sibel.ates@aksam.com.tr
Seramik üzerine eğitim alsa da kasaplık da yapmış, otoparkçılık da. Yeri gelmiş gassallık da… Dört yıldır da film setlerinde makyöz olarak çalışıyor. Ama yaptığı işler içinde en enteresan olanı ise son yolculuğuna uğurlanan kişileri makyajla güzelleştirmek… İşte karşınızda ilginç hikâyesiyle Selvi Zurnacı.
Önce sizi tanıyalım mı?
Seramik üzerine eğitim aldım. Hayatımda ilk yaptığım iş kasaplıktı Okurken kasap reyonunda çalışmıştım. Daha sonra bir erkek kahvesi işlettim. Okulu bitirmeden 17 yaşında anne oldum. Oğlumu dünyaya getirdikten bir sene sonra otoparkçılık yaptım. Sonra fuar organizasyonu, avukat asistanlığı derken dört senedir film setlerinde makyöz olarak çalışıyorum.
ÖLÜLERE MAKYAJ YAPILIR MI?
Bunca farklı işte çalıştıktan sonra makyöz olmaya nasıl karar verdiniz?
Çocukluğumdan beri filmlerdeki, dizilerdeki oyuncuların makyajları hep ilgimi çekerdi. Annem çok süslü bir kadındı. Türkiye’de bulunmayan malzemeler hep annemde olurdu. Parfümleri rujlar… Kendime ve arkadaşlarıma makyaj yapardım. Hatta evlenecek arkadaşlarım makyajlarını bana yaptırırdı. Bir gün mutlaka makyaj eğitimi alacağım diyordum. Bir gün televizyon izlerken “Ben spiker makyajı yapacağım” dedim. Daha sonra bir gün Hayko Cepkin’in konserine gittim. Hayko çok yakın bir dostumdur hatta kardeşim gibidir. Konserine giderken yüzüme ful makyaj yaptım. Hayko bana bakıp “Yeter kızım güzel kızsın, makyajı da çok güzel yapmışsın ama o kadar çok kontür yapmışsın ki burnun minicik kalmış” demişti. Hayko’nun da beğenmesiyle makyöz olma işini ciddiye aldım. Bu işin ustası Oya Tolga’dan eğitim almaya başladım. Film setlerinde işe başladım.
Peki, film setleri, oyuncuların makyajı tamam ama asıl ölülere makyaj yapma işi nasıl çıktı?
Eğitimlerim esnasında hocama “Ölülere makyaj yapılır mı?” diye sormuştum. Bir kez denemiş ancak çok rahatsız olmuş, bir daha da yapmamış. Makyajın bendeki karşılığı bir tuali renklendirmek gibi. Benim için ölü de bir tual, diri de. Dolayısıyla bu işin nasıl yapılabileceğini araştırdım, cenaze hizmetlerine CV’mi gönderdim. Türkiye’de bu işi yapan bir hanıma da mail atmıştım. Bir cenaze makyajı gerekince o hanımı aramışlar ama Amerika’da olduğu için benden söz etmiş. Bir gün telefonum çaldı, kaybettikleri yakınları için makyaj yapmamı istediklerini söylediler ve ben kendimi gasilhanede buldum.
Makyajını yaptığınız ilk kişi kadın mıydı, erkek mi?
Genelde kadınların makyajını yaptım. Eğer kaza geçirmiş bir erkekse ve aile görecekse dikiş izlerini kapatmanız gerekiyor. Çünkü ailenin o haliyle görmemesi lazım. Böyle bir durumda da plastik makyaj yapılıyor. Kan ve oksijen vücuttan çekildiğinde bütün anatomi değişiyor; burun düşüyor, göz altı çukurlaşıyor ve avurtlar çöküyor. Ölen kişinin fotoğrafını istiyorum. Eski görüntüsüne yakın bir hale getirmeye çalışıyorum.
Ölen kişinin yakınları sizden özel bir şey istiyor mu?
Kimileri “Kırmızı ruju çok severdi ya da siyah oje kullanırdı” gibi bilgiler veriyor. İlk makyajını yaptığım kişiye takma kirpik kullanmıştım çünkü sürekli kirpik takarmış. Süslü bir hanımefendiymiş. İstedikleri renklerde ojesini, rujunu sürdüm ve kirpiklerini taktım. Pankreas kanserinden vefat ettiği için saçları yoktu. Renkli eşarplarla Küba tarzında başını bağladım. Küpelerini taktım, güneş gözlüğünü eşarbının üstüne taktım. Tamamen bir manken formu verdim. Kadınlar bir göz kalemi dahi çekseler güzelliklerinin ön plana çıkmasını isterler ya ben de onu en güzel haline getirdim. Her kadının ya da her genç kızın yaşamak istediği şeyi en son ben yaşattığım için huzur duyuyorum.
RUHUNUN YANIMDA OLDUĞUNU DÜŞÜNÜRÜM
Cenaze size geldikten sonra hangi aşamaları uyguluyorsunuz?
İşime başlamadan önce aileye taziyemi veriyorum. Cesedin cenaze aracıyla mı yoksa ambulansla mı geldiğini, buzdolabında kaç gün kaldığını öğreniyorum. Eğer buzdolabında çok beklediyse vücuduna zerk ettirmem gereken bazı sıvılar oluyor. Ölü makyajı yapacağım için mutlaka savcılıktan gelen raporu görürüm. Ölüm nedenini bilmemiz gerekiyor. Makyajımı yaparken savcılıktan bir görevli bekler. Bir doktorun ameliyata girdiği gibi eldivenim, bonem, önlüğümle makyaja girerim. Steril olmak durumundasınız. Mikrop kapmamak için rapor istiyoruz. Mesela aids vakalarına kesinlikle girmiyorum. Bir ölüden bir canlıya asla mikrop geçmez ama bu tip vakalara savcılık da izin vermiyor. Aşırı derece yanık vakalarında da savcılık izin vermiyor. Çünkü yapılacak bir şeyi pek olmuyor.
Peki sonra?
Gerekli durumlarda birtakım ilaçları topuktan zerk ederiz. Vücutta hafif bir rahatlama olur. Kafasını kaldırdığınız zaman burnundan, ağzından, otopsi yapıldıysa başının arkasından birtakım sıvılar gelebiliyor. Kostüm giydirecekseniz buraları tamamen kapatmanız gerekiyor. Özel steril bantlarla üzerlerini kapatıyorum. Elbiselerini o şekilde giydiriyorum. Aslında elbise giydirmek benim işim değil ama hoyrat davranıldığını görürsem müdahale ediyorum. Kaldırıp çeviriyorlar, kollarını açıyorlar pat diye atıyorlar. Vicdanen rahatsız oluyorum. Çünkü bir ay da beklemiş olsa ruhunun yanında olduğunu düşünürüm ve hissederim. Ne kadar nazik davranırsam onu son kez mutlu edip gönderme görevimi tamamladığımı düşünürüm.
Makyajı yaparken ne hissediyorsunuz, makyajını yaptığınız kişi sizin için sıradan biri gibi mi?
O kişiyi kendim gibi hissediyorum. Bir gün ölebileceğimi düşünüyorum. Duygulanmamak elde değil tabii ki. İlk makyajını yaptığım kişinin cenazesi yurt dışına gidecekti. Kafasının altına yastık koymak gerekiyordu ama tabutu kapatmıştık. Aile dokunamayınca kolumu kafasının altına koyup kendime doğru yaklaştırmak zorunda kaldım ki yastığı yerleştirebileyim. Yüzüne baktığımda göz göze gelmiştik. Çünkü gözleri açık ölmüştü. İçimden sadece “Her ne yaşadıysan yaşadın şimdi istirahat zamanın güle güle” deyip yastığını yerleştirmiştim.
NE YAPARSAN YAP DİRİLTEMEZSİN!
Vefat giden kişinin ailelerinden tepki gösteren oluyor mu?
Kimi zaman tepki gösteren oluyor. “Ne yaparsan yap onu diriltemezsin” diyen oldu. Bu sözleri duyduğumda büyük bir yıkım yaşamıştım. Evet, öleni geri getiremem ama benim ilk gördüğüm haliyle evladını görse daha da berbat hissederdi. “Onu diriltecek misin?” diye yakama yapışan da oldu, “Çok güzel olmuş, sanki canlı gibi” diyenler de. Makyaj yaptığınız cesedin yüzüyle oynayabiliyorsunuz. Gözü kapalı olsa dahi açabiliyorum. Parmaklarımla dudaklarını kenara çektiğimde öyle kalabiliyor. Onu gülümser vaziyette de bırakabiliyorum. Bir anne ya da bir baba çocuğunu ya da yakınını en son gördüğü en iyi haliyle görsün istiyorum.
GASSALLIK DA YAPTIM...
Gassallık da yapmışsınız…
Sadece aile cenazelerinde. Anneannemi kaybetmiştik. Gasılhanedeki görevli, “Kim yardım edecek?” deyince “Ben yaparım” dedim. Tertemiz yıkadım, tüm bezlemelerini yaptım sonra aileyi içeri aldık.
Hiç mi korkmuyorsunuz?
Hayır. Canlılardan korktuğum kadar ölülerden korkmuyorum. Fatiha’mı okuyorum, besmelemi çekiyorum giriyorum yanlarına. Ruhlarının yanında olduğunu hissediyorum, onlara kötülük etmek gibi bir niyetim yok. Onlar da bunu hissediyor zaten. O yüzden çok rahat dokunabiliyorum. Huzur buluyorum. Dünyada beni mutlu eden şeylerden biri dua etmek diğeri de bir ölünün son gidişine yardım etmek. Giderken kapıdan son kez uğurluyormuşum gibi.
GÖZLERİ AÇIKTI
“Yüzü gözlerimin önünden gitmiyor” dediğiniz biri var mı?
Victoria’nın gözlerini unutamıyorum hâlâ. İlk yaptığım makyajdı. Çok güzel bir kadınmış. Gasılhanede ilk kez gördüğümde çok şaşırmıştım. Aklınıza gelebilecek bütün tonlar vardı yüzünde. Onu tek tona çekmek çok zor olacaktı ama yapmam da gerekiyordu. Ailesi görecekti ve yurt dışına törene gidecekti. Onun gözlerini hiçbir zaman unutmuyorum. Sanki “Keşke ölmeseydim” der gibi bakıyordu. Çünkü gözleri açıktı.