İlk yediğiniz dönerin tadı hatırınızda mı?

İlk kez tattığınız yemeklerin veya yiyeceklerin tadı her zaman bir başka olur. Ve ömür boyunca aynı lezzetle karşılaşmayı beklersiniz. İflah olman bir döner tutkunuysanız çocukluğunuzda yediğiniz ilk dönerin tadını bulmanız ise çok mümkün.

Akşam Cumartesi

Aranızda aşkı yaşamayan yoktur. Bazen tek taraflı, bazen iki sevdanın birbirine dokunduğu aşkı muhakkak yaşamışsınızdır.

İlk aşkı unutmaz insan. Hani onu gördüğünüzde midenizde kelebekler uçar, aklınızdan her şey uçup gider. Sadece onu düşünür, gözlerinizi kapattığınızda onun hayali ve kokusu gözünüzün önüne gelir. İşte ilk böyle bir şey. Sonrasında herkeste onu arar, onu bulmak istersiniz.

Eğer ilk aşkınız artık yanınızda değilse, sonrasında sevdaya tutulduğunuzda kelebekler midenizde değil belki kalbinizde uçuşur.

Şimdi diyeceksiniz ki yemekle aşkın ne alakası var?

İlk kez tattığınız yemeklerin veya yiyeceklerin tadı her zaman bir başka olmuştur. Anne yemeği gibi. Bütün evliliklerde bilhassa erkekler, annelerinin yemeklerini ararlar. Kadınlar ise annelerinden öğrendikleri lezzeti kendi yemeklerine aktarırlar.

Anne yemeği ilk tadına baktığınız annenizin lezzeti olduğu için bu kadar değerlidir.

Ancak sebze, meyve veya diğer yiyecekleri ilk kez denediğinizde koku duyunuz ve damak lezzeti nedeniyle muhakkak en lezzetli olarak beynin algısında yerini alacaktır.

İsterseniz hafızanızı bir yoklayın. İlk kez yediğiniz çilek, ilk gazlı içecek, fırına ilk kez gidip aldığınız dumanı üstünde ekmek veya ilk dondurma. İşte size bugün küçükken ilk kez döner yediğimde aldığım lezzeti tekrar bulduğum yeri anlatacağım.

Kaynaklara göre dönerin tarihi Osmanlı İmparatorluğuna kadar gidiyor. 1850'lerde Bursa'da dikey döneri meşhur İskender Döner olarak biliniyor. Ancak bir diğer kaynağa göre yine reklamını iyi yapamamış bir Kastamonu hikâyesi var. 1830'lar Kastamonulu Hamdi Usta'nın ilk kez dikey dönerin mucidi olduğu söylenir. Her zaman söylüyorum, yemek lezzetinin ve güzelliğinin mucidi hep Kastamonulular olmuştur, ancak reklam konusunda yetersizlik, mantı ve pastırmayı Kayseri'ye, etli ekmeği Konya'ya kaptırmıştır.

Daha çocuktum, Eminönü civarında babam bizi bir dönerciye götürdü. Küçük şirin bir dükkândı. İlk kez orada dönerin tadına varmıştım. Tabak içinde yanında soğan ve bir parça sivri biberle geldi. Sıcacık tırnak pide ve yanında demir kupa içinde ayran. İncecik, yaprak gibi kesilmiş döner mis gibi kokuyordu. Sıcacık tırnak pide ile ağzıma attığımda damağımda harika bir birleşimle bütün lezzetlerin raks ettiğini düşündüm.

İşte bu yaşadığım damat tadının aynısını geçenlerde Tatlısu, Elalmış Caddesi'nde gittiğim Dönerci Kadir Usta'da hissettim. Çocukluğuma bir anda geri döndüm.

Lavaşın üstünde yaprak kadar ince kesilmiş muhteşem lezzetli döner, yanında biber ve kızarmış soğanla midemde kelebekler uçmaya başladı.

Dönerci Kadir Usta'nın sahibi çok sevdiğim, gezi programları yapan sevgili Lokman Dağ. Yıllarca gezi programı yaptı ama aslında çok iyi bir polis muhabiriydi Lokman. Dönere ayrı bir kimlik kazandırmak isteyen bir kişi. Çünkü sadece lezzetiyle değil, farklı çeşitleriyle de döneri sıradanlıktan kurtarıp dünya mutfağında ön plana çıkartmaya çalışıyor.

En sağlıklı hamburger diyerek, çocuklarımızın yemesinden çekindiğimiz bir ürünü bizlere hediye ediyor. Veya güveçte döneri denediğimde belki abartı olacak ama lezzetinden gözümden yaş geldi. Eşim bazen bana kızar. Yemek yerken kendini kaybediyorsun diye. Eğer lezzet beni mutlu ediyorsa mutluluk bazen tek damla gözyaşı olarak görülebilir.

Burada tek sorun, dönerinizi yedikten sonra İstanbul'da başka bir yerde yediğiniz dönerden aynı keyfi alamayacak olmanız.