İki tweetle kültürel iktidar olmaz!

Kültürel iktidar tweet atarak sağlanmaz. Sanat, hele de gösteri dünyası 'müşteri' merkezlidir; alıcı bulamadığında, bir isim ya da iş satmadığında tedavülden kalkar. Bizler ayrımcı dil kullanan sanatçı profilinin ürettiklerini satın almaya devam ettikçe onların bu üslubu değişmeyecek.

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

Sinema, dizi ve eğlence sektöründeki politikleşme artık iyice kabak tadı vermeye başladı. Kimse sanatçıların ideolojik bir bakışı, politik bir kimliği, duruşu olmasın demiyor. Aksine düşünen, soran, sorgulayan, eleştiren, toplumunu, dünyayı anlamaya, algılamaya çalışan kişidir sanatçı. Sorularını, kaygılarını, eleştirilerini de notalara döker, kelimelerle buluşturur, film yapar, oyun yazar, sahneler, düşünceleriyle oyunculuğunu besler.

Ancak bizdeki 'sanatçı' profili içinde son yıllarda bu evsafta insan bulmak cidden zor. Zira çoğunluğu 'Muhalif' olmayı ülkesine, bayrağına, inancına, toplumuna düşman olmak zannediyor. Sektöründen dışlanmamak için birey olmak yerine ait olduğu sürünün kodlarıyla konuşan, ürettiği işleri satın alan toplumu tanımak için çaba göstermek yerine ödül törenlerinde toplanıp kürsüden yapılan hakaretlere alkış tutan kitlenin bu kadar net bir çizgide hizalanması Gezi Kalkışması ile başladı. Gezi'de bütün çabalarına rağmen toplumu manipüle etmeyi başaramadılar. O günlerde hükümetle pazarlık masasına oturan muhalif sanatçılar Üçüncü köprü, İstanbul Havalimanı gibi şehre nefes aldıran büyük projelerin iptal edilmesini hatta Hükümetin istifasını istemişti. Ancak kalkışma amacına ulaşamadı ve umduklarını bulamadılar.

EZBERLERİ DEĞİŞMİYOR

Bu tip gülünç talepler ve eylemler daha önceden de yaşanmış. Rahmetli Ertem Göreç'ten dinlemiştim. 1970 yılında o zamanki adıyla Boğaziçi Köprüsü'nün temeli atılacağı zaman devrin Yeşilçam ünlüleri Yılmaz Güney başta olmak üzere 'istemezüüük' diye eyleme başlamışlar. Göreç, pişmanlığını 'O günlerle aşkla şevkle itiraz ettiğimiz köprü aslında en çok bizim işimize yarayacaktı. Çünkü günü gününe yazılan senaryolar Beşiktaş'tan teslim alınır, Boğaz'ın karşı yakasındaki setlere giderdi. Yılda 300 filmin çekildiği dönemde bunun nasıl zor bir iş olduğunu düşünün. Buna rağmen o yıllarda hangi akla hizmetse köprü yapılmasın diye kıyameti koparmıştık. Şimdiki aklım olsa karşı çıkar mıydım?' sözleriyle anlatmıştı. 1960 sonrası devrimci sinema rüzgârının tohumlarını ektiği 'muhalif' sinemacılar 1970'lere kadar sol ideoloji çizgisinde ilerledi. Yeşilçam'ın pek çok tanıdık yüzü sendikal eylemlerde yürüyüşlerde en ön saflardaydı. 1980 sonrası Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) etrafında halkalanan bu muhalif sol tayfa o dönemde de Turgut Özal'ı hedef aldı. Nur Sürer'in de aralarında bulunduğu bir grup sanatçı Sosyaldemokrat Halkçı Parti'nin sanatçılar gecesinde bir araya gelmiş ve sözkonusu toplantı 'Özal'ı hem indireceğiz hem de hesap soracağız' başlıklı habere konu olmuştu.

Çok tanıdık geldi bu cümle değil mi? Evet, ezberleri değişmiyor. Üstelik zaman geçtikçe daha da küstahlaşıyorlar. Bireysel çıkışlar ve hadsizlikler olmanın ötesinde topluluk olarak alkış tutulan bir 'ötekileştirme', 'ayrımcı dil' sözkonusu.

Seçim süresince 'Ay çok kutuplaştık. Keşke siyasetçiler daha birleştirici olsa' diyenlerin ödül törenlerinde kutuplaşmanın âlâsını yapmalarına şaşıranlara şaşırıyorum en çok.

Bir de tabi 'Yeter artık, daha ne kadar susacağız' deyip bu densizlere had bildirme meraklıları var. Elbette toplumu kutuplaştırmaya çalışanlara hele de depremzedelere laf edip, zaten gönlü kırık olan insanlarımızı bir kez daha yaralayanlara sessiz kalmayalım. Ancak sosyal medyadan bir iki ismi hedef alıp, falanca istifa etsin, filancanın konseri iptal edilsin demek çözüm getirmez. Kültürel iktidar twit atarak sağlanmaz. Gösteri dünyası 'müşteri' merkezlidir, alıcı bulamadığında, bir isim ya da iş satmadığında tedavülden kalkar. Bizler yazının başından beri anlatmaya çalıştığım sanatçı profilinin ürettiklerini satın almaya devam ettikçe onların kullandığı bu ayrımcı dil değişmeyecek. Tabiat boşluk kabul etmez. On yıllardır kültür sanat ortamında insan sermayesi oluşturulmadı, var olanlara alan açılmadı. Sanat, öncelikler sıralamasında hiçbir zaman yer almadı. Hâsılı böyle günlük tartışmalarla kendimizi kandırmak yerine neden çözüm üretemiyoruz ona bakalım. Mesela 2017'de Milli Kültür Şûrası yapılmış, sayfalar dolusu kararlar alınmıştı. O kararlardan kaçta kaçı hayata geçirildi, sadra şifa oldu onu konuşalım, tartışalım.