İki kalp atışı arasında sanat

Mikro sanatın dünyadaki başarılı isimlerinden Murat Uçar, sınırları zorlamaya devam ediyor. Saat, tesbih, mücevher ve çeşitli aksesuarlar üzerine Mona Lisa, Son Akşam Yemeği, Osmanlı Padişahları portrelerini cm'lik çalışmalarla resmeden Uçar, ''Bu nasıl oluyor?'' sorusunu şöyle cevaplıyor: ''Kalbinizin güm güm attığını duyar mısınız? Ben duyuyorum ve ona göre hareket ediyorum. Diyelim ki Fatih Sultan Mehmed'in portresini yapıyorum. Onun kaşını yaparken nabzımı yavaşlatıyorum, çok az nefes alıyorum, fırçam ile boyamı aldıktan sonra kalbim attığında ikinci kez atmadan o çizgiyi çekiyorum. Yoksa kaş, göz üstünde değil kulağının üstünde olur. Nasılsa küçücük eserler insanlar göremez diye bir şeyi atlamıyorum. Her detay eserlerimde var.''

MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr

Saatlere, tesbihlere, mücevherlere yaptığı mikro art çalışmalarıyla tanınan Murat Uçar'ı atölyesinde ziyaret ettik. 5,6 cm'lik kareler içerisine bir dünya sığdıran Uçar, 20 yıldır mikro eserler üretiyor. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü'nden mezun olduktan sonra farklı bir arayış içerisine girerek mikro art ile uğraşmaya başlayan Uçar, bugün birçok dünya liderine, ünlü sanatçılara, sporculara ve siyasetçilere özel tasarımlar yapıyor. Sanatını tasarım ile birleştirerek giyilebilir sanat ürünleri tasarlayan Uçar, ilk kişisel sergisini de geçen ay AKM'de açtı. Sanatçı kimliği ile ön plana çıkan Uçar, 5*7 cm olarak çizdiği Osmanlı Padişahları portreleri ile ziyaretçilerin ilgisini çekti. Bugünlerde yeni bir sergi hazırlığı içerisinde olan Uçar, bu sefer tarihimizdeki önemli kadınları resmediyor.

FARKLI BİR HİKÂYE YAZMAK İSTEDİM

Geleneksel Türk Sanatları Bölümü mezunusunuz. Yolculuğunuzu dinlemek isteriz? Neden mikro sanata yöneldiniz?

Dört yaşındaydım ve arkadaşlarım sokakta oyun oynarken ben elimde defter, kalem resim çizerdim. Bunun biraz genetik kodlarla ilgili olduğunu düşünüyorum. Babadan gelen bir yetenek vardı. Ortaokul, lise yıllarım pek parlak geçmedi. Çünkü benim yatkınlığım sanata idi. Bu da eğitim sistemimizin en büyük sorunlarından bana göre. O yıllarda başarısız bir öğrenciydim ama üniversitede 100 başarı puanı ile mezun oldum. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanat Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü'nde okudum. Burada herkes aynı eğitimi alıyor. Mezun olunca da aynı eğitimi aldığı için aynı şeyler ortaya çıkıyor. Benim farklı bir yol çizmem gerekiyordu. Bir arayış başladı. Dünyaya gelişimin ve yeteneğimin bir anlamı olmalıydı. Farklı bir hikâye yazmak istedim. Geçmişe baktığımızda aklımızda kalan, bugün hâlâ konuşulan birçok sanatçı var. Onları ayrı kılan ise farklılıkları idi. Ben de böyle olmalıyım diye düşündüm. Bir Türk sanatçı olarak herkesin yaptığından farklı bir şey yapıp hem ülkemin adını duyurmak hem de gelecek nesillere eserlerimi aktarmak istiyordum. Sanatçı dünü, bugünü ve geleceği yakalamalı. Geçmişten ilham alarak bugün yeni eserler vermeliydim. Gelecekte var olmak için de çocukları etkilemeliydim. Çünkü gelecek bugünün çocukları. Sergi salonlarında çok az çocuk görüyoruz ve genelde çocuklar kendilerine hitap etmeyen şeylerde sıkılıyor. Çocukların dikkatini çekmek için mikro sanata yöneldim aslında. 20 yıl önce küçük küçük tablolar yaparak başladım mikro sanata. O dönem mikro sanat yapan var mıydı açıkçası bilmiyorum. İlk önce Louvre Müzesi'ndeki eserlerin 2,3 cm'lik hâlini yapmak istedim. Müze ile iletişime geçtim ama kimse benimle ilgilenmedi. Mona Lisa tablosunun küçüğünü yaptım ama. Sadece resim değil mozaik, rölyef, heykel gibi birçok farklı dalda mikro sanat yapıyorum. İnsanlar beni unutabilir ama eserlerimi unutmayacaklar.

ZAMAN BENİ SANATA DÖNÜŞTÜRMEK İÇİN SEÇTİ

Saat içine yaptığınız tasarımlar ile adınızı duyuruyorsunuz. Bu ne zaman başladı?

Hemen hemen aynı dönemde başladı. 2004 yılında bir arkadaşım aradı. Ünlü bir firma saat tasarımı yapacak birini arıyormuş. Benim adımı vermiş. Ben de hep farklı şeyler yapma peşinde olduğum için kabul ettim. Sonra o marka için çalışmalar yaptım ve çok beğenildi. O günden beri birçok markaya ve kişiye özel saatlar tasarladım. Sanatımı saatin içine yerleştirdim. Ve giyilebilir sanat ürünleri ortaya çıktı. Zaman beni sanata dönüştürmek için seçti diyebilirim. Böylelikle sanatım tasarımla birleşti. Daha sonra mücevher, tesbih, kalem ve farklı aksesuarlar üzerinde sanatımı icra etmeye başladım. Yüzlerce ürün tasarladım. Özel tasarımlarda gelen brifler ve kendime özgü tasarımlar ile ürünler hazırladım. Bu tasarımlar sayesinde fırçam ve sanatımla tanınmaya başladım.

JENNİFER LOPEZ'E SAAT TASARLIYORUM

Kimlere tasarımlar yaptınız bugüne kadar?

Barack Obama, Vladimir Putin, Donald Trump, Papa gibi dünya liderlerine, ülkemizden Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'a birçok ürün hazırladım. Obama'ya eşi ve kendisinin resmini yaptım. Obama, 15 dakika benim sanatım üzerine konuşmuş. Putin'e Kız Kulesi ve Sarayburnu'nun olduğu bir tasarım yaptım. Trump'a yüzük yaptım. Papa'ya Son Akşam Yemeği tablosunu saate yaptım. Sanatçılara, siyasetçilere, sporculara da özel tasarımlar yaptım. Şu anda yeni bir isim var. Jennifer Lopez'in Bodrum konseri olacak. Ona özel bir saat tasarlıyorum. İçerisinde dünya, lotus çiçeği ve yıldız olacak onu temsilen.

Burada bir tasarımcı, sanatçı ayrımı oluyor sanki... Nasıl yorumlarsınız?

Bu çok önemli bir detay aslında. Murat Uçar kimdir? Mikro art sanatçısı. Saat tasarımı da yapar mücevher de tasarlar. Ama otomobil tasarımı ile sanat eserleri de üretir. Söz gelimi Leonardo Da Vinci sadece bir ressam değildi. Astronomi ile ilgileniyordu, matematik bilgisi vardı, müzik aletleri yapıyordu ve endüstriyel ürünler tasarlıyordu. Peki biz neden güzel sanatlar fakültesinden mezun olan gençleri sen heykel, sen resim, sen grafik yapabilirsin diye ayrıştırıyoruz? Ben bu yoldan gitmedim. Rönesans dönemi sanatçılarından esinlendim. Onlara salt ressam ya da heykeltraş diyemezsin. Dolayısıyla ben de farklı sanat dallarıyla üretim, tasarım yapabilirim. Dünya yapabilirim diyenlerin etrafında dönmüyor mu zaten?

OSMANLI PADİŞAHLARI TARİHE SAYGI NİTELİĞİNDEYDİ

Geçen ay AKM'de açılan "Büyük Hükümdarlar, Mikro Detaylar" adlı serginiz ile "sanatçı" kimliğiniz de öne çıktı sanki...

Bu işin içinde olan kişiler Murat Uçar kim biliyordu. Ama ben artık sanatçı kimliğimin de sorumluluğunu almak istedim. Bu benim ilk kişisel sergim. Bu sergi için 30 yıl bekledim. Üniversite yıllarında AKM önünden geçerken bir mahcup olur, içine giremezdim. O zamanlar 'bir gün burada sergi açacağım' dedim. Tabii bu 30 yılımı aldı. Hatta bu sergi AKM'nin de kendi desteğiyle açtığı ilk solo sergi. Daha önce karma sergilere katıldım. Ama bunun yeri başka. Neden bu kadar bekledim? Yaşım ilerledikçe bazı şeylerin farkına vardım. Sanatın farklı taraflarıyla ilgilenen birçok kişi kendisini sanatçı olarak ilan ederken ben yıllarını vermiş biri olarak sanatçı aday adayıyım diyordum. Kendime bu konuda çok baskı yaptığımı düşündüm. Özgüvenim yeni yerine geldi. Sonunda ben de varım dedim, bu sergi ile. Akıllarda oluşan tasarımcı, sanatçı ayrımı da bence zihinlerde unutuldu. Ben kendimin ne olduğunu biliyordum ama dillendirmiyordum. Şimdi, "sanatçı dostumuz" diyorlar.

Neden Osmanlı padişahlarını seçtiniz ilk sergi için?

AKM ile verdiğimiz ortak bir karardı. Daha önce de Osmanlı padişahlarını resmediyordum. Geçmişten esinlenmek, ona saygı diyoruz ya ondan seçtik. Sergi çok ilgi gördü. 36 padişahın resimleri vardı. 5,5 buçuk aylık bir süreçte hazırladım. Eserler benim tasarladığım 17 cm'e 19 cm bronz metal çerçevede sergilendi. Ama resimler 5*7 cm içinde idi. İnsanlar merceklerle baktı. Kimi telefonu ile fotoğrafını çekip yakınlaştırıp baktı. İlginç bir deneyim yaşadılar. Şimdi bu eserler Macaristan Budapeşte'ye gidecek. Ardından İzmir ve Ankara'da da

sergilenecek. Ben her yeri gezsin istiyorum.

KÜÇÜK YAPMAMIN NEDENİ BÜYÜK YAPAMADIĞIM İÇİN DEĞİL

Büyük ebatlı çalışmalarınız da var mı?

Elbette. Karaköy, Galata Finiküler hattında benim 7 parçalı İstanbul resmim var. Büyük resim yapamadığım için küçük yapmaya başlamadım. Küçüğü kimse yapmıyor diye küçük yaptım. Zaten insanlar da beni bu resimle tanımaz. Yaptığım mikro çalışmalar ile bilir. 50*70 cm bir padişah portresi yapsam sadece güzel der geçersiniz. Ama bunu 5*7 cm yaptığımda unutulmaz olur. İnsanlar eserleri görmek için vakit harcadılar. Şaşırdılar, "nasıl oluyor bu?" diye sordular. O an amacıma ulaştım aslında.

Bu kadar küçük resimlerde bu detay nasıl olabiliyor? Akıl almaz bir şey bana göre...

Kalbinizin güm güm attığını duyar mısınız? Ben duyuyorum ve ona göre hareket ediyorum. Diyelim ki Fatih Sultan Mehmed'in portresini yapıyorum. Onun kaşını yaparken nabzımı yavaşlatıyorum, çok az nefes alıyorum fırçam ile boyamı alıyorum ve kalbim attığında ikinci kez atmadan o çizgiyi çekiyorum. Yoksa kaşlar, göz üstünde değil kulağının üstünde olur. Böyle çalışıyorum. Eskiz falan yok. Resimlerimde bir oran, orantı var. Nasıl olsa küçücük insanlar göremez diye bir şeyi atlamıyorum. Eserlerimde her detay var.

GÖZLERİM BOZULDUKÇA DAHA GÜZEL İŞLER ÇIKIYOR

Büyüteç kullanıyor musunuz yaparken?

Son bir buçuk yıla kadar büyüteç kullanmıyordum. Ama göz problemlerim çok arttı. Sağ gözümde baya sorun var. Ama bu benim için çok kıymetli. Gömlek düğmesini bile iliklemekte zorlanan ben, son bir buçuk yılda level atladım. Çok özel eserler ortaya koyuyorum. Tecrübe ile oluyor sanırım bu da.

Farklı sergiler gelecek mi?

Elbette, şimdi yeni bir sergi hazırlığındayım. Ağustos ayında İstanbul'da açılacak. Yine tarihten beslenen bir sergi. Bu sefer tarihimizin önemli kadınlarını çiziyorum. Zübeyde Hanım ile başladım. Sanıyorum Filenin Sultanları ile bitecek. Bunu seçen bir kurul var. 40'ın üzerinde eser olacak. Yıl bitmeden farklı sergiler de açacağım. Onların konusu da belli. Sürpriz olsun. Amacım her yıl üç, dört sergi açmak. Belki yurt dışında farklı ülkelerin kıymetli isimleriyle ile ilgili sergiler olabilir. Bu hem ülkemiz hem de benim adıma gurur verici. Türkiye'yi temsil etme fikri kalbimi pır pır ettiriyor.

DİJİTAL MİKRO EKRANLAR PEŞİNDEYİM

Her sabah 5.30 gibi uyanıp "Bugün ne yapabilirim?" diye düşünüyorum. Üç boyutlu eserler yapmak istiyorum. Olabildiğince sınırları zorlayacağım. Dijital enstrümanları da işin içine katacağım. Daha modernize ve interaktif işler yapmak istiyorum. Tabii yine mikro. Yapay zekâ ve dijital sanatla ilgili kimi düşüncelerim var. Yapay zekanın sanat üzerinde olumsuz anlamda korkunç bir etkisi olacağını düşünüyorum. Yıllarını sanata adamış biri ile 18 yaşında yapay zekayı çok iyi kullanan birini düşünün. Ortaya çıkan fikir çok farklı olacak. Çünkü yapay zekâ uçsuz bucaksız ama duygusuz. Bizler insanız ve bir kalbimiz, ruhumuz var. Buradan çıkan şeyler çok kıymetli. Bu demek değil ki yapay zekaya, dijital sanat karşıyım. Onu da deneyeceğim. Çin ile bağlantılı biriyle görüşüyorum. Mikro ekranlar araştırıyorum. Hatta bir firma ile görüştük ama onlar da daha önce böyle küçük ekranlar üretmemiş. Haber bekliyorum. Sanatım nereye gidecek bilemiyorum.