“Hikaye Anlatıcısı Gazeteciliğe” Yazılmış Bir Aşk Mektubu: Fransız Postası

Gazetecilik sinemada pek çok filme konu olsa da, hikâyesi ve anlatım biçimiyle bildiğimiz tüm bu filmlerin ötesine geçen ve sinemanın yaramaz çocuğu yönetmen Wes Anderson imzasını her yönüyle taşıyan sıra dışı bir gazetecilik filmi var karşımızda: Fransız Postası.

HİLAL TURAN / cumartesi@aksam.com.tr

Wes Anderson'ın hayranı olduğu The New Yorker dergisinden ilhamla yönettiği Fransız Postası filmi, Kansas merkezli bir gazetenin, Fransa'daki hayali Ennui kasabası bürosunda son sayısının hazırlıklarına konuk oluyor. Amerikalı gazete sahibi Arthur Howitzer'ın (Bill Murray) ani ölümüyle yayın hayatına veda edecek olan gazetede, bu acı sondan biraz geriye gidip, yazarların son sayı için kaleme aldığı dört farklı hikâyeyi izlemeye başlıyoruz.

WES ANDERSONVARI BİR FİLM

New Yorker'ın da günümüzde temsil ettiği "hikâye anlatıcı gazeteciliğe" saygı duruşu niteliğindeki bu haber-öyküler, Wes Anderson sinemasının aşina olduğumuz tüm biçimsel özelliklerini bünyesinde fazlasıyla taşıyor. Anderson'ın kendine has renk paletleri, siyah beyazdan renkliye çift yönlü geçişler, bir tablo gibi tasarlanan mizansenler, stilize animasyonlar ve elbette adeta resmî geçit yapan yıldız oyuncu kadrosuyla, şimdiye kadarki "en Wes Andersonvari" filmle karşı karşıya olduğumuzu söylemek mümkün. Handiyse yönetmen, "Wes Andersonvari bir film nasıl olur?" sorusunun kapsamlı bir cevabını vermeye girişmiş bu son filmiyle.

MODERN SANATA VE 68 RUHUNA ANDERSON BAKIŞI

Bisikletli muhabir Herbsaint Sazerac (Owen Wilson)'ın, hayali Ennui şehrin aşikârlarını ve bilinmeyenlerini son derece keyifli bir üslupla aktardığı ilk gezi-kültür öyküsüyle Fransız Postası'nın son sayısına anlamlı bir giriş yapıyoruz. Bu yazının da dahil olduğu ve filmin omurgasını oluşturan dört öykü-haberde, Wes Anderson'ın 20. yüzyılın tartışmalı konularına da kendi düşünsel yaklaşımını çekincesiz ve cesurca yansıttığını söylemek mümkün. Örneğin filmin en güçlü bölümünü oluşturan ikinci öyküde, cezaevinde mukîm, delilik ile dahilik arasındaki çizgide salınan bir katil/ressamdan nasıl bir modern sanatçı "üretildiğini" son derece eğlenceli bir şekilde anlatırken, modern sanata ve onu var eden "piyasa" dinamiklerine hiciv oklarını fırlatmaktan geri durmuyor.

Yine filmdeki üçüncü öykü-haberde, Avrupa'nın yakın tarihine damga vurmuş gençlik hareketleri ve protestoları konu ediliyor. Yaşı geçkin bir eski tüfekle, genç bir protestocuya birlikte manifesto yazdıran hikâye, genç bir ölüme yazgılı devrimcinin yeni nesillerin t-shirtlerindeki havalı resmiyle final yapmaktan kaçınmıyor. 68 ruhunu, politik doğruculuğa kapılmadan, kalabalıklara değil bu hareketin içinde yer alma ihtiyacı duyan bireylerin seslerine kulak vererek anlatan Anderson, üstelik tüm bunları inanılmaz eğlenceli ve mizahi bir dille yaparak farkını konuşturuyor. Benicio Del Toro, Frances Mc Dormand ve Timothee Chalamet'nin bu iki öyküdeki müthiş performanslarını da atlamayalım tabii ki.

EKSİLER VE ARTILAR

Hikâye olarak en zayıf ama animasyon anlatımıyla biçimsel olarak zenginleştirilmiş son bölümüyle film başlangıcına göre zayıf ve iddiasız bir final yapıyor. Wes Anderson sevenler için adeta bir "harikalar dünyası" yaşatacak Fransız Postası'nın en zayıf noktası dinamik kurgusuna çok yakışmayan finali. Anderson'ın filme tüm deneysel sihirbazlıklarını sığdırma çabası da zaman zaman tempoda aksamaya ve tekrarlara neden oluyor. Anderson'ın belki de ölçüsüzce kullandığı biçimsel yenilikler, bir anlamda filmin artısı olduğu kadar zaafına da dönüşüyor. Ancak yine de Fransız Postası, Anderson'ın sinema evrenine dair kapsamlı bir prolog niteliği taşıyor ve hikâye anlatımı olarak sahip olduğu güçlü arka planla yönetmenin filmografisinde öne çıkan yapımlardan biri oluyor.

SİNEMANIN BÜYÜSÜNDEN GAZETECİLİĞİN BÜYÜSÜNE

Sinemanın daha ilk günlerinden itibaren Lumiere Kardeşler'in gerçekçiliği ile George Melies'nin büyülü dünyası arasında iki ana hat üzerinden ilerlediğini kabul edersek; kamerasını bir sihirbaz çubuğu gibi kullanan Wes Anderson'ın, sinemanın seyrüseferinde ikinci hat üzerine denk geldiğini söylemek yanlış olmaz. Fransız Postası, bir sinema sihirbazının, yayıncılığın sihirli dünyasına kamera doğrulttuğu bir yapım olarak yeterli derecede heyecan uyandırmayı başarıyor. Tüm eksikleri ve fazlalıklarına rağmen, Wes Anderson sinemasını anlama adına "en kılavuz filmi" diyebileceğimiz Fransız Postası, onun neşeli, çocuksu ve sihirli sinema evrenine konuk olma ve gazeteciliğe farklı bir açıdan bakma isteği duyan tüm sinemaseverler için vizyonda!

ONLINE PLATFORMLARDA NE İZLESEK?

'DÜĞÜN'ÜMÜZ VAR! - BLUTV

Binlerce renkle dolu gündelik hayatımızın sadece karanlık, gri ve dramatik yanlarına odaklanan yapımlardan sıkıldıysanız tam size göre bir belgesel önerimiz var. BluTV'de yayınlanan Düğün belgeseli, Türkiye'nin bir ucundan diğer ucuna değişen düğün geleneklerini, dinamik ve eğlenceli bir kurguyla aktarıyor. Hayatlarımızın en özel ve mutlu anlarından olan "Düğün"ü erkek tarafı ve kız tarafıyla, çalgısı ve oyunlarıyla, takısı ve sektörüyle, çok yönlü bir şekilde ele alırken düğün coşkusunu iliklerinize kadar yaşatmayı başarıyor. Belgeselin ilk iki bölümünde Şırnak Uzungeçit'teki 5 bin kişilik eş zamanlı halaydan, Edirne Uzunköprü'deki Romanların kıpır kıpır düğün havasına uzanan baş döndürücü bir yolculuk sizi bekliyor.

ZARİF BİR ÇÖL MASALI: BAB'AZİZ - MUBİ TÜRKİYE

Tunus sinemasının usta ismi Nacer Khemir'in büyülü bir çöl masalı tadındaki filmi Bab'aziz filmi, yönetmenin "çöl üçlemesi"nin son halkasını oluşturuyor. Dervişlerin toplantısına katılmak için çöl yollarına düşen yaşlı ve gözleri görmeyen bir dervişle, torunu İştar'ın "seyrüseferi"ni anlatıyor. Zamanı ve mekanı anonimleştiren uçsuz bucaksız çöl atmosferinde, hikâye başka öykülere, yol başka yolculuklara karışıyor. Sufi sembolizminin tüm hikâyelere mündemiç olduğu Bab'aziz'de perdesi açılan her öyküden hayata, aşka, yola ve yolculuğa dair hikemî sözler gönle akıyor. İştar ve dedesinin yolculuğuna katılan karakterler üzerinden aşkın farklı veçhelerine ayna tutan Bab'aziz, vuslatın belli ama yolun belirsiz olduğu dünya ağrımıza, Derviş'i şu sözleriyle merhem sürüyor: "İnancı olan asla kaybolmaz".

SEVGİ EKEN "FIRTINA ÇOCUK" – BEİNCONNECT

Hafta sonu çocuğunuzla birlikte izleyebileceğiniz bir film arayışındaysanız Storm Boy (Fırtına Çocuk) filmini izleme listenize alabilirsiniz. Colin Thiele'nin 1964 tarihli romanından uyarlanan 2019 yapımı bir Avustralya aile filmi Fırtına Çocuk, çocuklara doğa ve hayvan sevgisi aşılayan sıcak bir dostluk öyküsü. Emekli ve işlerini büyük ölçüde oğluna devretmiş iş adamı Michael'ı, büyük bir toplantı öncesi başlayan fırtına, çocukluğunun sisler ardında kalmış anılarına nostaljik bir yolculuğa savuruyor. Canlıların doğal yaşam alanlarına zarar verecek bir iş anlaşmasını hayata geçirmek üzere olan babasına son derece kızgın olan çevreci ve aktivist torunu Madelein'i de geçmişe yaptığı bu yolculuğa ortak ediyor. Doğa sevgisinden beslenen Fırtına Çocuk çevreci olduğu kadar, zoru başarmaya yönlendiren güçlü bir motivasyon filmi aynı zamanda.