ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr
Nevşehir'in gözdesi Cappadox Festivali, bu yıl 23-26 Mayıs tarihleri arasında "Değişen Gökler" temasıyla Kapadokya'nın özel doğasında 5. kez gerçekleşti. Festival, dört gün boyunca katılımcılarını eşsiz bir yolculuğa çıkarırken herkese birbirinden özel müzik, çağdaş sanat, gastronomi ve açık hava etkinlikleriyle dolu dolu bir program sundu. Volkswagen'in ana sponsorluğunda gerçekleşen ve Türkiye'nin ilk uluslararası çok-disiplinli destinasyon festivali olan Cappadox'un müzik programı, katılımcılara yalnızca işitsel bir şölen değil, tüm duyularına hitap eden unutulmaz deneyimler yaşattı. Türkiye'den ve farklı coğrafyalardan birçok sanatçı, Kapadokya'nın farklı mekanları ve etkileyici atmosferinde sahne aldı. Öte yandan Cappadox'ta lezzet ve keşif birleştirilerek katılımcılara yerel taptaze malzemeler ve alternatif pişirme teknikleriyle doğayla iç içe, unutamayacakları bir lezzet yolculuğu da yaşatıldı. Cappadox açık hava etkinliklerinde ise doğa ve tarihin birleştiği rotalarda yoga ve meditasyon etkinlikleri, doğa yürüyüşleri, bisiklet turları yapıldı.
ESKİ BİR JAPON SANATI: HİKARU DORODANGO
Festivalde katıldığım diğer etkinliklerin yanı sıra Hikaru Dorodango atölyesi eşsiz bir deneyimdi. Bir Japon sanatı olan Hikaru Dorodango atölyesinde kilden yapılmış küreleri olabildiğince pürüzsüz, yuvarlak ve parlak bir forma sokmaya çalıştık. Bu süreçte de bize iki farklı kavanoz, farklı renklerde kumlar ve su eşlik etti. Hocamız Çağlar İşbilir'e Akşam Cumartesi okurları için bu sanatın detaylarını sorduk ama önce kendisini daha yakından tanıyalım: "Mono Earth'ün kurucu ortaklarındanım. Doğal olanın güzelliğini sanatın öznesi haline getirmek isteyen bir toprak sanatçısı/mimarım. Mekânlara ve insanlara toprakla dokunuşlar yapıyorum. Tasarım disiplininden gelen biri olarak toprakla vakit geçirmekten ve elleri ile üretmekten hoşlanan biriyim."
ONU PARLATACAK OLAN YİNE BİZİZ...
Çağlar Bey, Hikaru Dorodango sanatını, ne zamandan beri bu sanatla uğraştığını ve sanatın felsefesini bize şöyle anlatıyor: "Aslında sadece topraktan oluşan bir küre. Diğer bir ismiyle Hikaru Dorodango... Sadece toprağın, incelikle ve sabırla, günlerce işlenerek, göz alıcı kürelere dönüşebileceğini gösteren eski bir Japon sanatı. 2016'dan beri çeşitli topraklar ile bu pratiği deneyimliyor ve Anadolu'nun farklı toprakları ile çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Hem kendimiz hem de bu coğrafya için envanterler oluşturuyoruz. Bu sanatın hikâyesi çok ama çok eskilere dayanır. Japon çocuklarına eğitimlerine başlamadan önce bir çamur topu verilir. Çocuğun ilk görevi -uyanır uyanmaz- bu çamur topu ile ilgilenmektir. Dönemin sonunda en parlak küreye ulaşan kişinin başarılı addedilmesi beklenirken asıl öğreti sıradan bir çamur topunun bile özenle ve doğru teknikle neye dönüşebileceğini çocuğa öğretebilmektir. Ne zaman ki kişi kendini çamurun üzerinde görür. Süreç tamamlanmış olur. Çocuk eğitim almaya hak kazanır ve asıl öğretisini alacağı yolculuğuna başlar. Bu hikâyeden öğrenilecek çok şey var; örneğin en sıradan şeyin arka bahçemizde bulunduğu... Ayrıca onu parlatacak olanın yine kendimiz olduğu gerçeği gibi. Öte yandan başarının bir rekabet değil sürecin bir yansıması olduğu da kaçınılmaz bir gerçek. Ve en önemlisi en sıradanı özel kılan şeyin kendimizi üzerinde görebilmek olması da bir diğer öğrenilecek şey.
TOPRAKLA KURULAN HİSLER ORTAK
İşbilir, bu sanatın Kapadokya ile ülkemizle ya da Türk insanıyla nasıl özdeşleştiğini ise şöyle izah ediyor: "Anadolu ve Kapadokya binlerce yıldır toprağın her halini her katmanda deneyimlemiş büyüleyici bir coğrafya. Toprak, her zaman yerel ve alana özgü. Ama hislerimiz ortak. Bu pratiği birçok insanla deneyimlerken veya çalışmalar gerçekleştirirken şunu fark ediyorum. Bu coğrafya toprağıyla birlikte yaşamış, dönüştürmüş, dönüşmüş. Yaptığımız şeyi yeni olarak hiç düşünmedik. Var olanı farklı bir formda hatırlatmak."