Herkes bir yaraya merhem olma derdinde

Türkiye'nin dört bir yanından gönüllüler nasıl bir kişiye daha merhem olurum derdinde koşturuyor günlerdir. Ama bu koşturmacaların sağlıklı ve uzun soluklu olabilmesi için tecrübe aktarımı çok önemli. Ben de geçen hafta Paylaşmaktır Hayat Derneği ve Sinefesto'nun organize ettiği hijyen paketi kampanyası için Kahramanmaraş Elbistan'daydım. Sizler için bir kampanyanın hazırlık ve yerine ulaşma sürecini not aldım.

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

Şubat ayı başlarında lüzumsuz güncel çekişmelerin haricinde tek derdimiz beklenen kar yağışının gerçekleşmeyişi, yazın olası kuraklık ve peşi sıra yaşanabilecek kıtlıkla nasıl baş edeceğimiz idi. 6 Şubat'ta Kahramanmaraş'ta yaşanan büyük deprem bir anda bizi bambaşka bir hakikatle karşı karşıya bıraktı. Birkaç dakika içinde milyonlarca insan en yakınlarını, evlerini, hayatlarını, hayallerini, hatıralarını kaybetti.

Arama, kurtarma çalışmalarının ardından depremzedelerin sağlık, barınma ve beslenme ihtiyaçlarının karşılanması için büyük bir seferberlik başladı. Devlet, millet dayanışması bir kez daha güçlü bir biçimde kendini gösterdi.

Bir yandan dezenformasyon ile deprem bölgesi dışındaki halk devlete karşı kışkırtılmaya çalışılsa da sahada tam tersi bir manzara hâkim. Türkiye'nin dört bir yanından gönüllüler orada bütün kimliklerini bir yana bırakıp nasıl bir kişiye daha merhem olurum derdinde koşturuyor. Ama bu koşturmacaların sağlıklı ve uzun soluklu olabilmesi için tecrübe aktarımı çok önemli. Bu anlamda sahada ilk yardım, arama, kurtarma ve insani yardım konusunda çalışanların gözlemlerini kayda geçirmesi gerekiyor.

TEMİZLİK MALZEMESİ TEMEL İHTİYAÇ

Büyük depremin bir hafta sonrası Paylaşmaktır Hayat Derneği ve Sinefesto'nun organize ettiği Şule Yüksel Şenler Vakfı'nın da desteklediği hijyen paketi kampanyası için Kahramanmaraş Elbistan'a gittim. Uzunca bir süredir Tanzanya'da insani yardım faaliyetlerinde bulunan Sevde Sevan Usak, deprem olduğu günlerde İstanbul'daydı. Yardım kampanyaları yürütme konusundaki pratiği hızlıca yol almamızı sağladı ve sinemacı gençlerden oluşan bir ekiple hijyen paketi hazırlığına giriştik.

Gecenin bir yarısı can havliyle evlerinden çıkıp günlerce dışarda kalan insanların yemek ve barınma ihtiyaçları karşılanırken kendilerini iyi hissetmelerini sağlayacak hijyen malzemeleri ilk elde kimsenin aklına gelmemişti. Ekibimizi organize eden Muhammed Erkam Bülbül depremin başından itibaren Elbistan'a gitmiş ve nelere ihtiyaç olduğunu görüp temizlik konusundaki talepleri dikkate alarak hazırlıklara yön vermişti. Elbistan'da Recep Tayyip Erdoğan Millet Bahçesi bir çadır kente dönüştürülmüştü. Kamu kurumları, üniversiteler, sivil toplum kuruşları hayat emaresi olarak alanı hareketlendiriyordu. Zaten ilçenin geri kalanı enkaz halindeydi.

KADINA KADIN ELİYLE DESTEK

Malzemelerimizi yerleştireceğimiz çadıra girdiğimizde bölgeye gönderilen yardım paketlerinin gelişi güzel istiflendiğini gördük. Dışardaki masalarda da rastgele atılmış kıyafetler alıcısını bekliyordu. Yardım tırımız gelene kadar bulunduğumuz alandaki malzemeleri tasniflemeye koyulduk. Montlar, giysiler askılıklara asıldı, ortam küçük çaplı bir mağazaya dönüştü ve vatandaşlar rahatlıkla ihtiyacı olanları almaya başladı. Oraya gelen yardımların bile düzenli hale getirilmesi için insan gücü gerekiyor. Tırlarla eşyaları belli noktalara boşaltmak ve giysileri pazar tezgâhı gibi karmaşık ortada bırakmak doğrusu iyi niyetli çabaların ve enerjinin boşa harcanmasından başka bir şey değil.

Giysi almaya gelenlerin ısrarla çamaşır ve hijyen malzemeleri sorması hijyen paketi konusunda ne kadar doğru bir karar verdiğimizi gösterdi. Ancak bizim temel hedefimiz çadır kentlerden ziyade ulaşımı pek de kolay olmayan köylerdeki depremzedelere ulaşmaktı. Elbistan'daki ikinci günümüzde öyle de yaptık. Soysallı, Pörnek, Ortaören köylerini dolaştık. Köylüler tamamen yıkılmasa da ciddi hasar alan evlerine girmek istemiyordu. Bir kısmı evlerinin önüne AFAD çadırları kurmuştu. Kadınlar için hemcinslerinin hijyen malzemesi getirmesi çok rahatlatıcıydı. Zira erkek yardım ekiplerinden bu malzemeleri istemeye çekiniyorlardı.

KÖYLÜ KADINLAR 'ŞALVAR' İSTİYOR

Elbistan'da köylerde dolaşırken bize en sık söylenen 'Bu soğukta neden buralara kadar zahmet ettiniz' cümlesiydi. Anlatmak, sohbet etmek, dertleşmek bile iyi geldi hem onlara hem bize. 'Bir tane ineğim var. Depremde korkudan sütü kesildi iki gün' diye anlattı biri, diğeri evinin nasıl hasarlı olduğunu gösterdi. Çoğunun ailesinde can kaybı yoktu. Köy evleri şehirdeki beton yapılara göre daha dirençli çıkmıştı. 'Her şeyimiz var, Allah razı olsun ama çamaşır, ped isteyemedik, iyi ki bunları getirdiniz' diyen çok oldu. Köylü kadınlarımızın bizden bir talebi de 'şalvar' dı. Zira şehirlerden oralara giden kıyafetler çoğunlukla köyde iş yaparken giyilmeye uygun değildi. Karlı dağlar arasında yol alırken coğrafyanın güzelliği teselli niyetine akıp gitti gözlerimizin önünden. Yol boyu bizi ve malzemelerimizi taşıyan Esra ve Yakup Kılınç ile sohbet ettik. Elbistanlılar, karı koca bir de çocukları sağ çıkmışlar depremden. Ama evleri, işyerleri yıkılmış. Sadece bir minibüs kalmış ellerinde. Onunla da herkesin imdadına yetişiyor, köylere yardım malzemesi taşıyorlar. 'N'olursa olsun Elbistan'ı bırakmam' diyor Esra. 'Canımız sağ şükür, çalışır çabalar yeniden ayağa kalkarız.' Onun gibi niceleri var, depremzede olduğu halde yardım faaliyetlerinde gönüllü olan, sağlam olan evini bölgeye gelen destek ekiplerine açan, koli taşıyan, yemek yapan... Zaten bölgedeki nüfusun burada kalması şehirlerin aynı kültürel doku ile yeniden inşası için çok önemli. Önümüzde uzun ve yorucu bir yol var. En büyük gücümüz ise zor zamanlarda birbirimize dayanak olmamız.