MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr
Sofralarımıza gelen yemeklerin isimlerinin nereden geldiğini, tarihini, ilk kimin yaptığını hiç merak ettiniz mi? Bunu merak eden biri var aramızda. Alper Buldu, yemeklere ve tarihe meraklı, araştırmayı seven bir makine mühendisi. Herkes onu gastronomi mezunu sanıyor. Oysa mutfağa ilgisi aileden geliyor. Ailesi restoran ve kafe işletiyor. Çocukluğundan beri bu ortamda bulunmuş. Yemek yapmakla değil ama yemeklerin tarihi ile ilgileniyor. Uzun yıllardır yemeklerle ilgili yaptığı araştırmaları insanlarla paylaşmak için haziran ayında Hikayeli Yemekler adıyla bir Instagram sayfası açmış.
TARİH VE MUTFAK MERAKIMI BİRLEŞTİRDİM
İnternet ve sosyal medyada birçok yemek tarifinin yer aldığını ancak yemeklerin tarihçesi ile ilgili bilgilerin çok az olduğunu belirten Buldu, Hikâyeli Yemekler sayfasını neden açtığını şöyle anlatıyor: “Hikâyeli Yemekler pandemi sürecinde oluşturduğum bir sayfa. Arkadaşlarım yemeğe olan ilgimi bildikleri için bu yönde bir şeyler yapmam gerektiğini söylüyorlardı. Ne yapabilirim diye düşünürken iki farklı ilgi alanım olan tarih ve mutfağı birleştirmeye karar verdim. Hikâyeli Yemekler sayfasında mutfağımıza ya da farklı kültürlerin mutfaklarına ait yemeklerin ortaya çıkış hikâyelerini paylaşıyoruz. Hikâyesi olmayan yemeklerin de kelime kökenlerini paylaşıyorum.”
SOSYOLOJİK BİLGİLER VERİYOR
Her yemeğin bir tarihi ve sosyolojisi olduğunu düşünen Buldu, “Mutfağın amacı sadece karın doyurmak değil bana göre. Bir yemek yaparken arka planda görmediğimiz, bilmediğimiz pek çok şey var. Yemeklerin arka planındaki hikâyeler insanların hayatını, tarihini ve yaşayış biçimlerini şekillendiriyor. Yemeklerin ortaya çıkış hikâyelerini bildiğimizde o zamanın toplumsal ve ekonomik şartlarını da öğrenebiliriz.” diyor ve ekliyor: “Ayrıca mutfağımızda ve diğer mutfaklarda bazı yemeklerin ilginç isimleri var. Örneğin bir yarışma programında da soru olarak karşımıza çıkan “Pırtımpırt”. Bu yemek, ismini parçalamak anlamında gelen pırtılmak kelimesinden alıyor. Yemek yapılırken asma yaprakları parçalandığı için bu ismi almış. Bunun gibi ilginç isimlerin nasıl ortaya çıktığını araştırdım ve bu bilgileri paylaşmaya karar verdim.”
SEYAHATNAMELERDEN ARAŞTIRIYORUM
Yemeklerin hangi zamana ait olduğunu, isimlerinin nasıl konduğunu ve kelime köklerini öğrenmek amacıyla yoğun bir araştırma yapan Buldu, kaynak olarak seyahatnamelerden yararlanıyor. “İşe kelimenin kökenini araştırarak başlıyorum. Kelimenin anlamını öğrendikten sonra yemeğin isminin ilk olarak nerede geçtiğine bakıyorum. Bu aşamada seyahatnameler çok yardımcı oluyor. Özellikle Türk mutfağına ait yemeklerde Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi çok işime yarıyor. Yerel araştırmacılarımızın kendi bölgelerinden çıkan yemekler hakkında yazdıklarını okuyorum. Ayrıca büyüklerimizin anlattığı hikâyelere de ulaşmaya çalışıyorum. Sonra çeşitli kaynaklardan bu bilgilerin doğruluğunu araştırıp derleme aşamasına geçiyorum. Uzun zamandır Osmanlı Mutfağı hakkında araştırmalar yapıyor ve bu konuyla alakalı kitaplar okuyordum. Bu sayfa fikri aklıma geldiğinde daha kapsamlı araştırmalar yapıp insanlarla paylaşmaya başladım.” diyen Buldu’nun sayfasına ilgi yoğun. Buldu, hikâyeler arttıkça bunları kitaplaştırmayı da düşünüyor.
TEK MERAKLI BEN DEĞİLİM
Çiğ köfte, Adıyaman’ın mı Şanlıurfa’nın mı? Etli Ekmek Konya’nın mı Kastamonu’nun mu? Baklava Türklerin mi Yunanların mı? Yaptığı araştırmalarla bu türden kafa karışıklıklarına da çözüm getirmeyi amaçlayan Buldu, “Aldığım geri dönüşlerden anlıyorum ki hikâyeleri merak eden sadece ben değilmişim” diyor. Buldu’ya gün içerisinde birçok yemek ismi atıp hikâyesini soranlar da oluyor. Yaklaşık 100 yemeğin sırada beklediğini belirten Buldu en çok baklava, aşure, pizza, şekerparenin merak edildiğini dile getiriyor. Bu zamana kadar yaptığı araştırmalarda tarihi kendisini en çok etkileyen yemeğin Menemen olduğunu dile getiren Buldu, Menemen’in, İzmir’in Menemen ilçesine mübadele ile göç eden Girit Türkleri ile Menemen halkının arasında oluşan etkileşimden ortaya çıktığını anlatıyor.
HÖŞMERİM
Rivayete göre, savaşın başlaması üzerine erini cepheye yolcu eden gelin dönmesini bekler. Fakat savaş bitip aradan uzun zaman geçmesine rağmen eri geri dönmez. Gelin, erinin şehit düştüğünü düşünür ama eri savaşta yaralandığı için köyüne geri dönememiştir. Bütün ümitleri kesilen gelin her gün yaptığı gibi ellerinde kalan tek ineğin sütüyle peynir mayalar. Peyniri mayalarken aniden kapı çalınır ve kapıyı açan gelinin karşısında yıllardır görmediği eri duruyordur. Gelin hayat arkadaşını birden karşısında görünce sevinir. Telaşla ona bir sofra hazırlamaya karar verir. Ne yapsam diye düşünürken taze peynirin içine yumurta, şeker ve irmik katarak ateşte pişirmeye başlar. Yaptığını erine sunar ve biraz yemesini bekledikten sonra merakla “Hoş mu erim? Hoş mu erim?” diye sorar. Yemeği beğenen eri memnuniyetle eşini takdir eder. Böylece bu meşhur tatlı zamanla “Höşmerim” adını alır.
PERDE PİLAVI
Bir düğün yemeği olan perde pilavı, fes seklindeki bakır tencerelerde pişirilir ve Siirt’in en meşhur misafir yemeğidir. Yemeği oluşturan her malzeme evlilikle ilgili bir anlam içerir. Kayınvalide yeni geline el yapımı yufka ile kaplanmış pilavı verirken “Kızım bu ev artık senin de evin. Bu evin sorunlarını, sırlarını kendi sırrın, kendi sorununmuş gibi saklamalı ve kendi annen, baban dahi olsa kimseye belli etmemelisin.” demek istemektedir. Böylelikle valide, pilavın yufkasını gelinin manevi bağlılığıyla bağdaştırır. Pilavda kullanılan pirinç taneleri bolluk ve bereketin simgesidir. Pilavın iç malzemesinde kullanılan bademler erkek torun, dolmalık fıstıklar ise kız torun hasretini temsil eder. Kuş üzümleri sağlığı, acı ve tatlı baharatlar ise hayatın acı ve tatlı günlerini sembolize eder.