“Her şey yolundayken dedem de güler”

Mine Sota adını illa ki duymuşsunuzdur. ABD'de bir yer adı olarak değil tabi ki… Yazar Mine Sota. Hani ‘Siz Adamı Ölmekten Güldürürsünüz' diyen. ‘Sen Gül Ben Onları Oyalarım' diyen… “Her şey yolundayken dedem de güler” diyen yazara merak ettiklerimi sordum.

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

Mizah kolay gibi görünse de en zahmetli işlerden biri. Politik olmadan, bölüp parçalamadan, işin kolayına kaçmadan mizah yapanların sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Güldürmeyi genetik bir miras olarak taşıdığını söyleyen Mine Sota sessiz sedasız yıllardır yazdığı yazılar ve kitaplarla üç nesli aynı şeylere güldürme başarısını gösteriyor. Son kitabı You‘tüp’lü Kanalıma Hoş Geldiniz! i bahane edip Mine Sota’yla konuştuk.

Kitaplarınız ağırlıkla mizahi öykü ve romanlardan oluşuyor. Soru şu: Siz adamı ölmekten güldürmeye ne zaman karar verdiniz? Sayın Sota, neden mizah?

Elimde değil diyerek Mendel’e buradan selamlarımı yolluyorum. Biz sülalece böyleyiz. Ailemde hemen hemen herkesin DNA’sında bir gülme emojisi var diyebilirim. Yani mevcut donanımım bu. Zorlama yok. Üstelik bu mutlu olduktan sonra açığa çıkan bir gülme ya da güldürme olayı da değil. Bilakis en zor anlarda devreye giren bir tür bağışıklık. Her şey yolundayken dedem de güler kafası hâkim. Zaten okurları en çok etkileyen de bu oldu. İki de bir ağlatmaya yer arayan dünyaya takılmış bir çelme de diyebiliriz buna. Bir nevi gülmeyi öğretmek. Bir yaşam felsefesi. Misal; yolda takılıp düşünce, bu benim başıma neden geldi diye dövünmek yerine, sanırım burada yer çekimi biraz fazla demek daha iyi geliyor insana, anlatabiliyor muyum?

Peki mizah yazmaya ilk nasıl başladınız?

İnanılır gibi değil ama gülmeyi bırakın, ölmeye yer arandığı bir dönemde. 17 Ağustos depreminde. O zamana kadar deneme, öykü ve kendimce şiirler yazıyordum. Bunları sevgili Yavuz Bülent Bakiler hocama ulaştırdım. Kendisi bana durum anlatımında yazdığımı, bunun çok nadir olduğunu söyleyip yazdıklarımı kendisine yollamamı istedi. İlk denemem Size Dergisi’nde yayınlandı. Ardından bir öykümü Dergâh Dergisi’ne yolladım. Değerli Mustafa Kutlu hocam benimle yakinen ilgilendi ve Uzaklara Gitmek adlı öyküm Dergâh Dergisi’nde çıktı. Ardından pek çok edebiyat dergisi geldi.

O dönem pek çok kişi gibi çadırda yaşadığımız günlerden birinde kira yardımı yapılacağı müjdesini aldık. Bir gün kendi evini bırakıp kiraya çıkacağı için havalara uçmak kimin aklına gelir? Biz uçtuk. Sahipken kıymetini farkına varamadığımız her şeyi otomatikman fark etmeye başladık. Sanki “Mutluluk nedir, nasıl olunur?” kursuna yazılmıştık. Gereken evrakları derleyip toparlayıp sunduğumda, bana kurulan bir cümle üzerine Mine Sotalık başlayıverdi. Soru şu:

-Hımm. Bu tamam, bu da tamam. Ama bu yok! Bayan, sağ olduğunuza dair evrakınız eksik!

Sağ mıydım? Evet, oldukça. Fakat doğal olarak prosedür gereği bu evrakı alacağım yere ulaşmam mümkün olmamıştı. Ben de evrak niyetine sağ olarak kendimi götürmüştüm. Ama iyiki böyle bir evrak istenmiş. Gerisin geri döndüm. Birden benim ata yadigârı genetik devreye giriverdi ve ufak bir mizahî yazı yazdım. Baktım okuyan gülüyor. Dedim o vaziyette bile yüz güldürmeye vesile olduysa, acaba bu daha fazla insana olabilir mi? Gerçek Hayat Dergisi’ne yollayıverdim. Ve birden kendimi Gerçek Hayat Dergisi’nin köşe yazarlarından biri olarak buldum. Mine Sota köşe adıyla uzun yıllar yazdım. Sonra ilk kitabım Siz Adamı Ölmekten Güldürürsünüz çıktı ve gerisi geldi.

SAMİMİYET ANNE SÜTÜ GİBİDİR, KALPTEN GELEN KALBE GİDER...

Kitaplarınızı en çok kimler okuyor?

Gönül rahatlığıyla üç nesil okuyor diyebilirim. Her kesimden, her dünya görüşünden ve her yaştan okurlarım var. Şükürler olsun ki gittikçe de artıyor. Hiçbir kitabımda af buyurun küfür ya da ahlaka aykırı bir tek espri olmadan 22 kitap yazmak nasip oldu. Kaliteli mizah yapabilmek için sadece yüreğe ve mizahî zekaya ihtiyaç olduğu da görüldü. Okudukça kendini iyi hissedenler, zor zamanlarını atlatanlar... Bütün hikâyelerimi ayrım gözetmeden, herkesin yüreğine dokunmak maksadıyla yazdım. Kalpten gelen de kalbe gitti. Okurlarımın çoğu bana ‘abla’ der. ‘Yenge’ diyen de var. Hepsi kabulüm. Yeter ki içten olsun. Kalbimin üstünde yeri var hepsinin.

Çocukların sizinle arası çok iyi. Neden sizi bu kadar seviyorlar?

Çünkü ben de onları çok seviyorum. Bunu hissediyorlar. Samimiyet anne sütü gibidir. Taklidi olmuyor. Kalp sevildiğini ve düşünüldüğünü biliyor. Ayrıca büyümeyi reddeden bir çocuğum. Dillerini hiç unutmadım. Fuarlarda, okullarda birbirimize doğru koşup sarılıyoruz. İçinizdeki çocuk asla büyümesin. Çünkü o mutlu olduğumuz ve mutlu edebildiğimiz tek yer.

Pandemi de okurlarınızdan ayrı kaldığınız dönemde nasıl sürdü iletişim?

Biz hiç ayrı kalmadık ki… Gönlünde olandan asla ayrılmazsın. Olmadığınla da yan yana dursan da ayrısındır. Bizler şimdilik sadece bedenen bir arada değiliz. Sosyal medya üzerinden birbirimizi güldürmeye ve gönlümüze değmeye devam.

Kendini güldürmekle vazifeli gören biri olarak Instagram fenomenleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Takipçilerine, topluma, tüm insanlığa evrensel bir fayda verme anlayışıyla fenomen olmuş olanlar varsa, harika. Ama tam tersine durumlar için de şunu demem gerekiyor. Zararı olan şeyleri bir şekilde destekleyerek devamlılığını sağlamak, verilen zararın ortağı olmak demektir. Neye sürüklendiğini bilmek önemli. Benim fenomenlerim okurlarım. Ömür boyu takipçileriyim ve peşlerinden sürüklenmeyi düşünüyorum. Onlar nereye, ben oraya. Hepsine her daim kocaman bir like.