GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com
Bu yıl 8. kez gerçekleştirilen Boğaziçi Film Festivali #HerŞeyeRağmen sloganıyla sinemaseverleri dünyanın en seçkin filmleriyle salonlarda buluşturdu. Ulusal Yarışma film gösterimlerinin yanı sıra Festivalin endüstri bölümünde de Bosphorus Film Lab’da çevrimiçi etkinlikler sektör temsilcilerinin paylaşımlarına imkân sağladı.
Festivaldeki en çarpıcı işlerden biri Ensar Altay’ın yönettiği Kodokushi adlı doküdramaydı. ABD’de çektiği bir önceki belgeseli Guardian Of Angels (Meleklerin Koruyucusu) filminde modern toplumlardaki insan ve ölüm ilişkisine odaklanan Altay, bu kez coğrafi olarak daha doğuda ancak ABD’ye göre modern yaşam tarzının en uç noktada yaşandığı Japonya’da Kodokushi şeklinde özel bir tanımla ifade edilen yalnız ölümleri konu alıyor.
Yalnız ölenlerin evlerini temizleyen bir şirkette çalışan Norihito ve hayatını tek başına sürdüren, bir süre sonra muhtemelen bir yalnız ölümün kahramanı olacak olan yaşlı Muramatsu’nun hayatı etrafında çağdaş dünyanın bu acıklı hâlini belgeleyen Ensar Altay, zor ve ajitasyona açık bu konuyu insanî hassasiyetleri gözeterek incelikli bir dille beyazperdeye taşımış.
YALNIZ ÖLÜMLER TRAJEDİSİ
Belgesel gösteriminin ardından seyircilerin sorularını cevaplayan Ensar Altay, Japon toplumunun zannedilenin aksine gelenekçi değil modernizmin diğer toplumlardan çok daha ileride yaşandığı bir yapıya sahip olduğuna dikkat çekti. Japonya’da ailenin çözülmesi ile yalnız yaşayan bireylerin ileriki yaşlarda yalnız başına öldüğünü ve cesetlerinin aylar sonra bulunduğunu anlatan Altay, benzer durumların Japonya kadar yaygın olmasa da Kore’de, Çin’de ve batılı toplumlarda da yaşandığını söyledi. Yalnızlaşmanın çağın insanın en büyük sorunlarından biri olarak ortada durduğuna işaret eden Altay, Japonya örneğinin ailenin öneminin anlaşılması noktasında çok anlamlı olduğuna işaret etti.
Belgesel filmde yalnız ölümlerin yaşandığı dairelere giderek ölen kişinin eşyalarını toplayıp dairesini temizleyenlerin karşılaştığı ibretlik manzaralar bireyi kutsayan insanlığın acıklı sonunu gözler önüne seriyor. Yanında tek bir aile ferdi, sevdiği olmadan son nefesini verenlerin bütün kişisel eşyaları bir karton kutuya sığıyor. Eşyalar ulaşılabilen yakınlarına verilmek istenildiğinde ise kimi zaman geride kalanlar bu hatıraları bile teslim almayı kabul etmiyor. Filmde kamera yalnız ölümlerle mücadele için kurulan bir derneğin çalışanlarına da odaklanıyor. Dernek çalışanları yaşlıların oturduğu daireleri düzenli aralıklarla ziyaret edip, ev sahibinin kapısında biriken gazeteler varsa daire sakininin hayatta olup olmadığını kontrol ediyor. Yaşlılara sıkça yaptıkları uyarılar da sarsıcı; her sabah pencereni aç ve gazetelerini al.