Halil Ergün: Sinema, ne söyleyeceğinin peşinde koşmalı...

Usta oyuncu Halil Ergün, birlikte çıktığımız Hasankeyf yolculuğu sırasında sorularımızı yanıtladı: ''Sektörümüzde bir karmaşa var. Diziler var, sonsuz diziler, hepsi koca ve kaba birer tecimserliğe dönüşmüş durumda. Yapılan işler sadece ticari noktadan okunuyor, tuttu mu tutmadı mı şeklinde. Tarih meselesinde bile gerçek bir tarihsel çalışma yapılan dizi yok. Bir yönetmen ve senaryo mutlaka bir şey söylemeli ve bunu yapan kişi de bunu bilmeli. Kimse, en nihayetinde seyircinin kafasında ne kalacak, yönetmen neden bu filmi yapmış noktasında değil. Bu noktadan yoksun olarak film yapmayı fetişizm olarak görüyorum. Fetiş değildir sanat. Sinema ve sanat ne söyleyeceğinin peşinde koşmalı.''

ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr

Doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine, güzel ülkemizin her bir noktasında kültür sanat faaliyetlerinin yapılması çok kıymetli. Hem herkesin sanata erişim hakkı hem de sanatın bulunduğu ortamı güzelleştirmesi bağlamında çok elzem bir şey bu. Geçen hafta Batman'da gerçekleştirilen Batman Film Günleri de bu yaklaşımın en güncel örneklerinden biri. Batman Valiliği ve Batman Belediyesi tarafından düzenlenen film günlerinde söyleşiler, film gösterimleri ve etkinlikler Batman halkının yoğun ilgisiyle gerçekleşti. Program kapsamında Onur Ödülü almak üzere Batman'a gelen usta oyuncu Halil Ergün ile yaptığımız Hasankeyf yolculuğu da keyifli bir söyleşiye vesile oldu. Yol, Merhaba, 72. Koğuş, Mum Kokulu Kadınlar, Yaprak Dökümü, Sahibini Arayan Madalya gibi başarılı film ve dizilerde rol alan usta oyuncu Ergün ile hayatı, sinemayı ve tiyatroyu konuştuk.

DÜNYADAKİ GELİŞMELER UMUDUMUZU BESLEMİYOR

Nasılsınız, şu ara hayata ve gündeme dair ne düşünüyorsunuz?

Umuda her zaman sahip olmamız gerektiğini savunanlardanım. Umutsuz olmayı doğru bulmam, bunu insana yakışmayan bir tutum olarak görüyorum. Ama şu anda dünyada gelişme diye adlandırılan bir sürü şey umudu beslemiyor. Yeryüzünün içinde bulunduğu ekonomik sistem ve bilimsel çalışmaların insanoğlunun mutluluğu için kullanıldığı meçhul. Ve Filistin... İlk gençliğimizde 68'li kuşak için Filistin, bir kurtarma operasyonun merkeziydi ve ondan yanaydık. İsrail diye bir ülke ki zamanında II. Dünya Savaşı'nda Almanya ve faşizme karşı onların da haklarını savunmuşuzdur. Fakat şimdi her gün insanlığın gözü önünde insanlar öldürülüyor durup dururken. Ama biz dâhil birçok ülkenin İsrail ile ticareti devam ediyor. Asıl olay insanlık dramı. Öldürmeler ve ölümler olağanlaştırılamaz. Ben bundan mutsuzum ve şikâyetçiyim. Yeryüzü ve insanoğlu yeniden kendine gelmeli. Öte yandan bizler artık zamanını doldurmuş bir neslin çocuklarıyız. Bir kültürel çözülme var ülkede. Genel olarak ülke insanımın içinde bulunduğu ekonomik, kültürel, tarihsel birçok mesele beni mutsuz ediyor, hoşlanmıyorum. İnsanımızın ve çocuklarımızın geleceği konusunda yaşanan büyük yanlışların olağanlaşmasına karşı; "Bu olağan dışıdır" diyecek bir yaklaşıma ihtiyaç var.

İYİ Kİ BÖYLE YAŞADIM

Ömrünüzü kamera önünde geçirdiniz. Oyunculuk sizin için ne demek?

Hayat tarzı artık benim için. Oyunculuk insana anlatma macerasıdır; sana sunulan karakterin sınıfsal, toplumsal, tarihsel niteliğini yakalamak heyecan verici bir şey. Bu aynı zamanda senin de gelişimindir. Dolayısıyla buna meslek diye bakmıyorum, oyunculuk ve sanatla uğraşmak yaşam tarzım. Bana keyif verdi ve benim gelişmemde, hayata bakışımda çok önemli birikimler oluşturdu. Bir senaryo veya bir tiyatro oyununu özümsemenin oyuncuda çok şey biriktirdiğine inanıyorum. Bunun dışında benim hiçbir zaman mal mülk kaygım olmadı, para veya ticaretten de çok anlamam. Oyunculuğun lezzetini yaşayarak ilerledim, hayat da bana karşılık verdi. Bu kadar sene oldu, şu yaşa girdim, kucaklanan bir insanım, bu bana yetiyor. İyi ki böyle yaşadım diyorum.

TİYATRONUN HEYECANI HİÇBİR YERDE YOK

Oyunculuğun en çok hangi formatı sizi mutlu ediyor?

Tiyatro. Birebir insanla karşı karşıya olup; bir karakteri, bir meseleyi, bir mesajı aktarmak... Bu seni kontrol altında tutan, canlı bir bakış, canlı bir reaksiyon aynı zamanda. Sen de tüm bunları iletmeye çalışıyorsun, bunun heyecanı hiçbir yerde yok. Sinemada da kamera heyecanın vardır. Yani kamerayla göz göze gelirsin ve onunla didişirsin. O daha kolay bir iştir. Sinema geniş yığınları kucaklayan bir şey. Tiyatro ise entelektüel bir oluşum. Sinema kitlelerle bağ kurmuş çok önemli bir işleve sahip; halkımızın da toplumsallaşması ve başka insanların hayatlarına, acılarına, kederlerine, sevinçlerine ortak olması noktasında çok önemli bir işlevi yerine getiriyor. Kasabalara ve köylere kadar varmıştır sinema. Bu açıdan tarihsel bir görevi vardır. Sinema daima halkla buluşmuştur, kahramanlarını yaratmıştır, izler bırakmıştır. Bunun bir diğer adı da Yeşilçam'dır. Ben de iftihar ediyorum oralı olmakla. Elbette Yeşilçam'a dair her zaman eleştireceğiniz çok şey vardır. Zor şartlarda devam etmiş bir şeydir Yeşilçam. Oraya emek verenleri biliyorum, çok büyük bir saygım var ve kendimi bir Yeşilçamlı olarak tanımladığımda mutluluk duyuyorum.

HEPSİ KOCA VE KABA BİRER TECİMSERLİĞE DÖNÜŞMÜŞ DURUMDA

Şu an Türkiye sinema sektörüne nasıl bakıyorsunuz?

Bir karmaşa var. Film yapmak çok yaygın hale geldi. Diziler var sonsuz diziler, hepsi koca ve kaba birer tecimserliğe dönüşmüş durumda. Sadece ticari noktadan okunuyor, tuttu mu tutmadı mı, şeklinde. Tarih meselesinde bile gerçek bir tarihsel çalışma yapılan dizi yok. Tarihi sürekli idealize ediyoruz. Bir yönetmen ve bir senaryo mutlaka bir şey söylemeli ve bunu yapan kişi de bunu bilmeli. Kimse en nihayetinde seyircinin kafasında ne kalacak, yönetmen neden bu filmi yapmış noktasında değil. Bu noktadan yoksun olarak film yapmayı bir fetişizm olarak görüyorum. Fetiş değildir sanat. Sinema ve sanat ne söyleyeceğinin peşinde koşmak olmalı. Bizim sektörde bunları eksik görüyorum.

ASIL OLAN BİRİKTİREREK İLERLEMEKTİR

Genç oyunculara ne söylemek istersiniz?

Bu yolculuğa, artist veya meşhur olmak, herkesin onu sevmesi, beğenmesi ve çok para kazanmak kaygısıyla başlamamalılar. Bunun da aynı zamanda bilimsel bir çalışma olduğunu bilmek ve sinemanın tarihine, estetiğine vakıf olmaları gerekiyor. Bir yerden mezun olunca hemen olacak iş değil bu. Çalışma hayatı boyunca biriktiren bir anlayışla oyuncu kalmaktır asıl olan. Sen de o zaman sana gelen senaryoya katkı sunabilir, geliştirebilir ve biriktirebilirsin. Çok iyi fotoğraf vereyim, güzel çıkayım, bu kıyafeti giyeyim noktasında kalırsa bu sanatçı olamazsın.

OYUNCULUK BENİ AYAKTA TUTAN ŞEY

Kendi oyunculuk ve sanatçılık üslubunuzu nasıl tanımlıyorsunuz?

Çok eskiden başlayan bir şey. Yaptığım müsamereler, lisedeyken yer aldığım yarı profesyonel tiyatrolar çok keyif aldığım şeylerdi. Sanatı seçerek gittiğimde zengin bir bakışla baktık her şeye. Kendine dönük çalışmalarım da oldu ve yolculuğum bu şekilde devam etti. Ben insana anlatmak, insanın insanla ve toplumla ilişkilerini anlatmanın oyunculukta da yaratıcılık getirebileceğine inandım ve bu mesleği seçtim, karşılık da aldım. Bitmedi hala, devam ediyor. Öğrenmeye de devam ediyorum. Beni ayakta tutan, genç bırakan bir şey oyunculuk.

HİÇ KEŞKE DEMEM, PİŞMANLIĞI SEVMEM

20 yaşınızdaki kendinize ne söylemek istersiniz?

Ben hiç keşke demem, pişmanlığı sevmem. Pişmanlık diye bir şey yoktur, ders almak diye bir şey vardır. Yaşadığımı yorumlamak ve hayatımdaki izlerini bilmek yeterlidir. Yaşadığının olumlu ya da olumsuz yanlarının neresini yakalıyorsan, ona cevap verirsin ve o seni besler. Bu sebeple benim öyle bir pişmanlığım olmadı. Çocuklar ve gençler de "Bunu ben nereye kadar, niçin yapıyorum?" sorusunu kendilerine sorarak yapmalı her şeyi. Örneğin birileri onlara gelip, "Artist ol çok güzelsin, sesin çok güzel, tiyatrocu ol" dediğinde, bunun üzerinden kendilerini var etmesinler. Öncelikle, "Ben bundan lezzet alacak mıyım, benim hayatım içindeki kavgam bu mu olacak?" sorusunu kendilerine sormalılar. Bir de ekmek parası meselesi vardır, bunu düşünmeye karşı değilim elbette, para da kazanmalıyız. Ama asıl olan şu, hayatın içinde hangi fonksiyondasın; hayata, insan ilişkilerine, topluma hangi nitelikte katılıyorsun, önce buna karar ver, sonra da bunu zenginleştirmeye ve güzelleştirmeye devam et.

SANAT ZİHNİ GELİŞMEYİ BESLEMELİ

Bu sektörde ne konuda farklılaştığınızı düşünüyorsunuz?

Senaryo yazdım, bu senaryolar filme çekildi ama yönetmenliği hiç düşünmedim. Bir iki proje daha var kafamda yaşadıklarımı anlatan, inşallah bunlardan bir tanesini çekmek, bir tanesinde de oynamak istiyorum. Ben daima üretken ve katarsis olan bir oyuncu safında yer aldım. İnsanlar rahatlatıcı, güldürüp ağlatıcı değil de biriktirmeleri noktasında bir yaklaşım edindim. Hayatı göstermek, tartışmak ve seyirciyi zihinsel katılıma zorlamak... Seyirci salondan çıktığında bir şey almış olmalı. Sanat zihni gelişmeyi beslemeli. Hep bunu savundum. Buna göstermeci tiyatro anlayışı deniyor. Sinemada da bu denemelerim oldu ama orada biraz daha zor bu. Yine de hem sinemamızda hem de Yeşilçam'ımızdaki klasik köşeleri her zaman eleştirdim.

ALİ RIZA'NIN HÂLÂ ÜZERİMDE OLMASINDAN RAHATSIZ DEĞİLİM

Bazı rollerin üzerinize yapıştığını düşünüyor musunuz?

Bir röportajımda "Bir oyuncu için kamuoyunda oynadığı bir dizi veya filmiyle açıklanır olmak ne acıdır" demiştim. Seneler geçti Yaprak Dökümü'nde oynadım, bana şimdi "Ali Rıza Bey", diyorlar. Başka bir röportajımda da "Hiç kimse büyük konuşmasın biri gelip alnınıza yapışıyor." dedim. Ama asla bundan rahatsız değilim. Ben şimdi yolda yürüyemeyen bir aktörüm. Hayat bana bunu gösterdi, bu bana yeter. Başka bir dizi olursa ve tutarsa orada da yeni bir isim olacaktır. Çünkü televizyon başka bir şey, evlere giriyor, çok toplumsal. Yaprak Dökümü'nü heyecanla ve iftiharla anıyorum. Şu açıdan da benim için çok önemli, orta okula ilk başladığımda kütüphaneden alıp okuduğum ilk roman Reşat Nuri Güntekin'in Yaprak Dökümü idi. Yıllar sonra diziden teklif geldiğinde de ilk olarak ürktüm açıkçası, benden önce benim karakterimi iki büyük usta oynamıştı zira... Ama en nihayetinde kabul ettim. İyi ki de etmişim, hayatımın dönüm noktası oldu. Yaprak Dökümü hâlâ bir fenomen. O dönemde reytingler sonucunda evime neler neler gelirdi; çiçekleri çikolatalar, tebrikler, kartlar. Dizi şimdi tekrar oynatılıyor ama ne şirket ne de televizyon bir kere arayıp teşekkür etmedi. Telif hakkı diye bir şey zaten yok. Emeğe sahip çıkmak lâzım, sadece bana değil, onu yapan insanlara...

İYİ Kİ "YAŞADIN" DİYORUM KENDİME

Tüm bu yolculuğunuza baktığınızda neler geçiyor aklınızdan?

"İyi ki yaşadın" diyorum kendime. Bizim kuşak ve biz çok zengin yaşadık. Bugün yaşamda daha kısır bir süreç dönüyor çünkü. Yaşamaktan keyif aldım ama şu an hüzünle yaşıyorum. Hatıralar beni kuşatmış durumda çünkü. Birlikte işler yaptığımız birçok insanı kaybettim. Yine de yaşama sevincimi bırakmadan hüzünlü olmak gibi bir yaklaşımım var. Özetle; insanoğlunun hayatından sanat eksik olmasın. Tarih boyunca sanatın bütün alanları, resimden müziğe, heykelden tiyatroya kadar hepsi insanlığın gelişimin ve aydınlık geleceğin itici gücü olmuştur. İnsanlar da sanatla ilişkisini kesmesin. Destek versinler.