Hakan Yılmaz: Yaptığım işi seyirci şekillendiriyor

Aile komedisi tarzındaki yapımlarından görmeye alışık olduğumuz Hakan Yılmaz, ''Bu hem benim hem yapımcıların hem de seyircilerin tercihi aslında. Seyirci şekillendiriyor yaptığım işi. Bir de aile dizilerini seviyorum. Normal yaşantımda da ev hayatını, düzeni sevdiğim için bu yapımlar da rahat ediyorum. Kendi Düşen Ağlamaz da öyle bir dizi. Hem romantik komedi hem aile dizisi.'' şeklinde konuşuyor.

MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr

"Tiyatro oyunculuğu ve kamera önü oyunculuğu çok farklı. Sette en iyisi olana kadar tekrar çekiyorsunuz. Ama tiyatroda başlıyorsun ve bitiyor. Ben hepsini çok seviyorum. Başka bildiğim bir iş yok çünkü. 9 yaşından beri sahnedeyim. Başka bir şey öğrenmedim ki..." diyor oyuncu Hakan Yılmaz... Ayrılsak da Beraberiz, Yahşi Cazibe ve Avrupa Yakası dizileriyle akıllarda yer edinen Yılmaz aynı zamanda tiyatro sahnesinde de seyircisi ile buluşmaya devam ediyor. Ölü'n Bizi Ayırana Dek tiyatro oyunuyla 5 yılı aşkın bir zamandır sahnede izlediğimiz Yılmaz'ı TRT 1 ekranlarında yayınlanan yeni dizisi Kendi Düşen Ağlamaz'ın setinde ziyaret ettik. Güler yüzü ve keyifli sohbetiyle bizleri karşılayan Yılmaz ile hem bayramlardan hem de yeni projelerinden konuştuk.

Yeni diziniz Kendi Düşen Ağlamaz hayırlı olsun. İki bölüm yayınlandı. Bir aile komedisi. Sizi genelde bu tarz yapımlarda görüyoruz. Bu sizin mi yoksa yapımcıların mı tercihi?

Aslında başladığı gibi gitti diyebiliriz. Ama elbette hem benim hem yapımcıların hem de seyircilerin tercihi. Seyirci şekillendiriyor yaptığım işi. Alternatif rolleri dijitalde oynuyorum. Ama TV seyircisine bu tarz işler yapmayı seviyorum. Bir de aile dizilerini seviyorum. Normal yaşantımda da bireysel yaşayan bir insan değilim. Ev hayatını, düzeni sevdiğim için bu yapımlarda rahat ediyorum. Kendi Düşen Ağlamaz da öyle bir dizi. Hem romantik komedi hem aile dizisi.

AİLE HİKÂYELERİNİ SEVİYORUM

Kendi Düşen Ağlamaz dizisini kabul etmenizde gerçek hayata da kız babasısınız, bu etkili oldu mu?

Ayrılsak da Beraberiz'den sonra TRT'de yayınlanan ikinci dizim Kendi Düşen Ağlamaz oldu. Bu da beni heyecanlandırıyor. TRT mesleki olarak büyüdüğümüz yer. 1988 yılında Pazar 88 diye Mustafa Yolaşan'ın sunduğu bir program vardı orada arkada dans ederdim.

Dizinin hikâyesini çok sevdim ve yakın şeyler yaşadığımı da düşünüyorum. Benim de iki tane kızım var. 19 ve 9 yaşında. Genel olarak anne, baba olmak zor. Şimdiki kuşaklar arasındaki mesafe kısaldı. Arada bir yaş fark olan çocuklar bile birbirini yakalayamazken bizim onları yaklamamız zor elbette. Ben de arada tökezliyorum ama onlara ayak uydurmak zorundayım. Onları kendime uydurmak istersem o zaman eski kafalı olurum. Arada dizideki kızımla yaşadığım gibi hırlaşıyoruz.

Peki, izleyicisi nasıl bir baba-kız ilişkisi izleyecek?

Burada trajik bir hikâye var başlangıçta. Kızım doğarken annesini kaybediyoruz. Hatta şöyle bir replik var, "Kızım ilk nefesini aldığında annesi son nefesini verdi." gibi. Bundan dolayı baba, kızına çok düşkün. Anne eksiliğini hissetmesin diye ne isterse yapıyor. Tabii varlıklı bir iş adamı ve kızını şımartıyor. Bunu sonradan farkediyor. Bunu düzeltmek gerekiyor diye düşünüyor. Sonra baba-kız çatışması başlıyor. Bir de adamın da sevdiği biri var. Kızı babasını kıskanıyor. Güzel bir baba-kız ilişkisi olacak. Seyirci zaman zaman gülecek zaman zaman da gözleri dolacak. Herkese hitap eden bir yapım oldu. Ebeveynler çocuklarına, çocuklar anne babalarına "Aynı sen" diyecek. Umarım güzel bir yolculuğu olur. Takdir izleyicilerimizin.

Genç bir jenerasyon da var. Onlarla oynamak nasıl?

Oynarken çok keyif alıyorum. Onlarla çalışmak çok keyifli. Ve onların heyecanı bize de geçiyor.

OYUN AYNI OLABİLİR SEYİRCİ FARKLI

Tiyatro desem...

Vazgeçilmezim tabi ki...

Ölü'n Bizi Ayırana Dek uzun zamandır devam ediyor. Sıkılmıyor musunuz aynı repliklerden?

Tiyatro çok acayip bir alan. Ebru ile aynı oyunu 5 yıldır oynuyoruz, 600'e yakın oyun sahneledik. Bazen arkadaşlar da soruyor bu soruyu. Biz aynı oyunu oynuyoruz ama gelen seyirci farklı. Bu yüzden de her oyundan önce çok heyecanlanıyorum. Ufak tefek güncellemeler ya da spontane bazı ilaveler olabiliyor. Ebru ile çok iyi anlaşıyoruz. Eski arkadaşız ve birbirimizin gözünden ne yapacağımızı anlıyoruz. Sahnede güven çok önemli. Kadın-erkek ilişkisini anlatıyoruz. Ve bu ilişkiler bundan 300 yıl önce de aynıydı bundan 300 yıl sonra da böyle olacak. Kadın erkek bu dünyada var olduğu sürece biz sıkılana kadar oynamaya devam edebiliriz. Kapalı gişe oynuyoruz. Sekiz kere oyunumuza gelenler var. Diyorum "Anlatamadık mı?", şöyle cevap veriyorlar, "Her seferinde farklı gülüyoruz." Yeni bir tiyatro oyunu üzerinde de çalışıyoruz.

Tiyatro oyunculuğu mu kamera önü oyunculuğu mu?

İkisi çok farklı. Sette en iyisi olana kadar tekrar çekiyoruz. Ama tiyatroda başlıyorsun ve bitiyor. Ben hepsini çok seviyorum. Başka bildiğim bir iş yok çünkü. 9 yaşından beri sahnedeyim. Başka bir şey öğrenmedim ki... İnsanın mutlu olduğu işi yapması çok güzel. Oyunculuk bana mutluluk kattı. Şanslıyım bu konuda. Annem bana çok destek olmuştu. Ben de şimdi kızlarıma destek oluyorum. Büyük kızım oyuncu olmak istedi onu destekledim. Mimar Sinan Üniversitesi'nde konservatuvar öğrencisi. İnşallah herkes mutlu olduğu işi yapar.

BİZİM TAKİPÇİ SAYISI SOKAKTA

Dijital platformlar hayatımıza hızlı giriş yaptı. Geçen sezon siz de bir projede yer aldınız. Nasıl bakıyorsunuz bu platformlara?

Gain'de yayınlanan Etkileyici dizisinin ikinci sezonunda yer aldım. O da farklı bir deneyimdi benim için, Kuruluş Osman dizisi gibi. Seyircilerin alışık olmadığı bir roldeydim. Babaydım orada da ama çocuğuna baskı yapan, kötü bir karakterdi. Tabii farklı karakterlerde olmak bana keyif veriyor. Keşke her gün farklı bir rolde oynasak. Oyunculuğun güzel tarafı bu. Bu durum bizi de besliyor. Ve dijital de farklı rollere girmeye izin veriyor. Özgür bir alan. Abonelik sistemi var. TV izleyicisinden farklı buranın kitlesi. Sevdiği oyuncuları farklı rollerde görmek istiyor. Ben destekliyorum bu yapımları. Şimdilik bir plan yok orası ile ilgili.

Sosyal medya ile aranız nasıl? Bir ara yapımcılar takipçi sayısına bakıyor gibi polemikler olmuştu...

Instagram ve Twitter kullanıyorum. Bazen sinirlediğim oluyor. İnsanlar seni kafasında bir yere koyuyor ve can sıkıcı şeyler yazabiliyor. Bundan hoşlanmıyorum. Instagram'da da çok aktif sayılmam. Fotoğraf koymadan on saat düşünürüm. Takipçi sayısına gelince benim öyle dertlerim yok. Bizim takipçi sayısı burada değil sokakta...

BAYRAM TEBRİKLERİ 20 SANİYEYE DÜŞTÜ

Kurban Bayramı'nın son günündeyiz. Nasıl geçerdi sizin evde bayram?

Çocukken bayramların tadını daha çok çıkarıyorduk. Ben Balat'ta büyüdüm. Kozmopolit bir yerdi. Bayram yerleri kurulurdu. Annem babam bayramlıklarımızı alırdı. Gerçekten kıyafetimizi ve ayakkabımızı başucumuza koyar öyle uyurduk. Annem evde bayram hazırlığı yapardı. Bütün aile bir evde toplanırdı. Kalabalık bir ailemiz vardı. 3-4 günlük bayram sürecinde akrabalarımla geçirdiğim o güzel anıları hep hatırlarım.

Peki, bugünün bayramları nasıl geçiyor sizce?

Artık her şey dijitale döndü. Bayramlarda dijitalleşti. Whatsapp grupları kuruldu. Herkes uzaktan kutluyor. Emojiler, kuzu fotoğrafları atılıyor. Görüntülü aramalar yapılıyor. Bayram kutlamaları 20 saniyeye düştü. Kurban kesemiyorsun diyelim mesajla "Kurban" bağışla diyorsun on saniyede bitiyor. İnternete giriyorsun şeker, çiçek yolluyorsun. Ben çocuklarıma eski bayramları anlatıyorum ama anlamıyorlar. Çünkü onlar bu hayatın içine doğdu. Yine de kızlara kandil, bayram günleri büyüklerinizi arayın diye söylüyorum. Çünkü büyüklerimiz dijitale o kadar alışık değil. Gelenekselci onlar ve mutlaka telefon beklerler.

Nerede o eski bayramlar demek yerine ben de bugüne ayak uyduruyorum. Ama bazen bu serzenişte bulunuyorum. Dile getirmesem de içimden geçiyorum. "Ya ne güzelmiş o eski günler." diyorum. Anneanneme giderdik, yer yatağa yatar hep beraber yatardık.

Bir bayram mesajınız olur mu okuyucularıma?

Sevdiklerinizi sadece bayramlarda değil her gün sanki bayrammışçasına hatırlayın, arayın, önem verin, sarılın... İşte o zaman her gün bayram olur. Deliye her gün bayram derler ya aslında sevene her gün bayramdır. Herhangi bir ayrıştırma olmadan insanoğlu birbirini sevsin. En güzel dilek budur.