‘Hafiflemeye ihtiyacım var’

MEHMET EMİN DEMİREZEN

emin.demirezen@aksam.com.tr

Türk tasarım dünyasının en köklü ve güçlü tasarımcılarından Derin Sarıyer, 7. teklisi ‘Sonbahar Bizi Arar’la karşımızda. “Geleceğimizi belirleyen en temel karar nasıl alındı sorusunun cevabı yok” diyen Derin’le hem müziğini hem de yaratım dünyasını konuştuk. 

Derin Sarıyer tasarımcı olmaya ne zaman ve nasıl karar verdi?

Moda İlkokulu, Saint Joseph Lisesi ve Bilkent Üniversitesi Mimarlık Fakültesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü gibi çok iyi yerlerde eğitim gördüm. Devamında Moroso ve Cappellini markalarında yaptığım stajlar teorik birikimimi oluşturdu. Bütün bunlar benim için eşsiz bir deneyimdi, bu çok açık, fakat bir yandan da kişilik olarak bağımsız düşünmeye düşkün, hayatı önkoşulsuz ele alan, sorgulamadan duramayan yapımı hep korudum. Her insanın boşluğa doğma hakkının olduğunun bilincine erken yaşlarımda vardım. Anlatmak istediğim, önceden yol haritası çizilmiş bir yolda ilerlemediğim. Ana kavşaklarda bireysel kararlar almadan kendini gerçekleştirmenin imkânsızlığıyla yüzleşmesi gerekir insanın. Benim için de durum buydu. Şansımsa mevcut Derin Design felsefesinin benim karakterimle de çok uyumlu olmasıydı.

Derin markası sizin direktörlüğünüzde yurtiçi ve uluslararası birçok tasarım fuarında yer alıyor. Aziz Sarıyer’den gelen bir süreç bu ama markanızın bu kadar büyüyeceği planlarınız arasında mıydı?

Babam Aziz Sarıyer, Derin isimli ilk mağazasını 1971 yılında açtı. Ben 1972’de doğdum. 1999’da Aziz Sarıyer’le birlikte ilk Derin koleksiyonunu yaratmaya başladık. 2000 senesinden itibaren Milano Salone Del Mobile, Paris Maison&Objet, Now! Design a Vivre, Koln-Messe, ICFF New York, %100 Design London gibi fuar ve etkinliklere birçok kez katıldık. Türkiye’den çıkan enternasyonal çizgideki bir marka dünyanın önemli tasarım platformlarında merakla karşılandı. Uluslararası basının dikkatini de çekti bu çıkışımız. Türkiye’ye de yansımaları renkli oldu. 40 seneyi aşkın bir zamandır tutarlı fakat yenilikçi olmaya adanmış bir çabamız var ve bu özellikle son 15 yılda karşılığını buldu. AHK Interiors’ın Derin Design markasına yaptığı iştirakle daha da güçlenen bir organizasyonla çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

‘HER ZAMAN MÜZİĞE EĞİLİMİM VARDI’

Sürekli yeni bir tasarım üretme düşüncesi size bazen tıkanmaya sürüklüyor mu? Ya da çok zorlandığınız anlar oluyor mu?

Bir aşamada takıldığımız zaman geri dönmek ya da dönmemek üzere bu aşamayı geride bırakıyoruz. Farklı bir zamanda, bu nadasa bıraktığımız süreçleri yeniden ele alıp geliştirebiliyoruz. Sergilediğimiz mobilya tasarımları onlarca çalışma arasından üzerinde yoğunlaşmayı seçtiklerimiz oluyor.

Bir tasarımcı ve iş adamısınız. Bu iki kimliğin yanına müzisyenlik de var. Müzik hayatınıza nasıl dâhil oldu?

Her zaman müziğe eğilimim vardı fakat tam olarak nasıl başladı ilgim bilmiyorum. Zaten bu dünyada tüm karakterimizi, hayatımızı, geleceğimizi belirleyen en temel karar nasıl alındı sorusunun cevabı yok. Bende var olan şey müzik aşkından öte hakikat aşkı. Sözün ve müziğin birbirinin içinde eriyip homojen bir duygu etkisine bürünmesini seviyorum. Yazdıklarımı insanlarla paylaşma nedenimse kendimi buna zorunlu hissediyor oluşum. Bu hafiflemeye ihtiyacım var. İçimde taşımak ağır geliyor artık. Sessiz kalmaktansa söyleyip ruhumu kurtarıyorum.

‘SCHHAUER, NİETZSCHE GİBİ DÜŞÜNÜRLERDEN BESLENİYORUM’

Şarkılarınızın söz ve müzikleri size ait. Tasarım yaparken ve de bir şarkının sözlerini yazarken ki ruh haliniz arasında ne gibi benzerlikler ya da farklar var?

Mobilya tasarımı ile şarkı yazarlığı arasında zoraki bir bağlantı kurmak istemem. Benim için apayrı alanlar. Fakat durup düşününce ikisinin içinde de denge, ritim ve oran gibi unsurların çok önemli olduğunu görüyorum.

Ayrıca tasarımlarınızda olduğu gibi kliplerinizde de bir sadelik söz konusu. Özel bir sebebi var mı?

Video kliplerin müzik endüstrisindeki önemi 80’li yılların başına dayanıyor. Naif yaklaşımdaki klipler zamanla kendi başlarına bir sanat dalı olmaya başladı. Fakat bana göre iyi bir klip şarkının ön plana çıkmasına izin veren en önemli ayrıntıdır. 

Sosyal medyayı ve dijital reklamları kullanıyorsunuz. Bu konuda eleştiri aldığınızı da çeşitli sözlük sitelerinde gördüm. Hem müziğinize karşı yapılan hem de reklam çalışmalarınıza gelen eleştirilere nasıl bakıyorsunuz?

Düşüncelerini tamamen kendisinin oluşturduğunu sanma yanılgısındadır insan. Kendimizi kötü hissettiren bir durumla karşılaştığımızda bazen bilinçaltımız o durumu deforme eder. Belirli bir alanda yaptığı işlerde tanıdığımız birinin bir anda apayrı bir disiplinle karşımıza çıkması bize fazla gelebilir ve bu fazlalık yorumlarımızı şekillendirebilir.

Felsefeyle ilgilenmeyi seviyorsunuz.  Hatta ‘Herkes Bir Şey Biliyor’ şarkınızın Albert Camus’un “Saçma” kavramından yola çıktığınızı söylemişsiniz… 

Felsefe ile aranız nasıl?

Schopenhauer, Nietzsche, Heidegger, Camus, Sartre hatta Cioran’ın varoluşla ilgili düşüncelerinden beslendim. Günümüzün düşünürlerinden Noam Chomsky’nin berrak fikirlerini takip ediyorum. Bunlar beni ve sanatımı oldukça çok besliyor.