Hac ve kurban teslimiyettir

''Hac ve kurban teslimiyettir. Yüce Allah'a teslim olmak. Onun emirlerini yasaklarını doğru anlamlandırmak ve O'na kul olmanın yüksek bilinci ile teslim olmak üzere tefekkür etme imkânı sağlar bu iki ibadet. Özellikle hac... Tabi her ikisi de mâli ibadetler. İnsanlar bedenen yaptıklarının yanı sıra Allah'ın kendilerine lütfettiği rızıklardan yine Allah yolunda harcamanın bir imtihanını yaşıyorlar.''

GÜLCAN TEZCAN / MEKKE-İ MÜKERREME

İslam alemi hac ibadetini yerine getiren hacılar ile birlikte Kurban Bayramı heyecanını yaşıyor. 27 Haziran'da bayramın ilk günü tüm dünyada Müslümanlar Allah'a şükür ifadesi olarak kurbanlarını kesecek. Hac ve kurban, diğer tüm ibadetler gibi İslam dini ile şereflenenler için çok güçlü anlamlar ifade ediyor. Hac ibadetini yerine getirmek için bulunduğum Mekke'de bu iki mukaddes görevin ruh ve gönül dünyamızda neye karşılık geldiğini, modern hayat içinde bilhassa kurban ibadetini nasıl yaşayıp yeni nesillere aktarmak gerektiğini Diyanet İşleri Başkanlığı Başkanlık Müşaviri Ulvi Ata hocamızla konuştuk.

Hac ve kurban bir Müslüman için ne ifade eder? Kalbine ve ruhuna ne söyler?

İlk aklıma gelen teslimiyet. Yüce Allah'a teslim olmak. Onun emirlerini yasaklarını doğru anlamlandırmak ve O'na kul olmanın yüksek bilinci ile teslim olmak üzere tefekkür etme imkânı sağlar bu iki ibadet. Özellikle hac... Tabi her ikisi de mâli ibadetler. İnsanlar bedenen yaptıklarının yanı sıra Allah'ın kendilerine lütfettiği rızıklardan yine Allah yolunda harcamanın bir imtihanını yaşıyorlar. Hac özellikle Yüce Mevla'nın Hz. İbrahim Aleyhisselam'a "İnsanları davet et, yorgun binekleri üzerinde farklı farklı yollardan, diyarlardan gelsinler" buyurduğu bir davete icabettir. "Lebbeyk Allahümme Lebbeyk" te bu icabetle birlikte hacı adaylarının terennüm ettikleri, vird ettikleri muazzam bir ifadedir: "Buyur Allahım buyur, emret Allahım emret!"

Bu açıdan tarihsel bir devamlılık da sözkonusu hac ve kurbanda değil mi?

Allah nasıl emretmiş, Peygamber Efendimiz nasıl uygulamışsa biz o ibadetleri aynı şekilde kıyamete kadar devam ettireceğiz. Biz de bir anlamda nöbetimizi tutuyoruz. Bizden önceki kuşaktan devraldığımız bu güzel, bereketli emaneti yeni yetişen kuşaklara anlatma, aktarma, uygulamalı bir şekilde gösterebilme sorumluluğu içerisindeyiz.

Bu anlamda hacda süreklilik arzediyor. Ama kurban konusunda özellikle büyükşehirlerde yaşayan kardeşlerimize bir noktayı hatırlatmak istiyorum. Evet vekaletle de kurban kesmek mümkündür. Büyükşehirlerde kurban almak, onu usulüne uygun kesebilmek imkânlarının sınırlı olduğunu, bunun için özel gayret gerektiğinin farkındayım. Ama özellikle evde birden fazla kurban mükellefi varsa n'olur bu kardeşlerimiz hiç değilse bir tanesini yeni yetişen nesle de bu ibadetin hikmetlerini anlatarak mümkünse o kurbanı sevdirerek ev ahalisi ile kessinler.

Daha yakın bir tarihe kadar bahçeli evlerde yaşadığımız dönemlerde eve kurbanlık koç getirilir, çocuklar dede ve nineleri ile o kurbanlığı besler, kınalar, kurban olmanın hususiyeti ve o hayvana nasıl bir özellik kattığı anlatılırdı. Hayat şartları değişmiş olsa da yeni nesle imkanlar ölçüsünde kurbanın Hz. Adem'den Efendimize kadar gelen süreçte özellikle Hz. İbrahim'le Hz. İsmail'le nasıl şekillendiği onların bu anlamda nasıl imtihanı kazandıkları, şeytanın onları nasıl Allah'a verdikleri sözden vazgeçirmek için gayret gösterdiği ama İbrahim olmanın, İsmail olmanın o imtihanı başarmakla mümkün olduğu anlatılmalı.

Hac bir anlamda kutsal mekânlara yaklaşma, kurbanın da kelime anlamı zaten yaklaşma, Allah'a yaklaşma. Bunu öyle asil ve Müslümana yakışır çizgide yapacağız ki kurbana eziyet vermeyeceğiz, kurbanın sünnet üzere kesilmesine özen göstereceğiz. Önce benimki kesilsin, ilk benimki kesilsin, ilk gün kesilsin gibi bir yarış ve rekabete girmeksizin o kesilmesi mümkün olan günler içerisinde ama asla onun usulünden taviz vermeden kesilmesine özen göstereceğiz. Bize düşen en büyük sorumluluklardan biri bu.

O zahmetten de yüksünmemek gerekiyor değil mi?

Şüphesiz. O da bir ibadettir. Bereket orada. İnsanlar ibadetin güçlüğüne bakarak Hac'dan da kaçabilirler. O sıcakta, farklı ülkede vs. O yüzden de dinin emirlerini bizzat mükellefin kendisinin yerine getirmesi evladır. Lezzet de oradadır. O bir yük değildir, külfet değildir, inanan için bir şereftir. Rabbine giden yolda bir emektir, alın teridir. Bunu asla esirgememek, bundan vazgeçmemek lazım. Büyükşehirlerde 'ben nereye, nasıl dağıtacağım' gibi bana göre suni mazeretlerin de arkasına sığınmamak gerekir. Beni hoşgörsün okuyanlarımız ama bunları da bir şekilde çözmeliyiz. Yakın akrabamıza ikram ederek, paylaşarak, özellikle yetiştirdiğimiz çocuklar için hanemizde kurban yaşanmalı. Kurbanı televizyondan değil bizzat yaşayarak öğrenmeli. Bizim bilgilerimizin önemli bir kısmı uygulamalıdır. Çocukluktan itibaren evimizin kıblesini anne babalarımızdan öğreniriz. Namazı onlarla beraber düşe kalka seccadede öğreniriz. İlk duaları orda öğreniriz. Eskiden özellikle Anadolu'da kurban kesmek, hacı uğurlamak, hacdan karşılamalar, sünnet merasimleri bütün bunları okula gitmeden aile hayatı içerisinde öğrendik ve bu bilgiler son nefese kadar da silinmeyen izler olarak zihin dünyamızda yerini koruyor. Kalıcı bilgiler, bizi biz eden değerler bunlar. Kurban Bayramı bizi biz eden bir değer. Bayrama beni bağışlasınlar tatil gözüyle bakmayalım. Tatil uzadı diye değil bayramı bu kadar geniş zamanda ailemle, aile büyüklerimle, uzak yakın akrabamla uzak yakın komşumla sılai rahim onlarla görüşerek belki o yoğunluğun verdiği sıkıntıyla ihmal ettiğim akrabalık görevlerim, ailedeki bana biçilen rolün ihmal ettiğim yönlerini bu arada telafi edeceğim diyerek tatilin uzamasına seviniyorum. Yoksa tatili büyükşehirden insanların nefsinin arzu ettiği yerlere gitmek şeklinde görmek; kınamıyorum, yadırgamıyorum ama bunun ihmal edilmemesi gerektiğinin de altını çiziyorum.

Kurban ibadeti bize sorumluluklarımızı da hatırlatıyor diyebilir miyiz?

Biz bu gökkubbenin altında yalnız değiliz. Karnımız tok olabilir, evimiz, ailemiz, aracımız her şey tastamam olabilir. Ama biz Müslümanız. Benim kanaatime göre Müslümanların deliksiz uykusu yoktur. Müslüman deliksiz uyuyamaz. Başını yastığa koyduğunda çadırda, konteynerde, halen arazi şartlarında kalanlar, evsizler, göç halinde olanlar, yolda olanlar, aç, hasta, bakıma muhtaç olanlar biz onlarla aynı gemideyiz. Müslümanlığın bereketi burada. Özellikle Müslüman Anadolu insanı herkesin yüzü gülmeden kendisi gülmez. Şu anda kurban o hale geldi ki Türkiye'de özellikle Diyanet İşleri Başkanlığımızın, Türkiye Diyanet Vakfı'nın yaptığı vekaletle kurban organizasyonu ile 100'den fazla ülkeye bu aziz milletin alın terleri, akıl terleri kurban ikramı olarak ulaşıyor. Yurtdışında görevli olarak da çalıştığım için o zincirin bütün halkalarını biliyorum. Bunun ne kadar hayırlı işlere vesile olduğunu ve sürekli yardım edecek bir Türk benim kapımı çalacak diye ufku gözleyen insanların olduğuna şahit oldum. Dolayısıyla bayramı Allah'a karşı kulluk görevlerimizi de hatırlama, dünyadaki rolümüzü yeniden gözden geçirme, eksiklerimizi gözden geçirme ve kendimize çeki düzen verme ve Allah'a yaklaşmak için ben ne yapabilirim. Çocuklarımı bu anlamda nasıl bilinçli hale getirebilirim onlara nasıl iyi örnek olabilirim? Bayramı onlarla benim torunlarıma, benim neslimden geleceklere nasıl anlatacaklar? Bize ne öğretildi? Yarabbi bize göz aydınlığı olacak eşler ve çocuklar ihsan eyle. Onlar önde gidenlere de rehber olsunlar. Bu bizim duamız.

Kurbanla ibadet onu Kur'anı Kerim'de Yüce Rabbimiz öyle güzel ifade buyuruyor ki Hac suresi 37. ayette "Unutmayın ki o kurbanların ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır. Sizden Allah'a ulaşacak olan tek şey takvanızdır." Evet kurban bir şükür ifadesi. Rabbim bize cömert, sayamayacağımız kadar nimet ihsan etmiş. Biz de O'na bize bahşettiği bu kadar lütuflar karşısında O'nun verdiklerinden O'nun adına Maide Suresi 162. Ayet "De ki namazım, kurbanım, bütün ibadetlerim, ölümüm hayatım alemlerin Rabbi olan Allah içindir. Asla riya için değildir. Burada bir şey hatırlatmak isterim. N'olur bayramlaşma esnasında 'Siz kaç para verdiniz, kaç kilo geldi, ne kadar pay düştü' şeklinde diyaloglara girmeyelim. Buna itiraz ediyorum. İkincisi basın kuruluşlarının kurban pazarlarını gezerek satıcı ve alıcı arasındaki ilişkiyi, abartılı pazarlık süreçlerini gösterip buna 'Pazarlık sünnettir' diyerek Peygamber pazarlığı adını vermelerine itiraz ediyorum. Müslüman ne zarar verir ne zarara uğrar. Hakkı neyse onu vereceğiz. Kurban pazarlarını reklam ve şov aracı olmaktan çıkarıp onlar Allah yolunda kurban edilecekler onlara o gözle bakalım. Hayvan besicileri de kurbanlıklara karşı davranışlarında dikkatli olmalılar, ellerinde sopalarla onlara eziyet etmesinler. Biz kurban ibadeti sürecini öyle bir asil çizgide yapalım ki bizden sonra gelecek kuşaklar da bunu doğru anlamlandırsınlar. Çünkü çok ekstrem çok uç örneklerin haber olarak servis edilmesi yeni nesilde kurban anlamında telafisi zor olan sıkıntılara yol açabiliyor. Bu hem basının hem de kurban satan ve alan Müslümanların tamamının sorumluluğu.