ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr
Isparta, gül denince akla ilk gelen yer. Türkiye florasında 24 gül türü olmasına rağmen gül yağı elde etmek amacıyla kullanılan tür; Isparta Gülü olarak da bilinen Rosa Damascena Mill. Boyu 1 buçuk ile 3 metreyi bulan, pembe renkli, yarım katmerli ve kuvvetli kokulu çiçekler açan, çok yıllık, dikenli ve kışa dayanıklı bir bitki. Rosa Damascena Mill, çok kalıcı kokusu olması dolayısıyla hem kozmetik alanında hem de tatlılara güzel bir aroma ve lezzet kattığından gıda üretiminde de yoğun olarak kullanılıyor. İşte Notre-Dame de Sion ve Saint-Michel Fransız Liseleri öğrencileri de Isparta Gülü'nün peşine düştü. Öğrencilerin geleneksel ve doğal yöntemlerle üretilen ve ekonomik değeri yüksek olan tarım ürünlerini tanımalarını ve onlara sahip çıkmalarını amaçlayan Tarım Ürününün Yolculuğu projesiyle zeytin ve pamuğun ardından gül hasadına katıldılar. Çevre ve Sürdürülebilir Yaşam Kulüpleri'nin öncülüğünde geçtiğimiz 7-9 Mayıs 2022 tarihinde, öğrenciler coğrafya öğretmenleri eşliğinde gül hasadına katılmak üzere Isparta'ya gitti. Sabahın ilk ışıkları Eğirdir Gölü üzerinde süzülürken, Ardıçlı köyündeki organik gül tarlasına ulaşan proje ekibi henüz güller çiğ damlalarıyla kaplıyken köy halkı ile geleneksel yöntemlerle gül topladı. Aynı gün modern yöntemle gül suyu, gül yağı elde edilen fabrikaları gezen öğrencilerin tüm çalışmaları fotoğraf sanatçıları Alberto Modiano ve Tahir Ün tarafından fotoğraflandı. Tüm bu süreç Gülün Serüveni adlı fotoğraf sergisiyle taçlandı. Üstelik sergide satışa sunulan fotoğraflardan elde edilecek gelirin tamamı, Isparta'nın Ardıçlı Köyü'nde çalışan mevsimlik tarım işçilerinin çocuklarının eğitimini destekleyen Child Friendly Space (Çocuk Dostu Alan) girişimine aktarılacak. Biz de 10 Şubat'a kadar Notre-Dame de Sion Fransız Lisesi'nde devam edecek olan bu anlamlı sergiyi Tahir Ün ile konuştuk.
Sergiye nasıl dâhil oldunuz?
Alberto ile yaklaşık 35 yıllık bir dostluğumuz var. Onun da uzun yıllardır içinde bulunduğu bu çalışmalar farklı tarımsal üretim projeleriyle devam ediyor. Ben de bu projeye Alberto ile dostluğumuzu taçlandırmak adına, onun önerisiyle dâhil oldum. Birlikte ortak bir proje içinde yer alalım istedik. Daha önce farklı karma sergilerde yer almamıza karşın birlikte bir şeyler ortaya koyalım diye düşündük.
BU AYNI ZAMANDA BİR BELGESEL
Fotoğrafları beraber çektiniz. Nasıl bir iş birliği yürüttünüz?
Her ikimiz de fotoğrafçı ve belgeselciyiz. Belgesel sinema ile de iç içeyiz. Bu projede de hem video hem de fotoğraf kaydı gerekiyordu. Her ikimiz de hem fotoğraf çektik hem de video. Çektiklerimiz aslında iki okulun öğrencilerinin bu permakültür ya da tarımsal üretim süreçleri içerisinde dâhil oldukları aktivitenin görselleştirilmesi idi. Bir parça kurgu belgesel gibi bakmak da gerekiyor buna. Biz bu çalışma ve çabayı görselleştirdik. Sonra da sizlerin de izlediği bu sergide hem görüntüleri hem de videoları bir arada sunmaya çalıştık.
GÜLÜN NE KADAR DERİNLİKLİ OLDUĞUNU ÖĞRENDİM
Gelirinin mevsimlik işçilerin çocuklarının eğitimine aktarılacağı bir sergide yer almak size ne hissettirdi?
Elbette güzel şeyler hissettirdi. Bir kere gençlerin böylesine güzel bir aktivite içerisinde, hiç bilmedikleri bir ortamı tanımaya çalışmaları ve onların o heyecanını izlemek, buna dâhil olmak, gerçekten beni çok mutlu etti. Kaldı ki bu eğitim de içeren bir faaliyet. Bir yandan ben de birçok şey öğrendim. Gülün ne kadar derinlikli bir tarım mecrası olduğunu fark ettim. Zaten belgeselin en güzel yanı belki de onu yapan, onu çeken fotoğrafçının ya da sinemacının o sürecin içerisinde yer alarak farklı bir deneyime, farklı hayat hikâyelerine doğru yol alması ve onları içeriden görmeye çalışmasıdır.
YILLARDIR ALS TOPLULUĞUYLA ÇALIŞIYORUM
Daha önce de bu tür sosyal sorumluluk projeleri yapmış mıydınız?
Uzun yıllardır ALS topluluğuyla çalışıyorum. ALS hastası, yüzde 98 engelli Ali Var ile projeler gerçekleştirdik, sergiler açtık. Binlerce kilometre yol kat ettik. Toplantılara katılıp sunumlar yaptık. Sergimizi oralara götürdük. Dolayısıyla bu tip çabaların aslında, daha ön plana çıkarılması gerektiğini, fotoğrafçıların özellikle belgesel çalışanların; sanat yapıyorum derdinden uzakta, iyi ne yapıyorum sorusunu kendilerine sormaları çok daha anlamlı olacaktır.
ÖNEMLİ OLAN HİKÂYELERİ KEŞFETMEK
Doğa veya ülkemizin farklı noktalarında, Anadolu'da fotoğraflar çekmekten hoşlanıyor musunuz peki?
Bu çok hoş bir duygu. Herkes hoşlanır ama böyle bir hedefim de yok açıkçası. Genellikle projeli çalışıyorum. İçinde olduğum proje nerede, ne çekilmeyi gerektiriyorsa hazırlıklarım da ona göre oluyor. Tabii ki keşif önemli bir şey ama ben açıkçası fotoğraf makinasını boynuma takıp oradan oraya gezip, fotoğraf çekmek kaygısı içerisinde değilim. Hikâyeler anlatmak istiyorum. Bu hikâyeler herhangi bir yerde olabilir; bir gökdelenin bilmem kaçıncı katı da, Güney Doğu Anadolu'nun bir küçük köyü de ya da Karadeniz'in bir yaylası da. Önemli olan bu hikâyeleri keşfetmek, onlara dâhil olabilmek. Belgeselciliğin de bir kuralı vardır, ne içeriden bakacaksın ne de dışarıdan. Tam da doğru yerden bakmak gerekir, ben de öyle bir bakışla bunları aktarmak istiyorum.