Gobi Çölü'nde tek başına

UYGAR TAYLAN
uygartaylan@gmail.com

800 metrelik kum tepeleri, 50 derece sıcaklık ve 90 kilometre yol

Tarihin en önemli seyyahlarından Marco Polo, İpek Yolu’nu takiben Gobi Çölü’nü geçip Moğolistan’dan Çin’e doğru yola çıkar ve ‘Kimse bana inanmayacağı için, gördüklerimin yarısını bile anlatmadım’ der…

Marco Polo gibi yollara düşüp Gobi Çölü’nü aşarak Çin’e varan Mert Gültekin’le Facebook’ta ortak bir arkadaşımızın paylaştığı ‘Başardım’ başlıklı yazısıyla tanıştım. 1994 doğumlu Mert, 90 kilometre yol kat ederek yüksekliği 300 metreye varan kumdan tepelere tırmanmış. 50 dereceyi aşan sıcakta yaptığı bu zorlu yolculukla, Gobi Çölü’nü geçip Çin’e varmış. Sosyal Medya’da benim gibi bir çok gezgine ilham veren yazısı Ekşisözlük’ü de birbirine katmış. Facebook ve Gmail gibi sitelerin yasaklı olduğu Moğolistan Çin sınır kapısında vizesinin süresi dolduğu için çıkış yapamayan Mert’e Whatsapp üzerinden ulaşıp yolculuğu hakkında konuştuk.Belki de modern bir kaşif olarak o da Marco Polo gibi gördüklerinin yarısını bile anlatmadı ama bu kadarı bile epey heyecan vericiydi.

Seni biraz tanıyabilir miyiz?


Ben Mert. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde İletişim Tasarım Bölümü’nde eğitim görüyorum. Yaz tatilleri, sömestr ve biraz da hafta sonlarımı değerlendirerek geziyorum, görmediğim yerleri görmeye çalışıyorum. Kısaca çizen, gezen ve okuyan biriyim. 
Hangi rüzgâra kapılıp bu yolculuğa karar verdin? 

Gezmeye asıl başlama sebebim, lise son ve sonraki 2 yılımı istediğim üniversite ve bölüme girmek için harcamış olmam. Çünkü güzel sanatlara hazırlanıyordum ve 3 yıl boyunca tatil, deniz, plaj yüzü görmeden -o zamanlar seyahat anlayışım öyleydi- sürekli resim çizip hazırlandım. Sonrasında istediğim yeri kazanınca, “artık gitmeliyim, kafa dinlemeliyim” dedim. Okula başladım ve bir yandan çevremdeki insanlardan kamp için gerekli malzemeleri topladım. Yani 20 liralık bir çadır, kendi paramla aldığım ucuz yazlık bir tulum ve evdeki eski bir çanta… Bunlarla okulumun ilk tatilinde, 29 Ekim 2014’te ani bir kararla Kapadokya’ya gittim. Giderken otobüs bileti alacak param vardı ama dönüş bileti için param yoktu. Otostop ne bilmiyordum bile. Vadinin ortasında parasız geçen kafa dinlediğim 5 günün sonunda bir esnaf abimize Kapadokya manzarası çizip sattım ve geri dönüş biletimi alabildim. Sonra öğrendim ki para bir şekilde yollarda kazanılıyor. Böyle gezdikçe yollarda Interrail Türkiye ekibiyle karşılaştım. Otostopu öğrendim ve sonra benim gezme hikâyem başlamış oldu.

“NE YAPTIN SEN?”

Böylesine zorlu bir seyahate çıkmadan önce endişelerin yok muydu?

Yoktu diyebilirim. Çünkü bu yolculuktan önce yaptığım her yolculuk aslında bir sonrakine hazırlık gibiydi. 

Çölü yürüyerek geçme fikri nasıl oluştu? 

Gitmeden önce aslında deveyle Gobi Çölü’nün en kısa mesafesi olan 480 kilometreyi aşmayı düşünüyordum ama bir deveye sahip olamadım maalesef. Sonra “Bari gideyim, en fazla 100 kilometre yürürüm” dedim. Çöl yoluna giderken 
öğrendim ki Gobi’nin içinde Khongoryn Els diye bir alan varmış. En uzun mesafesi 100 kilometreymiş. Gobi’nin en yüksek kum tepelerinin olduğu, engebeli bir yer. Hemen kafamda şimşekler çaktı. “100 mü? Tamam! Burayı yürüyorum” dedim. Sonra gittim ve yürüdüm.

Ailen, annen ne dedi bu duruma? Endişelenmediler mi?

Yani aslında alışıklardı bana. “Abla ben çöle gidiyorum, anneme haber verirsin. Merak etmeyin” dedim. Onlar da “Tamam yavrum, dikkat et” diye karşılık verdiler. Tabii sonrasında olayın ciddiyetini anlayınca “Ne yaptın sen?” gibi cümlelere de maruz kalmadım değil. 

SICAK BÜYÜK TEHLİKE

Çöl yürüyüşü için önceden ne gibi hazırlıklar yapmak gerekti?

Maalesef çok da bir hazırlık sürecim oldu diyemem. Çünkü ne yiyecek seçme gibi bir lüksüm vardı ne de kıyafet. Elimdekileri kullandım. Fakat öncesinde çöl hakkında ve çölü geçmiş insanlar hakkında bir kaç yazı okudum ve bazı programları izledim. Sonra zihinsel olarak kendimi hazırladım. 

Tehlikeli yanları neler?

Sıcak büyük tehlike. Eğer öğlen yürümek gibi bir hata yaparsanız yanarsınız. Bir takım hayvan izleri gördüm ama küçük hayvanlardı. Kum tepelerinde dolaşıp onların yaşam alanlarını suistimal etmeden yürümeye çalıştım ve bana hiç bir zarar gelmedi onlardan. Bir de soğukkanlılığınızı ve iradenizi kaybetmeniz büyük tehlike. 

Kockoca çölde yönünü bulmak için ne yaptın?

Pusulam vardı. 100 kilometre boyunca nereye doğru yürüyeceğimi önceden işaretlemiştim. Bir de genelde o yüksek kum tepelerinde olduğum için her yeri görüyordum. Arada düzlüklere inince pusulamı kullandım.

MAKSİMUM SICAK

Çölde olmanın zorlukları nelerdi?

Çölde olmanın en büyük zorluğu sıcak… O sıcakta bilincini, iradeni, hedefini korumak, korumaya çalışmak çok zor. Genel olarak maksimum sıcaktan kaçınıp o zamanlar yürümemeye çalıştım. Termometrem 50 dereceyi kaydetti ki daha da yukarısını göstermiyor. Her geçen dakikada yanan derim, her adımımda daha da ağırlaşan çantam, acıyan omuzlar, şişen bir surat, artık eski halinden çıkıp toynaklaşmaya başlayan bir çift ayak… Sağ olsunlar bütün bunlar yolculuğum boyunca bana eşlik ettiler.  

Peki, insan sıcak kumsalda bile çıplak ayak 3 metre yürüyemezken sen 3 gün çıplak ayaklarla nasıl yürüdün Gobi Çölü’nü?

Bu arada çıplak ayakla yürümek gibi bir iddiam yoktu. Ayakkabılarım kumda yürümeye engel olunca ben de çıplak ayakla yürümeyi tercih ettim sıklıkla. Tepeler aslında dezavantaj gibi görünse de onları avantaja çevirmeye çalıştım. Çölün gölge taraflarından yürüdüm. Gölge bulamadığım zamanlarsa ayakkabılarımı giydim. Ayaklarımın altı artık acı hissetmez olmuşlardı.yol açık, yola çık!

KUM TEPELERİNDEN YALNIZLIĞI İZLEMEK HARİKA BİR HİSTİ

Çölde tek başına olmak nasıl hissettirdi?

Çölde tek başına olmak, içimde nasıl bir güç olduğunu anlamamı sağladı. Belki de özgüvenimi artırdı. O kum tepesine uzanıp ay ışığının altında yalnızlığı izlemek gerçekten harika bir histi. 

Çölde yalnız kaldığın zamanlarda aklından neler geçti, neler öğrendin, ne gibi kararlar aldın?

Yürürken genelde bir şey düşünemedim. Çünkü düşündükçe yavaşladığımı fark ettim. O yüzden sadece bu yolu kat etmeye ve bitirmeye konsantre olarak hızlı bir şekilde ilerlemeye çalıştım. Fakat geceleri dinlenmek için durduğumda, “Buradan çıkarsam bir daha şunu yapmayacağım, şunu yapacağım” gibi kararlar aldım. İş hayatı, okul, koşuşturmaca derken yemeği ihmal ettiğimi düşündüm. Hızlıca bir şeyler atıştırıp geçiyordum. Oysaki artık yemeğime özen gösterip yavaş ve tadına vararak yiyeceğim. Bizlerin para için bu güzelim doğayı mahvettiğimizi düşündüm ve yine para için
bu doğayı görmekten kaçındığımızı, bu güzellikleri kaçırdığımızı düşündüm, o tepelerden ilerdeki yeşil bozkırlara bakarken...

Ne gibi aksilikler yaşadın? 

Çöle gireceğim zaman fotoğraf makinamı kaybettim. O kum tepelerinin başına da yürüyerek gittim ama yoruldum haliyle unutmuşum. Sonrasında onu bulan Moğol’a ulaşıp bir şekilde anlaşıp kameramı almayı başardım. Sonra bel klipsim kayboldu. O yüzden çantamı epeyce hafiflettim ve çöle girmeden eşyalarımın çoğunu gömdüm. Çıktıktan bir gün sonra bulabildim. 

Keyifli tarafları var mıydı? 

O zorlu yürüyüşlerden sonra dinlenmek için durduğun o kısa dakikalarda etrafı uçsuz bucaksız görmek… Geceleri ay ışığının rehberliğinde ilerlemek… Gece olunca o buz gibi kumlara uzanmak… Yıldızları izlemek… Çantamı yastık yapıp yıldızları ararken yanağıma düşen o bir iki damla yağmurun tadını çıkarmak muhteşemdi. O geceleri özleyeceğim.

Moğolistan’dan çıkarken bir vize aksiliği yaşamışsın?

Evet, vizem biteli 20 gün oluyor. Yetişemedim, ben de gezmeye devam ettim. Normalde bana kesilen para cezasını 
ödemeden ülkeden çıkabilmem lazım ama “Ödemeden çıkamazsın” dediler. Şu anda arkadaşlarımın yolladığı parayla cezamı ödedim ve evraklar için beklerken sorularınızı cevaplıyorum. İnternette “Başardım” diye paylaştığın yazıyı gördük. 

Çölü geçmekle aslında kendinde neyi başardın?

“Başardım” dedim çünkü alışık olduğumuz oda sıcaklığından çıkıp 50 derecelerde de yaşanabileceğini kendime bir kez daha kanıtlamış oldum. Bunu başkalarından dinlemek yerine, yaşayarak görmek ve koca kum tepelerini aşmak çok anlamlı ve keyif vericiydi benim için. Bu tarz yolculukların beni olgunlaştırıp hayata karşı daha güçlü kıldığını düşünüyorum. 

Hayallerini gerçekleştirmek isteyen gezginlere bir önerin var mı?
Hayalleri erteliyoruz. Hatta vazgeçiyoruz. Oysa tek engelin kafamızın içinde kendi oluşturduğumuz o duvarlar olduğunu görsek, anlasak bir dakika bile durmayız. Bu duvarları ben yavaş yavaş tırmanarak aştım. Siz de aşabilirsiniz. Engel para, yalnız olmanız ya da herhangi bir şey değil. Engel ‘siz’siniz. Kendinizi sadece kendiniz aşın ve Interrail Türkiye grubundaki dostlarımızla da dediğimiz gibi; YOL AÇIK, YOLA ÇIK! Bir de TEK ÇIK!