Gazze'ye Black Mirror'dan bakmak

Black Mirror dizisinin ''Acımadan Öldürmek (Men Against Fire)'' bölümü insanlığın ''öteki''ye dair empatisini yok etme, sivil katliamları meşrulaştırma adına ''insandışılaştırma'' mekanizmasını nasıl kullandığını anlatıyordu. Gazzelileri katleden İsrail de tam olarak dizide anlatılan insandışılaştırma yöntemi ile katliamlarına meşruiyet kazandırmaya çalışıyor.

HİLAL TURAN / cumartesi@aksam.com.tr

Gazze'ye yönelik katliam tüm dünyanın gözleri önünde sürerken, TV'de canlı yayına bağlanan Nasır Hastanesi Başhekimi Dr. Abuhatab, "Bütün dünya bize insan gözüyle baksın" diye sesleniyordu. Her gün yüzlerce masum sivilin öldürüldüğü ve her bir insanın hikâyesizleştirilerek sayılara indirgendiği bir süreçte, bu "insan olarak görülme" talebi, yüreklerimizi çok daha derin bir yerden vuruyor.

Bu feryat günlerdir çocuk, kadın, yaşlı ve hasta ayırt etmeksizin Filistin halkına yönelik gerçekleştirilen fiziki katliamın ötesinde, katliamın faili İsrail'i destekleyen Batılı devletler ve medyaları tarafından yürütülen "insandışılaştırma (dehumanization)" ve yok sayma sürecine yönelik bir isyan çığlığıydı.

Dünyaya "insan" olduğunu hatırlatan bu çığlık, beni bir anda teknofobik bir distopya anlatısı olan Black Mirror dizisinin "Acımadan Öldürmek (Men Against Fire)" bölümüne taşıdı. Teknolojinin ahlâki boyutu üzerinden, her bölümünde en derinlerde olan korkularımıza farklı bir "kara ayna" tutan dizinin bu bölümü, Gazze halkının tüm dünyanın gözleri önünde toplu bir katliama tabi tutulduğu bugünlerde ayrı bir anlam taşıyor.

Bölüm en temelde, Stripe isimli bir askerin, sistem tarafından "uygarlığın geleceğini tehlikeye attıkları" iddiasıyla düşman ilan edilen ve "hamam böcekleri" olarak adlandırılan grubun gerçek doğasıyla acı bir şekilde yüzleşmesini anlatıyor. Gerçekte ise askerler beyinlerine yerleştirilen "MASS" implantıyla, sıradan insanları mutantlaşmış canavarlar olarak görmekteler. Ancak sistem tarafından "barbar" olarak görülen bu insanlar, askerlerin gözlerindeki bu perdeyi kaldıracak bir karşı teknoloji geliştirirler. Er Stripe, bir operasyon sırasında yok ettiği "hamam böcekleri"nin elindeki bu cihazı keşfeder ve cihazdan çıkan sinyalin etkisiyle gerçeği olduğu gibi görmeye başlar. Aslında sistemin, insanlık düşmanı ve yok edilmesi gereken böcekler olarak sunduğu bu gruplar, sistemin hatası nedeniyle genetik hastalığa yakalanmış ve bu öjenik bir toplum vizyonu doğrultusunda yok edilmeye karar verilmiş sıradan insanlardır.

MASS implantı (Kitle anlamına gelen adıyla medyayı da çağrıştıran) ise bu masum insanları askerlerin gözünde canavarlaştırarak, suçluluk duygusundan yoksun bir yok etme makinelerine dönüştürüyordu.

ÖLDÜRMENİN AHLAKİ SORUMLULUĞUNDAN SIYRILMAK

Black Mirror dizisi aslında her ne kadar teknolojiye dair korkutucu bir gelecek tasviri çiziyor gibi olsa da aslında bugüne dair göndermeler içeren çok katmanlı öyküler sunuyor bizlere. Belki tam da bu nedenle distopik bir anlatıdan çok daha korkutucu bir seri. Zira dizide masum insanları, "ötekileştiren" ve "insandışılaştıran" unsur, ileri teknoloji ürünü bir implant olarak gösterilse de gerçekte bu mekanizmanın pek çok farklı şekillerde geçmişte ve günümüzde işletildiğini hatırlatıyor bize. İnsanlığın "öteki"ye dair empatisini yok etme, sivil katliamları meşrulaştırma adına "insandışılaştırma" mekanizması, tarih boyunca sinema ve medya kanalları dahil olmak üzere pek çok farklı araç üzerinden kullanıldı ve kullanılmaya da devam ediyor.

'Öteki' olarak kurguladıkları insanları toplu olarak yok etme niyetindeki her güç, tarih boyunca öncelikle halkını ve dünya halklarını ikna etmek için "insandışılaştırma" yöntemine başvurdu. Çünkü bir "insan olmayan"ı öldürmek, bir insanı öldürmekten farklıydı.

"Kayıtsızlıkla" yok edebilmeleri için kurbanlar öncelikle katliamın faillerinin gözünde insanlıktan uzaklaştırılıyordu. Baumann'ın ifadesiyle "insanlığı görünmez kılınan" kurbanları yok etme eylemi, ahlakî açıdan yükümlülükler çerçevesinin dışına çıkarılmış oluyordu. Bu çerçevenin dışında artık ne ahlaki sınırlar ne de "uluslararası hukuk" gibi bağlayıcı hükümler bir anlam taşıyordu. Sınır bir kez geçildi mi, kurbanla empati yapılamıyor ve katliam eylemleri ahlakî sorgulamadan muaf tutuluyordu. Öyle ya yok edilen artık "insan" değildi.

Tarihte bunun örneklerine pek çok kez şahit olduk. Naziler kurbanları Yahudiler ve Romanları "subhuman-insan altı" ve "haşere"ler olarak tanımlayarak soykırımı kendilerince meşrulaştırmıştı.

Yeryüzünün gördüğü en kanlı katliamlardan biri olan Ruanda soykırımında, Hutular Tutsilere "hamam böceği" adını vermişti. Soykırımı destekleyen o dönemki Fransa Cumhurbaşkanı'nın sözünü yine hatırlayalım: "O ülkelerde bir soykırım yaşanması o kadar da önemli bir şey değildi."!

Yine tarihsel olarak çok daha yakın bir dönemde 11 Eylül saldırıları sonrası gerçekleştirilen Irak işgalinde tam 500 bin çocuğun öldürüldüğü hatırlatıldığında dönemin ABD Dışişleri Bakanı Madeline Albright, "Zor bir bedel ama buna değdi" diyebiliyordu.

Bugünlerde Gazze'de gerçekleştirilen insanlık dışı katliamın faili İsrail yönetimi ise son derece trajik ve ironik şekilde, Nazilerden devraldığı bir söylemle katliamı meşrulaştırmak için sahneye çıkıyor.

KİTLELERİN MASS'İ: MEDYA

Black Mirror bölümündeki MASS implantının kurbanları "insandışılaştırma" etkisini günümüzde, Batı medyası ve dijital medya sahiplerinin üstlendiğini söylemek mümkün. Gazze'ye yapılan saldırılarda, katliamın failleri tarafından "dil" aracılığıyla kurbanları insanlıktan çıkarma stratejisi Batı medyası tarafından en üst düzeyde kullanılıyor.

Tarih tekerrür ediyor, yine kurbanların dil'le ötekileştirilip, hikâyelerinden uzak sadece rakamlara indirgenip "insandışılaştırılarak", bir katliamın daha meşrulaştırılmaya çalışılmasına şahit oluyoruz.

Gazze'ye insanlık dışı saldırıların başlamasıyla beraber, İsrail Savunma Bakanı Gallant'ın, "Elektrik, gıda ve yakıt olmayacak. İnsansı hayvanlarla savaşıyoruz ve ona göre hareket edeceğiz" sözleriyle tüm dünya adeta bir şok yaşadı. Kuşkusuz bu bütün bir Filistin halkının dünyanın gözü önünde "insandışılaştırılma"ya tabi tutulmasının şoku değildi sadece. Bu mekanizmanın tarihte hangi büyük katliamların yolunu açtığını bilmenin getirdiği korku ve çaresizlik dolu bir yüktü taşıdığımız aynı zamanda. Düşmanın "insan"lığının görünmezleştirilmesi, aslında ona duyulabilecek empatiyi yok etmeyi ve katliama rızayı kolaylaştırmayı hedefliyordu. Dev sosyal medya mecraları da bu tanımlama yarışına kendilerince katkı sunuyorlardı. Instagram bazı Filistinli kullanıcıların profiline "yanlışlıkla" terörist ifadesi ekledi. Twitter ve benzeri kanallarda belli içeriklere erişim sınırlandırıldı. Son olarak Netanyahu'dan "Biz burada tüm medeni Batı dünyası adına Barbarlar'la savaşıyoruz" ifadesi geldi.

BAZI HAYATLAR DAHA MI DEĞERLİ?

Kendisi de toplama kamplarında ailesinin bir bölümünü kaybetmiş biri olan ünlü Amerikalı düşünür Judith Butler, olayların ardından kaleme aldığı makalede, "Kimin hayatının değerli olduğu"na karar verme cüretinin örttüğü gizli ırkçılığı deşifre ediyordu: Eğer Filistinliler İsrail Savunma Bakanı'nın ısrarla söylediği gibi "hayvan" ise ve İsrailliler Biden'ın ısrarla söylediği gibi şimdi "Yahudileri" temsil ediyorsa, olay mahallinde yasları tutulmaya uygun olan tek kişiler İsraillilerdir, zira savaş "sahnesi" artık Yahudi halkıyla onları öldürmeye çalışan hayvanlar arasında canlandırılmaktadır. Elbette kolonyal prangalarından kurtulmaya çalışan bir grup insanın sömürgeci tarafından ilk kez hayvan şeklinde ifade edilişi değil bu. Çağdaş şiddetin bu ırkçı çerçevesi "uygar olanlar" ile "uygarlığı" korumak için yönlendirilmeleri ya da yok edilmeleri gereken "hayvanlar" arasındaki sömürgeci karşıtlıkta yeniden özetleniyor.

Butler aslında insanlığın yaşadığı şoku ve korkuyu veciz bir şekilde özetliyordu. Kurbanı "insanıdışılaştıran" tüm söylemler, tarih boyunca ardından gelecek katliam ve soykırımların habercisi niteliğindeydi. Gazze halkı önce söylem düzeyinde sonrasında ise elektrik ve suları kesilerek, temel ihtiyaç malzemelerinin girişi yasaklanarak, en temel insanî yaşam gerekliliklerinden mahrum kılınıyor ve fiziki olarak da "insandışılaştırlıyorlardı".

YENİ KATLİAMA ESKİ KILIF: BARBARLARLA SAVAŞ

11 Eylül Saldırıları ile birlikte ABD ve Avrupa'da, kızıl tehdidin yerini yeşil tehdide bıraktığı, İslam'ın adeta terörle eşitlendiği, ideolojik temellerini "Medeniyetler Çatışması" tezinden alan yeni bir dönem başladı. 18. yüzyılda oryantalizmin Batı sömürgeciliğini "meşrulaştırma" aparatı olarak kullanılmasına benzer şekilde, Amerikan korku endüstrisi tarafından bilinçli olarak palazlandırılan İslamofobi de gerçekte son derece adi bir paylaşım savaşının kılıfıydı artık.

Tarafları Batı ve İslam olarak sunulan "Medeniyetler Çatışması" tezi, aslında ABD'nin küresel hegemonyasını dünya üzerinde kurmasının ikna ve meşruiyet aracı olarak kullanılıyordu. Basit ve adi bir iktidar talebini, tüm "hikâye anlatıcı" kanallar üzerinden, filmlerle, TV yapımlarıyla, haberlerle vb. bir "Medeni Batı – Medeniyete Düşman İslam Dünyası" savaşı şeklinde sunarak, tüm dünya bu el çabukluğuna razı edilmeye çalışılıyordu.

Bu söylem ve çalışmalar, 11 Eylül sonrası maalesef işe yaradı. Bölgemizde yapılan toplu katliamlarda, kurbanlar bu söylemlerle "insandışılaştırılarak" insanlık vicdanı adeta konuşamaz hale getirildi. Ancak o günlerin ardından çok sular aktı. Medya kanalları ve sahiplikleri çeşitlendi. Artık karteller değişmese de çok sesli bir dünyada yaşıyoruz. O yüzden Gazze katliamının ilk günlerinden beri sürdürülen "insandışılaştırma" mekanizmaları dünyada eskisi gibi karşılık bulmuyor.

Netanyahu'nun "Biz burada medeni dünya adına Barbarlarla savaşıyoruz" söylemi, aslında 11 Eylül sonrası konjoktürde işe yaramış bir stratejiye duyulan nostaljiyi yansıtıyor. Ancak bugün dünyanın her köşesinde Filistin'e kimlikleri, din ve milletleri değil, sadece ve sadece "vicdanları" ile bakan "insanlar" var. Batılı devletler İsrail'e destek mesajları için sıraya girerken, Batı ülkelerinin kamuoyunda adım adım bir küresel intifada yükseliyor.

Tarih boyunca katliam tarafından kullanılan "insandışılaştırma" pratikleri yani dizideki MASS implantı, bu defa "işe yaramıyor". İnsanlık vicdanları örtme amaçlı bu implantı söküp çıkarıyor zihinlerden. Haberlerden, filmlere tüm anlatılardaki "dil"e çok daha dikkatle yaklaşan ve küresel hegemonlar tarafından kurulan anlatıyı biteviye yapıbozuma uğratmaya kararlı insanlar var. Ve sadece bu bile insanlığın geleceği adına umut taşımamız için yeterli bir neden.