LEYLA GÖK / cumartesi@aksam.com.tr
Fütüristik bir filmi izlerken ana karakterin deneyimlediği teknolojiler bizi büyüler çünkü geleceğin teknolojisi bugünden büyü gibi gözükür. Diğer taraftan, bu geleceği kurgulayan insanlar da bizim çağdaşlarımızdır. İnsanlığın geleceğe yönelik ilgisine her yüzyılda rastlamak mümkün. Guliver'in Gezileri, belki de çocukken okuduğumuzda fütüristik dünyaya açılan ilk kapılardan biri olmuştur. Çocukken izlediğimiz Jetgiller de çocuk zihnimizin hayal dünyasını oldukça zenginleştirdi. Ardından milenyuma yaklaştıkça 1990 ve 2000'lerde fütüristik filmlerin sayısı giderek arttı.
İlk gösterimini 1985'de yapan Back to the Future serisinin, ülkemizde popüler hâle gelmesi bu örneklerden birini oluşturur. 1999'da aşağı yukarı herkes The Matrix filminin rüzgârına kapılmıştır. The Hitchhiker's Guide to the Galaxy (2005) ve Kelebek Etkisi serisi de insanlığın geleceğe yönelik hayallerini süsleyen filmlere örnek teşkil eder. Stanley Kubrick'in sinemadaki dehasının örneklerinden biri olan 2001: A Space Odyssey (1968) de milenyum öncesinde sinema yoluyla insanlığın zihnini geleceğe hazırlayan yapımlardan biri.
Geleceğe yönelik ilgi sadece sinemacılara has bir özellik değil elbette. Bütün bu gelecek betimlemeleri yaşadığı çağı iyi kavramış hayalperestlerin ürünü. Geleceği yönlendirebilmek için şu anın teknolojilerini ve fırsatlarını iyi analiz etmek gerekir. Bugün etkin olan pazarlama dallarından biri de "fütüristik pazarlama"dır.
Pazarlama uygulamalarının geleceğini şekillendirmek için gelişmiş ve en yeni teknolojilerin, stratejilerin ve kavramların kullanılması Fütüristik Pazarlama anlamına gelir. Fütüristik pazarlamayı markanızla özdeşleştirebilmeniz için yenilikçi ve etkili pazarlama kampanyaları oluşturmanız, mevcut trendlerin bir adım önünde olmanız ve gelişen teknolojileri markanıza dâhil etmeniz gerekir. Fütüristik Pazarlama, tüketiciler için benzersiz ve ilgi çekici deneyimler yaratmak için genellikle yapay zekâ, sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik ve blok zincir gibi teknolojilerden yararlanır.
Uzunca bir süredir herkes için genel geçer pazarlama stratejileri ve reklamlar yerine "benim tercihlerim", "isteklerim", "dileklerim" şeklinde ifade biçimlerine göre uyarlanan kişiselleştirilmiş pazarlama yöntemleri kullanılıyor. Müşterinin sevgisini ve beğenisini kazanmak zorunda olan markaların istenmediği takdirde görünür olması da hayli zorlaşacak. Malum kişiselleşen platformlar artık sadece "tercihleri" müşterinin karşısına çıkartan bir algoritma sunuyor. Marka beğenisi bile ihtiyacın dışında tercihi ve satın almayı oluşturuyor ve bu da gerçek zamanlı sürdürülebilir bir iletişimi gerektiriyor. Markaların yapay zekâ ile anlık sohbetlerde size verdiği cevaplar gibi.
Fakat nihayetinde şirketler, bugün ve yarın istedikleri tüm verileri toplasalar, tüm kodları okusalar ve yapay zekâ araçlarını aktif kullansalar bile tüketiciye duygusal düzeyde ulaşamadıklarında bağlantıda kalmaları yetersiz olacak.
MARKALARIN FÜTÜRİSTİK PAZARLAMA ÖRNEKLERİ:
TANRIÇA KANADI İLE FÜTÜRİZME UÇAN NİKE
(Markanın ismi Yunan mitolojisinde Kanatlı Zafer Tanrıçası olarak bilinen Nike, logosu ise tanrıçanın kanadından esinlenmiştir.)
Nike, artırılmış gerçeklik teknolojisini alışveriş deneyimi için kullanıyor. Nike Fit uygulaması, artırılmış gerçeklik aracılığıyla müşterilerin ayaklarını ölçerek doğru ayakkabı öneriyor. Bu, yalnızca müşteriler için rahatlığı artırmakla kalmıyor, aynı zamanda markayı diğerlerinden ayıran ilgi çekici ve akılda kalıcı bir deneyimi yaratmayı da sağlıyor.
FÜTÜRİZMİN DOMİNO ETKİSİ
DOMİNO'S PİZZA'YI DA ETKİSİ ALTINA ALDI!
Bir başka örnek olan Domino's Pizza, müşterilerin sipariş vermelerine yardımcı olan "DOM" adlı yapay zekâ destekli bir sanal asistan geliştirdi. Bu uygulama sayesinde müşteriler, siparişlerini vermek için sesli komutları kullanabiliyor. Bu da sürecin daha rahat ve etkileşimli hale gelmesine olanak sağlıyor. Yapay zekâ ve ses teknolojisinin bu entegrasyonu için, müşteri deneyimini geliştirmek adına oldukça işe yaradığını söylemek mümkün.
Ürünü etkileyen fütüristik yaklaşımların, aynı ürünü tanıtırken kullanılması gereği de kaçınılmaz bir gerçek. Fütürizm ve pazarlama arasında kışkırtıcı bir çekim olsa da marka değerini sarsmadan ve yarın komik bir duruma düşmeden doğru bir planlama yapmakta fayda var.
MAĞAZADAN MI YOKSA EVDEN Mİ ALIŞVERİŞ?
Biliyorsunuz ki artık yeni normallerimiz var. Ve insanları herhangi bir nedenle herhangi bir yere götürmek gittikçe zorlaşıyor. Akıllı TV'ler ve evimizin rahat koltukları varken sinemaya gidenlerin sayısı bir hayli azaldı. Uzaktan bağlantılar ve dijitalde ortak paylaşım alanları çoğalırken artık personelinizi bile ofisten çalışmaya ikna etmek için çaba sarf etmek zorunda kalıyorsunuz. Bir de herhangi bir şeyi "yerinde" sattığınızı düşünün... Bu zorluğu aşmanın en iyi yolu müşteriler için fijital (fiziksel ile dijital deneyimler harmanlayarak tüketiciye en doğru yoldan ve ölçümlenebilir şekilde ulaşmayı sağlayan yeni nesil bir pazarlama yöntemidir.) deneyim alanı oluşturmak. Tıpkı evini yenilemeyi seven müşterilerini ağında tutmayı başaran perakende devi Lowe's gibi. Sunduğu Holoroom ile alışveriş yapanların Kendin Yap görevlerini sanal gerçeklikle daha iyi görselleştirmelerine yardımcı oluyor. Hem de bunun için kimsenin konfor alanından çıkmasına gerek kalmıyor.
YÜZ KODLARIMIZ SATIN ALMA TERCİHLERİMİZİ GÖSTERİYOR MU?
Güncel ve en eski pazarlama usullerinden, hani bina girişlerine pazarlamacılar ve dilenciler giremez yazısında işaret eden kapıdan pazarlamaya kadar, müşteri tercihlerini oluşturabilmek için öncelikle müşteriyi dinlemek ve tanımak gerektiği bilgisi oldukça eskidir. Hedef kitlemizi araştırır, okur ve dinleriz. Dijital katılımın yüksek olduğu ağlarla birlikte müşterilerimizi tanımak daha kolay ama doğru sonucu çıkarmak basit değil. Artık markaların elinde muazzam veriler var. Nüanslar doğru okunabilirse Instagram'daki her takipçinin sizin hayranınız olmadığını bilmek gibi doğru sonuçlar okunabilir. Geleceğin pazarlamacıları nöropazarlama teknikleri ile yüz kodlarınızı okuyarak izlediğiniz karşısındaki duygusal tepkilerinizi sizden daha dürüst bir şekilde yorumlayabilir. Duygulandığınız bir görsel karşısında akıttığınız gözyaşının sebebini üst bilincinizden daha gerçekçi aktarabileceği gibi. Evet, bu heyecan verici olduğu kadar korkutucu da olabiliyor.