Fotoğraf çekmenin altın kuralı: Samimiyet

Uzun yıllardır fotoğraf alanında çalışan Orhan Cem Çetin, fotoğraf çekmenin altın kuralının samimiyet olduğunu söylüyor. Çetin, ''Benliğinizin derinliklerinden gelen bir arzuyla çekeceğiniz fotoğrafları sezgileriniz yönetiyor demektir ve bunun getireceği duygu derinliği mutlaka hissedilir. Sanat diliyle söyleyecek olursak, samimiyet izleyiciye mutlaka geçecektir.'' diyor.

MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr

Yarım asra yakındır fotoğrafçılık hayatında kendine has tarzıyla dikkatleri çeken Orhan Cem Çetin, ilk kişisel sergisi Tanıdık Şeyler'i 1988 yılında açmış. O tarihten itibaren çok sayıda kişisel proje üreten ve farklı disiplinlerden sanatçılar ile birlikte ortak projelerde yer alan Çetin, fotoğraf sektöründe birçok alanda çalışmış. Fotoğraf editörlüğü, çevirmenlik ve fotoğraf yazarlığı yapan Çetin halen Bahçeşehir Üniversitesi eğitmen kadrosunda yer alıyor. Bugünlerde Kalyon Kültür'de düzenlediği online seminer dizisi ile sanatseverler ile buluşuyor. Biz de bu vesileyle fotoğrafçı Çetin ile hasbihal ettik.

Sizin için fotoğrafın tanımı nedir?

Fotoğrafın teknik tanımını yapmakta bir zorluk yok. Ama kültürel tanımını yapmayı deneyecek olursak, yapay bir bakış, protez görsel bellek olduğunu söyleyebilirim. Bir fotoğraf çoğu kez bize şunu söyler: bir şey(ler) geçmişte bir süre için belli bir açıdan bakıldığında tıpkı böyle göründü.

Fotoğraf çekmek size ne hissetiriyor?

Her fotoğraf ihtiyacı bir denklem olarak geliyor. Ortaya çıkan fotoğrafta bu denklemi çözebildiğimi hissettiğimde mutlu oluyorum. Sanat çalışmalarında bu tatmin çok daha yüksek oluyor zira mevcut denkleme kavramsal değişkenler ekleniyor. Konsept geliştirme ve çözüm, çekim, fotoğrafa son halinin verilmesi süreçleri de çok heyecan verici. Benim fotoğrafçılığımda, fotoğrafın çekilmesi sürecin sadece bir aşaması. Bu nedenle "fotoğraf yapmak" tabiri daha uygun düşüyor.

Bu zamana kadar çektiğiniz en özel kare hangisi idi?

Mesleki refleksle düşündüğümde, aklıma Haydarpaşa Garı yangını sırasında çektiğim ve çok paylaşılan, simgeleşen fotoğraf geliyor.

Fotoğraf çekmenin altın kuralı nedir sizce?

Sadece fotoğraf çekmenin değil, herhangi bir iş yapmanın altın kuralı bana kalırsa samimiyettir. Yapmadan duramadığınız, benliğinizin derinliklerinden gelen bir arzuyla, karşı koyamadığınız bir dürtüyle çekeceğiniz fotoğrafları sezgileriniz yönetiyor demektir ve bunun getireceği duygu derinliği mutlaka hissedilir. Sanat diliyle söyleyecek olursak, samimiyet izleyiciye mutlaka geçecektir. Bu da estetik bir hazzın oluşmasının yanı sıra insani bir bağ kurulacağı anlamına gelir.

Kurgu mu? Doğallık mı? En güzel kare hangisinde yakalanır?

Benim yaklaşımımda, bir fotoğrafla sonuçlanan sürecin tamamı kurgudur. Görüntülenen sahne hayatın doğal akışı içinden alınmış olsa da, kadraj, perspektif, renk dengesi, çekim anı, netlik derinliği gibi estetik parametreler ve fotoğrafın içine yerleştirildiği bağlam kurgu içerir. Kısacası, benim için güzelden ziyade anlamlı, etkili fotoğraf makbuldür ve iyi fotoğrafı ben yakalamam, adeta çağırırım, o gelir bana teslim olur.

Her fotoğraf karesinin bir hikâyesi var mıdır sizde?

Kainatta nedensiz hiçbir olgudan söz edilemeyeceğine inanırım. Haliyle, bir fotoğrafın hikâyesi olmaması olanaksızdır. Ancak sorun, fotoğrafların, içlerindeki tanıdık gelen unsurlar nedeniyle kendi hikâyelerini anlatıyormuş gibi görünmelerine rağmen, aslında bu hikâyeleri bizim o fotoğraflara iliştiriyor, yakıştırıyor olmamızdır. Kısacası her fotoğraf karesinin bir hikâyesi, evet vardır ama bu hikâye çoğu kez bir sırdır. Ben de ürettiğim fotoğrafların hikâyelerine dair ipuçlarını vermeye gayret ediyorum, izleyiciye bir anlam çerçevesi sunmak bakımından.

Farklı sanat dallarına karşı da bir ilginiz var ve bunu fotoğraflarınızda kullanıyorsunuz sanırım...

Sanatçı olmak bana kalırsa evrensel bir davranış biçimidir. Bu yüzden yaratıcı süreçleri sadece fotoğrafçılığımla sınırlamak istemiyorum. Özellikle müzik, edebiyat ve video alanlarında üretim yapmayı deniyorum. Bir sanat disiplininde fark ettiğim örüntüleri, başka sanat dallarında da uygulamayı deniyorum.

Peki bu başka sanat dallarını fotoğraflarınıza uyguladığınızda ortaya çıkan şey yine de fotoğraf mı oluyor?

Evet...Bir fotoğrafla başlayıp giderek dönüşen ama yine de fotoğrafa içkin en temel unsur olan gerçekliğin izdüşümünü taşıyan çalışmalar için "lens tabanlı" deyimi de kullanılıyor, videoyu da kapsayacak biçimde. Benim en belirgin dokunuşum fotoğrafları boyamaktır ki bu fotoğrafın bulunuşu kadar eski ve kabul görmüş bir pratik. Son dönemde, örneğin ağaç fotoğrafında negatif boyadığımdan, belirgin ve bana özgü bir tarz seçiliyor olsa gerek. Ama dikkatli bakacak olursanız, üzerindeki meyvelerle birlikte preslenmiş bir ağaç dalı fotoğrafıdır.

Peki pandemi süreci sizin kameranıza nasıl yansıdı?

Bu dönemde aile arşivime dönerek eski fotoğraflardan detaylar alıp büyüttüğüm ve kendi geliştirdiğim bir teknikle renklendirdiğim işler oldu. Yeni bir sergi için de yine hatıra ya da hafıza değeri olan küçük objelerin çekimlerini yaptım.

Fotoğraf çekmeye yeni başlayanlara bir öğüdünüz olur mu?

Fotoğraf temelde teknik beceri gerektiren bir sanattır. Özellikle yeni başlayanların, kullandıkları fotoğraf ekipmanının olanaklarını çok iyi öğrenmelerini ve deneyler yapmalarını öneririm. Teknik bilginin artması, yaratıcılığı beraberinde getirir.

FOTOĞRAF İNANDIRICILIĞINI KAYBETTİ

Dijital dünyanın fotoğrafa etkisi nasıl oldu sizce?

Çok büyük etkileri oldu. Ama bence en önemli etki, manipülasyonun aşırı derecede kolaylaşmasıyla, fotografik görüntülere karşı beslenen güvenin ortadan kalkmasıdır. Bu elbette en çok haber ve belgesel fotoğrafçılığını etkiledi. Şu anda videolar bu anlamda daha inandırıcı. Fotoğraf ise sanat alanında çok daha gözde bir mecra haline geldi. Zira bugün fotoğraf, resim sanatının yaptığı neredeyse her şeyi ve üstelik fazlasını yapabiliyor.

Artık herkesin elinde fotoğraf çekebilen telefon var... Çekilen her kare fotoğraf mı?

Bence evet. Sadece profesyonellerin ya da sanatçıların çektiklerini fotoğraf, diğerlerini ise görsel çöp saymak doğru değil. Herhangi bir insan bir fotoğraf çekiyorsa, kendi dünyasında o kare için bir ihtiyaç hasıl olmuş demektir. Ayrıca unutmayalım ki, insanlar profesyonellerin ürettiği fotoğraflarla bağ kurarken bunu kendi fotoğraf deneyimleri üzerinden yapıyorlar, büyük ölçüde.

SERGİ SADECE DUVARA RESİM ASMAK DEĞİL

Kalyon Kültür ile devam eden çevrimiçi seminer dizisi hakkında neler söylemek istersiniz?

Kalyon Kültür'le, "Bir de buradan bak" başlıklı sergi vesilesiyle işbirliğimiz oldu. Sergi, Mardin'de yaşayan ve çoğunluğu mülteci olan dezavantajlı çocuklarla yürütülmüş, analog fotoğraf tekniklerinin kullanıldığı bir projesinin çıktısı. Ben de sergiyi izleyici nezdinde daha fazla açabilmek niyetiyle üç seminer tasarladım. Böylelikle bir serginin sadece duvarlara resimler asmak olmadığını, zengin tartışmalara ve yeni fikirlere kapı açmak gibi görevleri de olduğunu göstermek açısından örnek bir çalışma oluyor. Gelecekte bu modelin başka sergiler çerçevesinde de tekrarlanacağına inanıyorum.