Fırtınalı bir dönüşüm hikâyesi: Hanne

Oyunculuğu kadar romancı kimliği ile de dikkat çeken Bahadır Yenişehirlioğlu on birinci romanı Hanne ile okur karşısına çıktı. “Bu roman her şeyden önce pek çoğumuzun hayatından izler bulabileceği sancılı ve fırtınalı bir dönüşüm hikâyesi.” diyen Yenişehirlioğlu, “Hanne kimliksizleşmiş insanlığın Hanne özelinde kendine bir başkaldırısı olarak nitelendirilebilir.” şeklinde konuşuyor.

İPEK TANIR / cumartesi@aksam.com.tr

Son zamanların en çok konuşulan romanlarından biri Hanne. Kısa sürede de baskı tekrarı yaptı. Okuyanlardan çok güzel yorumlar görüyoruz. Hanne neden bu kadar sevildi sizce?

Aslında bir ilgi bekliyorduk ama kısa sürede bu kadar yoğun olacağını tahmin etmemiştim. Sanırım insanlar pandemi döneminde çok sıkıldı, nitelikli metinleri okuyarak zaman geçirmek istiyor. Hanne gerçek bir olaydan esinlenerek kurguladığım bir roman ve bana çok şey öğretti. Belki gücü de buradan geliyor. Gelen güzel yorumlar yazarken hissettiklerimi okurların da tespit etmiş olduklarını gösteriyor ve bunu gördükçe çok mutlu oluyorum. Ortak bir yerde buluşmak çok güzel bir his. Kendini geliştirmenin yaşı yok, yeni şeyler öğrendikçe, yeni bakış açıları kazandıkça daha fazlasını yapmak istiyorum. Okurlarım da sanırım aynen böyle düşünüyor.

Sizi Hanne’yi yazmaya iten sebep neydi? Bu romanın derdi neydi?

Tek bir derdi yok bu kitabın inanın pek çok derdi var. Hanne her şeyden önce pek çoğumuzun hayatından izler bulabileceği sancılı ve fırtınalı bir dönüşüm hikâyesi. Hanne insanlara, insanlığa bir şey söylüyor. ‘Kendinle yüzleş. Kendine gel’ diyor. ‘Hayatını sorgula. Ne durumda olduğunu ve aslında ne olmak istediğini düşün. Aslında iç gıdıklayan kısıtlı konfor alanını terk etme zahmetine katlan ve gerçek konforunu bul. Yoksa kaybolacaksın. Sahte ve yapay mutluluk illüzyonlarına kanarsan sen de sahte ve yapay olacaksın.’ İnsanları karşıma almak istiyorum, onları sarsmak istiyorum, kendilerine getirmek istiyorum. Olay örgüsünden ziyade duygu örgüsü yoğun bir metin Hanne. Karakter kendinden yola çıkarak her bir bireyin birbirinin aynısı olup birbirine yaklaşırken, kendine yabancılaşması üzerinde duruyor. Hanne kendine yabancılaşma sürecinde ürettiği alt benliğinin, kendiliğini kendine ispat etme güdüsüyle şekillendiğini bize haykırıyor. “Köklerime, aslıma dönmek istiyorum”. Hanne aslında kimliksizleşmiş insanlığın Hanneözelinde kendine bir başkaldırısı olarak nitelendirilebilir.

TRT1’de yayınlanan Payitaht Abdülhamid dizisinde yoğun bir tempoda çalışıyorsunuz. Hanne’yi nasıl, hangi ara yazdınız?

Yazacaklarımın beni tatmin etmesi çok önemli. Kendimi tekrarlamaktan hep korkarım. Artık kendimi tutmadan, kim ne der diye düşünmeden yazıyorum. Diğer romanlarım ile Hanne arasındaki fark bu sanırım. Kendimi daha özgür hissediyorum Antikacıromanımla başlayan yeni bir bilinç ile yazıyorum. Temel fark bu diyebilirim. Yazmaya hazır hissettiğim zaman yazıyorum sanırım, yazmak için yazmam yani. Hanne’yi pandemi döneminin ortasında yazdım. Bu dönemin kasveti ister istemez sızdı metne. Sonuçta beni, editörümü ve okurlarımı tatmin eden içime tam anlamıyla sinen bir metin çıktı. Bunu Hanne’nin çok sevilmesinden de anlıyoruz.

Romanın Mesnevi ile alakası güçlü. Tasavvufun iyileştirici gücüne inanıyor musunuz?

Mesnevi Hanne’yi tedavi eden ilaçlardan bir tanesi. Aslında bir kapı açıyor ona. Tedavinin geri kalanını devam ettirmek Hanne’nin elinde. Tek başına hiçbir şey çözüm olamaz. İnsanın gayreti bu noktada önemli. Ben Mesnevi’yi veya başka bir şeyi okudum dertlerimden kurtuldum ve kurtulmadım diye bir şey yok. Bu eserler bize yol gösterici pozisyonda. Bize doğru yolu gösteriyorlar.

Hanne çok güçlü bir kadın aslında. Başka birisi olsaydı bu acılara ve travmalara dayanamazdı diye düşünüyorum. Aslında madden varlıklı, hali vakti yerinde bir hayatı var. Elinin tersiyle bu hayatı reddediyor hakikate ulaşmak için. Çoğu insan yapamaz bunu. Yapamadığı için de bu dünya bu halde değil mi? Tasavvuf ister istemez bütün inananların bir yerinden dâhil olduğu bir yol, bir nefestir. Gösterdiği yolda gidenler, uğraşanlar şifa bulur ruhlarına ama zordur bu yoldan sapmadan devam edebilmek. Hanne bakalım bu yola çıkacak mı?

Hanne ve Antikacı romanlarınızda keyifli sinematografik sahneler var. Bunda aktör olmanızın etkisi var mı?

Oyunculuğumun yazarlığıma katkısı olduğunu Antikacı romanımdan sonra daha çok duymaya başladım. İnsanın hayatında yaşadıklarının, gördüklerinin eserlerinde ortaya çıkması doğal bir durum bence. Yönetmen ve oyuncu arkadaşlarım ile olan sohbetlerim, sektörde geçirdiğim zaman bana farklı dünyaların kapısını açtı. Artık romanlarımda betimlemeleri, sahneleri ve diyalogları bilinçsizce daha sinematografik kurguluyorum herhalde. Bunu bir yazarın kendisinin fark etmesi zor ama gelen yorumlar hep bu yönde. Farklı sanat dallarıyla uğraşmanın getirdiği bir kazanç olarak bakıyorum bu duruma ve buna şükrediyorum.

Yoğun olarak pek çok soru var romanınız ile alakalı en önemlisi ise Hanne’nin devamı gelecek mi?

İnsanların Hanne’yi ne kadar çok sevdiğini gösteriyor bu durum. Açık konuşayım ben de merak ediyorum gerçekten. Hanne’nin romanın bitişinden sonra ne yaptığını, bilmiyorum. Öğrenmek isterdim ben de. Hanne yaşamına devam ediyor bir yerlerde, yalnız bıraktım onu şimdilik. Bilemeyiz, belki bir gün başka bir yerde karşımıza çıkar.