Eserlerimde binlerce insanın ruhu var

Sürdürülebilir sanatın simge ismi Deniz Sağdıç yirmi farklı atık malzeme ile eserler üretiyor. Dünya genelinde sergilediği portreler farkındalık oluşturan Sağdıç, ''Binlerce insanın ruhu benim eserlerimde mevcut. Çünkü bunlar atık ve bu parçalara üretiminden kullanımına ve atık olana kadar birçok insan dokundu. Sonra bize geldi ve burada da başka ellerden geçti. Bu kadar ruh bütünün olduğu bir yerde eserlerin insanları çekmeme ihtimali olmaz. Çünkü bu eserler çok sizden biri...'' diyor.

MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr

Son zamanlarda adını sıkça duyuyoruz, Deniz Sağdıç'ın... Bilmeyenler için sürdürülebilir sanatın ülkemizdeki en kıymetli temsilcisi. İşlevini yitirerek atık hale gelmiş kimi objeleri bir araya getirerek, taşıdıkları anlamları yeniden sorgulatacak yeni düşünsel alanlar yaratmaya çalışıyor Sağdıç... Atıklar onun için bir malzeme değil aslında. Sanatının amacı haline gelmiş. Hayatını da bu kavram üzerine kurmuş, Sağdıç. Kendisini ziyaret ettiğim atölyesi tam bir sürdürülebilir yapıt... Kullanılan her malzeme geri dönüştürülmüş. Güneş enerjisi var, yağmur suyu kanalları var, hatta organik tarım bile yapıyor çatı katında... Onu farklı kılan da aslında bu. Gerçekten bu kavramı benimseyen ve hayatını buna göre kuran bir sanatçı o... Ben kendisini ilk yıllar önce İstanbul Havalimanı'ndaki sergisi ile tanımıştım. O günden beri de birçok esere imza atan Sağdıç, sohbetimiz sırasında yeni bir çalışma içinde olduğundan bahsetti. Yaptığı sayısız insan portreler ile bildiğimiz Sağdıç artık hayvan portreleri de yapıyor. Yakın bir zamanda sergilenecek olan bu hayvan portrelerinde nesli tükenmekte olan canlılara şahitlik edeceğiz. Ve kendimizi yine sorgulayacağız... "Ben dünyaya bir iz bırakma derdindeyim. Ben yok olduktan sonrada bıraktığım tohumlardan beslenenler kendi düşünce sistemlerini inşa etsinler istiyorum." diyen Sağdıç ile sohbetimiz...

NESNELERDEN VAZGEÇİŞ BENİ BU YOLA SOKTU

Size daha yakından tanıyalım istiyorum. Deniz Sağdıç'ın sanat yaşamı nerede başlıyor?

Ben aslında sanatçı diye tanımlayabileceğiniz zanaatkâr ve sürekli üretim yapan bir ailenin ferdiyim. Bu anlamda sanat aslında benim bünyemde olan bir şey. 1999 yılında da eğitim hayatım başlıyor, üniversiteyi birincilikle bitirdim. Mersin'den 2002 yılında İstanbul'a geldim. Sanatın hemen hemen her dalıyla uğraştım. Fotoğrafçılık, heykel, resim, seramik. Bir arayış vardı. Zaten sanatın özü de aramakla ilgili değil miydi? Benim bu arayışlarım çok önceden başlıyor. Şu anda da hala devam ediyor. Sanat bir öngörü ve buna sahip olabilmek için her alanda gözünüz ve gönlünüz açık olmalı. Sanatı anlayabilmek için de insanı iyi tanımak lazım. Beslendiğim nokta bu anlamda çok fazla...

Sürdürülebilirlik kavramı ne zamandır hayatınızda?

Bu kavram 2010 yılından beri benim hayatımda. Aslında zanaatkâr bir aileden geldiğim için nesnelerle olan bağım hep güçlüydü. Babam vitray ustası, amcam marangoz, halalarım terzi idi. Hep bir malzeme vardı. Ayrıca bir şeyi başka bir şeye çevirme fikri de hep aklımda idi. Eski kıyafetlerimi tarzıma göre nasıl biçimlendiririm ya da eski sehbaya yeniden nasıl bir forma sokabilirim diye düşürdüm. 2010 yıllarına doğru da bir tüketim çılgınlığı boy göstermeye başladı. Çok fazla atığı çöp kenarlarında görmeye başladım, nesnelerden bir vazgeçiş vardı. Bu da dikkatimi çekmeye başladı. O noktada benim içinde o sihirli kelimeyi buldum. Sürdürülebilirlik... İnsanın, doğanın, sanatın ve nesnenin sürdürülebilirliği bu kelime etrafında toplandı.

Peki sürdürülebilir sanat nedir?

Bu tanımı ortaya atan sanırım dünyadaki ilk sanatçıyım. Sürüdürülebilir sanatın iki farklı tanımı var. Biri nesnenin sürdürülebilir oluşu diğeri ise sanatın sürdürülebilirliği... Yıllarca sergilerde, müzelerde, bienallerde eserlerimi insanlarla paylaştım. Burada en büyük problem şuydu, sanat insana ulaşmıyordu aslında. İnsanlara ulaşmadığı için de istediğim duyguyu geçiremiyordum. Bu sanatçı için kötü bir durum. Yıllarca uğraşıp bir çalışma ortaya koyuyorsun ve bunu gören kişi sayısı 300, 500 kişi... Sen bir şeyler söylemeye çalışıyorsun ama sesini duyan yok. Bu anlamda sanatın sürdürülebilir olmasıyla ilgili problemim vardı. Bunu nasıl düzeltebilirim diye düşündüm. Ve atölyeme kapandım bir süre. Yeni bir sistem oluşturdum. Bu süreç de sürdürülebilir sanat tanımı ortaya çıkardı. Hayatınızın her anında günlük karşılaşmalarınızda, anlık tesadüfler oluşturmaya çalıştım. Hastaneler, metrolar, havalimanları yani aslında insanlığın olduğu her yer benim sergileme alanım oldu. İnsanlara sanatın aslında kendi içinizde olduğunu hatırlatmam gerekiyordu. Şu an dünyanın farklı noktalarında sergilerim devam ediyor. Bir yandan Denizli'deyken aynı zamanda bakmışsınız Hong Kong'dayım, ya da Singapur'dayım... Çünkü çevre sorunu sürdürülebilirlik bütün dünyanın meselesi. Ve sanat en iyi iletişim dili. Sanat sizi bir şeye zorlamaz. Sadece seni sana sorgulatır. Bende sanat ile insanlara bir şeyler anlatamaya çalışıyorum.

FUARLARDA SERGİ AÇMAMA TEPKİ GÖSTERİLDİ

Bir farkındalık oluşturma peşindesiniz aslında...

Evet bu amaçlarımdan biri. Öncelikle sanatın farkına varılsın istiyorum. Aynı şekilde çevre bilinci de aşılamak istiyorum. Bu kadar hızlı bir tüketim olmamalı. Bir nesnenin üretimi için çok büyük emek ve enerji harcanıyor. Bunların doğru kullanıldığında nasıl güzel bir hikâyeye dönüşeceğini gösterecek olan insan. Ama insanda da bir ruha ihtiyaç var. Bu da o sanat ruhu...

Eserleriniz sergiler, müzeler dışına çıkmaya ne zaman başladı?

2014, 2015 yıllarında fuarlarda sergi açtığımda tepkiler gördüm, sanat camiası tarafından. Nedeni de şuydu, "Sanat her yerde olmamalı, sanat elitist özel bir şey, onu anlamak için belli bir donanıma sahip olunmalı, herkesin ulaşabileceği bir yerde olmamalı gibi düşüncelerdi." Bence ise sanat böyle bir şey değildi. Bu yüzden inatla bu kapıyı açmaya çalıştım. Bunu ilk yapan sanatçılardan biriyim. Düşünsenize tekstil fuarında eserlerim yer aldı. Burada sanatın ne işi var diye düşündüler. Ama seksen bin izleyiciye ulaşabileceğiniz yeğane yerdi orası. Orada iş için dolaşan insanlara da yeni kapılar aralıyordu. Üreticinin de tüketicinin de ruhunu okşadı. Ve aslında sektöre bir mesaj verdi. Atıklardan yaptığım eserler vardı ve dikkatli üretim yapılması gerektiğini söylüyordum. Bu mesajı başka nerede verebilirdim ki?

Tam anlamıyla sürüdürülebilir sanat ne zaman başladı?

2010'da süreç başladı. 2014 yılında olgunlaştı. Ve 2015 yılında start verdim. Böyle bir sürece ihtiyacım vardı. Önce kendim inanmalıydım yaptığım işe. İlk yaptığım eserle insanların karşısına çıkmadım. Bu sürdürülebilir sanat demedim. Zaman içerisinde yaptığım eserler kendi dilini oluşturdu. Bir kıvılcım ile başladı. Dolabımdaki pantolonlar beni eyleme geçirdi. Onları atmak yerine eserlerimde bunları kullanmalıyım dedim. Tabii bunun da öncesinde ufak başlangıçlar vardı. Madeni para ve kaset atıklarından bir şeyler yapmaya başladım. Yine evde kullanılmayan ansiklopedilerden heykel yaptım. Ufak adımlarla başlayıp kıyafetlere yöneldim. Ama iki yıl sadece kot pantolonları ile üretim yaptım. Bunu yaparken iddiam sıfır atık idi. Pantolunun her bir parçası ile eser ürettim. Tabiki çevreyi kirleten tek şey bu değildi. Bu düşünce de benim yönümü başka yerlere çevirdi.

Malzemeleriniz neler?

20'den fazla malzemem var. Kot ve diğer tekstil kumaş atıkları, plastik atıklar, kartonlar, pet şişe kapakları, deterjan kapları, kablo, elektronik devre atıkları, ahşap kartela atıkları, alüminyum içeçek kutuları, ilaç ve diğer tıbbi malzeme atıkları, otomasyon atıkları, düğme ve fermuar gibi aksesuar atıkları şu an aklıma ilk gelenler.

ÇÖPLERDEN ATIK TOPLUYORDUM

Bunları nereden tedarik ediyorsunuz?

İlk etapta kendim çöplerin kenarlarından, sokaktan topluyordum. Ve çevremdeki insanlar bana yardımcı oluyordu. Daha sonra eserler olgunlaşıp insanlar beni farkedince elindekileri bana vermeye başladılar. Şimdi dünyanın her yerinden atık malzeme geliyor. Üretim hatası olan ürünleri şirketler yolluyor. Modada 15 günde bir vitrin değişiyor, yine bazı aksesuarlarda defo oluyor, yolluyorlar. Alüminyum teneke içecekler konusunda da tiyatro, sinema gibi yerlerden alıyoruz. Ya da parklarda topluyoruz. Elektronik devre atıkları büyük firmalar sürdürülebilirlik adına eski beyaz eşyaları topluyorlar devreleri de bana ulaştırıyorlar. İnşaat firmalarının yıkım ekipleri kabloları ayırıp gönderiyorlar. Bunun birçok örneği var. Baktığınızda toplumun hemen hemen her alanı ile iletişim halindeyiz. Onlarla iş birliği yaptığımız için bu işler ortaya çıkıyor. Binlerce insanın ruhu benim eserlerimde mevcut. Çünkü bunlar atık ve bu parçalara daha önce birçok insan dokundu bana gelene kadar. Üretiminden kullanımına ve atık olana kadar hepsinin izi var. Sonra bize gelince yine bir ayrıştırmadan geçtiği için burada da ekip arkadaşlarım dokunuyor. Bu kadar ruh bütünün olduğu bir yerde eserlerin insanları çekmeme ihtimali olmaz. Çünkü bu eserler çok sizden biri...

Anladığım kadarıyla elinizde birçok farklı malzeme var. Hangi eseri hangi malzeme ile yapacağınıza nasıl karar veriyorsunuz?

İşbirliklerinde fabrika ya da kuruma diyorum ki bana sadece iki kutu malzeme yollayın. Bazen gelip seçin diyorlar ama ben bunu yapmıyorum. Elde hangi atık var ise onu istiyorum. Artık bahtıma ne çıkarsa. Ya da işbirlikleri dışında da gelen malzemeler var. Burada şunu yapıyorum. Önce malzemenin nesnenin dokusuna bakıyorum. Sürekli gün içerisinde karşılaştığım insan portreleri var benim. Bunları arşivliyorum. Dünyanın her yerinden her yaş, dil, din, ırk, cinsiyet farketmeksizin bunları topluyorum. Çünkü sürdürülebilirlik herkesin problemi ve bu sorun ile herkes karşılaşmalı. Bu bakışlarla temas kurmalı. Ve malzeme ile uygun olacak portreler seçiyorum. Sert bir ifade ise ona göre malzeme seçiyorum, daha masum bir duruş ise onu yansıtacak malzeme ile çalışıyorum. Malzemenin dilini çözmek gerekiyor.

Süreç nasıl ilerliyor? Bir eser ne kadar bir sürede ortaya çıkıyor?

Bu bir ekip işi. Öncelikle malzemenin gelme süreci var. Gelen malzemeleri ayrıştırıyoruz. Renkleri kombine ediyoruz. Sonra parçalara ayırıyoruz. Sonra desene karar verip, malzemeyi seçiyoruz. İlk defa karşılaştığım bir malzeme ise zorlanıyorum. Önce defalarca deneme yaparım. Bu bile inanılmaz bir haz veriyor. Her malzemenin farklı bir dili var. İyi çözmek gerek. Bu eserlerin altında siyah beyaz fotoğraf çıktısı var. Üzerine yapıyoruz eserleri. Önceden elle çiziyordum şimdi böyle yapıyoruz. Bu fotoğraf üzerine malzemeyi kurguluyoruz. Çalışmalar genelde 10 günde bitiyor ama öncesinde de anlattığım gibi uzun bir süreç var. Bazen eş zamanlı olarak farklı birkaç esere çalışıyoruz. Mesela bir eserde deri çalışıyorsak diğerinde karton ile eser üretiyoruz. Çünkü deri kesmek zor bir yerden sonra eller yoruluyor ama karton daha kolay ilerliyor. Bazen vidalama ile yapıyorsun o da yorucu oluyor diğerine geçiyoruz. Montalama sürecinde farklı materyaller kullanıyoruz. Vida, zımba, yapıştırıcı, silikon, tutkal... Bazen dikiyoruz. Bu malzemeye göre değişiyor. Büyük bir uğraş. Bunları tek başıma yaparken zamanla hem bu bilgiyi aktarmak hem geleceğe taşımak hem de daha çok kişiye ulaşmak adına bir ekip kurmak istedim.

SORUN VE ÇÖZÜM İNSANDAN GEÇİYOR

Bir farkındalık yarattığınızı düşünüyor musunuz?

Kesinlikle... İnsanların kafasında bir şeyler oluşmaya başladı. En azından bir ayrıştırma kültürünün inşasına yardım ettiğimi düşünüyorum. "Biz de bunu yapmak istiyoruz" diyen dünyanın her yerinden her yaştan insandan mesajlar alıyorum. Yurt dışı ile güzel bir bağımız var. Brezilya'da beni tanımayan yoktur. Onlar sürdürülebilirliği çok önemsiyor. Yine Japonlardan çok mesaj alıyorum. ABD, Almanya ve Dubai'den inanılmaz etkileşim var. En son Norveç'teki lise öğrencileri benim hakkımda sunum hazırlamıştı. Bu konuya eğilen herkesin ilk yaptığı şey kim ne yapıyoru araştırmak oluyor. Sanatta da benim adım karşılarına çıkıyor.

Neden hep portre çalışıyorsunuz?

İnsanı insana anlatmanın tek yolu insandan, bakışlardan geçiyor. Sorunun kaynağı baktığınızda insan ama çözümde yine insan... Bütün portrelerim size bakar, göz teması kurar ve sorgulatır.

Gündemden de etkilendiğiniz oluyor sanırım. 6 Şubat depremi ardından da o günlerin simge çocuklarından birinin portresini yapmıştınız.

Deprem olduğu zaman ilk bir hafta uyku uyuyamadık. Ne yapabilirizi hep düşündük yardımlara katıldım ama bu yetmedi bana. Bir farkındalık oluşturmak gerekiyordu. Benim yapabildiğim en iyi şey sanattı. O dönemde de 128 saat sonra enkaz altından çıkan o bebeği gördüm. O kadar saat boyunca yaşama savaşı vermiş bu bebeği ölümsüzleştirmeliyim diye düşündüm. Ve bu bize ışık olmalı, herkes işinizi doğru yapmalı, bundan sonra kimse o bebeğin durumuna düşmemeli mesajnı vermek istedim. Burada karton atıkları kullandık. Çünkü çok hassas bir konu ince olmalıydık.

SIRADA NESLİ TÜKENMEKTE OLAN HAYVAN PORTRELERİ VAR

İnsan portreleri dışında çalışmanız olacak mı?

Mevzu sadece insan değil tabi. Doğada pek çok canlı var. Mesela hayvanlar. Şimdi yeni bir projeye başlıyorum aslında. Nesli tükenmekte olan hayvanlara da dikkat çekmek amacıyla hayvan portrelerine başladım. Biz bu canlılarla birlikte yaşıyoruz dünya üzerinde. Onlara karşı sorumluklarımız var. Bunları hatırlatmak adına insanla başlayan portre sürecime hayvanlar ile devam edeceği. Şu an başladım yapmaya çok heyecanlıyım. 5 kıtada sergi yapma planım var. Hayvan ve insan portreleri bir arada olacak. Havalimanların yapmayı planlıyorum, geçiş noktalarında insanlar bir gergedanın gözünden dünyayı görecek mesela. Böyle o canlılar hakkında daha dikkatli olurlar. Şu an gece gündüz çalışıyorum. Başlayınca bırakmak istemiyorum. O hayvanın mücadelesini düşünüyorum ve bunun insanların farkında olmayışları aklıma geliyor daha çok çalışmak istiyorum. Aslında hayatı sorguluyorum. Ocak ayına kadar bitirme planım var.

İŞBİRLİKLERİ FARKINDALIĞI ARTTIRIYOR

Birçok işbirliğiniz var. Kuşkusuz bunlar yaptıklarınızın daha fazla insana ulaşması konusunda çok kıymetli. Özellikla adl markası ile Cumhuriyet'in yüzüncü yılı için hazırladığınız Atatürk portresi çok güzel olmuş. Neler söylemek istersiniz?

Sürdürülebilir sanata başlarken ilk çıkış noktam üreticilerdi. Onlar benim için kıymetli. Birçok tekstil fuarına katıldım. Üretim kısmında daha az defolu ürün verilmesi doğaya daha az zarar demekti. Sonrada markalara gittim. Tüketicilerin bilgilendirilmesi için markaların önemli bir rolü vardı. İnsanlar önce sürdürülebilirliği, sonra geri dönüşüm ve ileri dönüşümü duymaya başladı. Ve markalara bu alanda baskı kurmaya başladı. Tüketici markayı, marka da üreticiyi zorlamaya başladı. Ve markalar öne çıkmak adına da ben de bu alanda daha çok ürün var demeye başladı. O yüzden marka işbirlikleri, görünürlülük, farkındalık ve işbirlikleri için önemli hale geldi. Şu ana kadar 50'den fazla marka ile çalıştık. Onların malzemesi ile onlara bir dil oluşturdum. Farkındalığı büyütmek için çalışıyorum.

adl ile de Cumhuriyet'in 100. yılı için bir şey yapalım bir dil oluşturalım dedik. Ve Atatürk portresi yaptık. Atatürk bizim için birleştirici bir güç. Biz de bir fikir inşa etmeye çalışıyoruz. Bu anlamda her parça çok kıymetli idi. Bu bir şükran göstergesiydi aslında.