En yüksek ödüle hazımsızlık

Her ne kadar bazı 'sanat' çevrelerinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a olan nefretleri sebebiyle devletin bu en yüksek makamına saygı göstermekten akılları çıksa da ülkesiyle barışık olanlar ideolojik anlamda farklı kutuplarda bulunsalar da Türkiye Cumhuriyetinin değerleri paydasında bir araya gelmekten çekinmiyor.

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülleri geçtiğimiz günlerde sahiplerini buldu. Her yıl ayrım gözetmeden alanında en nitelikli işlere imza atarak Türk kültürüne katkı sağlayan isimlere verilen ödüller ülkenin en yüksek makamı tarafından takdir edildiği için son derece önemli ve değerli. Ödüllerin popüler kültür ve sanat bağlamında nasıl bir yaklaşım içinde verildiği ve verilmesi gerektiği ayrı bir tartışma konusu ancak önemli olan ülkesiyle barışık ve bu topraklardan beslenerek eser üretenlerin takdir edilmesi.

Her ne kadar bazı 'sanat' çevrelerinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a olan nefretleri sebebiyle devletin bu en yüksek makamına saygı göstermekten akılları çıksa da ülkesiyle barışık olanlar ideolojik anlamda farklı kutuplarda bulunsalar da Türkiye Cumhuriyetinin değerleri paydasında bir araya gelmekten çekinmiyor. Bu çok değerli bir kazanım. Ancak her sene ödül verilecek isimler açıklandığında bazı hazımsızlar o isimleri linç etmek ve mahalle baskısı yapmak için ellerini oğuşturuyor. Geçen senelerde Yavuz Turgul'u, Şener Şen'i linç edenler bu yıl da boş durmadı.

Önce ödülleri hatırlayalım: 2022 yılında müzik alanında Ajda Pekkan, tiyatro alanında Ayla Algan, ilim-kültür alanında Hayreddin Karaman, Gastronomi alanında Yunus Emre ve Ömür Akkor kardeşler, zanaat alanında Sevan Bıçakçı, resim alanında Süleyman Saim Tekcan, dans-bale alanında Tan Sağtürk, karikatür-animasyon alanında Varol Yaşaroğlu, edebiyat alanında Yavuz Bülent Bakiler, sinema alanında Yılmaz Erdoğan, geleneksel sanatlar alanında Gülbin Mesara ödüle değer görülürken Kültür ve Sanat Politikaları Vefa ödülü, Aşık Veysel Şatıroğlu adına torunu Çiğdem Özer'e verildi.

AŞIK VEYSEL'E ŞÜKRAN BORCU

Ödül alan isimlerin renkliliği ve çeşitliliği, özellikle Aşık Veysel'in torununa ödül verirken Cumhurbaşkanımızın yaptığı konuşma hayli manidardı. Erdoğan, 1973'te ebedi aleme intikal eden Aşık Veysel Şatıroğlu'nun Anadolu halk ozanlarının yakın tarihteki en önemli temsilcilerinden olduğunu hatırlattığı konuşmasında Aşık Veysel'in, milletin gönül yollarını en iyi bilen, o yolda yürüyen ve ömrünü tamamlayan, özünden geçeni büyük bir maharetle söze ve saza döken hakiki bir halk ozanı olduğunu söyledi. Yürek tellerini titreten türküleriyle bu toprakların sevincini, kederini, hasret ve sevda duygularını dile getiren Aşık Veysel'in Sivas ellerinde söylediği türkülerin Balkanlardan Altaylara bütün gönül coğrafyasında yankılandığını aktaran Erdoğan, "Hakkı ve değişmez hakikati söyleyen böyle bir değerin yaşadığı dönemde sırf kılık kıyafeti sebebiyle Ankara'nın Ulus semtinden dışarı atılması milletimizin hafızasında onulmaz yaralar açmıştır. Gazi'yi görmek için Sivas'tan Ankara'ya 3 ay yol yürüyen Aşık Veysel'e yapılan bu kötülük, insanımıza yönelik çarpık bakış açısının da ifadesidir. Aynı zihniyet maalesef Türk müziğini, affedersiniz, 'tezek kokuyor' diyerek tahkir etmiş, yasaklamış, radyolarda çalınmasına engel çıkarmıştır. Millete ait ne varsa hepsini birden yenilik emaresi olarak yaftalayan faşizm heveslilerinin kültür sanat hayatımızda yol açtığı tahribatın izlerini ortadan kaldırmak elbette kolay olmadı. Esasen bu yılki vefa ödülümüzü büyük usta Aşık Veysel'e vererek aynı zamanda bir ayıbı temizliyor, devlet olarak kendisine şükran borcumuzu da ifa ediyoruz."

HDPKK'LILARIN ÖDÜL HAZIMSIZLIĞI

Ödül töreni ile birlikte malum çevreler Tan Sağtürk, Varol Yaşaroğlu'na eleştiri oklarını yönlendirirken en çok linç edilen isim Yılmaz Erdoğan oldu.

Kürt kimlikli, vatansever bir sinemacı Yılmaz Erdoğan. Vizontele Tuba, Kelebeğin Rüyası, Ekşi Elmalar gibi filmleriyle toprağının, Anadolu'nun hikayesini anlattı. Yazdığı oyunlarla bizi birbirimize düşürmeye çalışanlara rağmen neden yan yana durmamız gerektiğine dair tatlı hatırlatmalar yaptı. En son sahneye koyduğu Aydınlıkevler bu anlamda çok net cümleler kuran bir oyun. Her fikrine, her düşüncesine katılırsınız, katılmazsınız ayrı ama vatansever duruşu onu Cihangir esnafından net biçimde ayırır.

Bu yüzden de Cumhurbaşkanından ödül aldığı için hem hevallerden hem sol mahalleden linç yedi. Öyle ki ödül fotoğrafını sosyal medya hesabından paylaşamadı. Çünkü Cihangir esnafı ve HDPKK'lılar vatansever adamları sevmezler. Ülkesine, toprağına, kültürüne dair anlamlı bir cümle kurandan hazzetmezler.

Yılmaz Erdoğan, 2010 yılında Film Arası dergisi için yaptığım röportajda "Türkiye'deki bir sette günde beş kez Ezan için durursun, 'Aziz Allah' dersin, beklersin, çay içersin ama filmde duyulmaz o ezan. Bir yabancı buraya geldiğinde mutlaka bir İstanbul sabahı uyanıp ezanı çeker. Sen de Batıcı kafalı biri isen 'bunlar da bizi böyle gösteriyor' dersin" cümlelerini kurduğu için benzer şekilde tepkilerle karşılaşmıştı mahallesinde. O dönem çekmeye hazırlandığı Kelebeğin Rüyası filmine destek almak için bu cümleleri kurduğunu söyleyenler bile oldu. Oysa yaptığı son derece samimi bir özeleştiri idi. O gün Erdoğan'a tepki verenlerin neredeyse hemen hepsi bugün dizilerde başörtülü, dindar karakter, Ramazan'da iftar sofrası kullanma yarışına girdiler. Ha, birçoğu muhtemelen bu özeleştiri sonrası bir farkındalık yaşamadı. Kısmen toplumsal değişim ve dönüşümün sonucu olarak ama en çok da Türk dizilerinin Arap ülkelerindeki pazarının giderek genişlemesinden dolayı bunca yıldır yok saydıkları kesim ve hayat biçimlerini hikayelerine dahil etmek zorunda kaldı.

Hasılı kelam, Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülleri alanları 'dik durmamak'la suçlayanlar önce kendileri kimlerin önünde iki büklüm oluyorlar dönüp ona bir baksınlar.