Emrah Aytemur: İnci Taneleri kırılma noktam oldu

Oyuncu Emrah Aytemur: ''Bu yaşadıklarım bir mücadele, koşturmaca ve arayışın sonucu. Her oyuncunun tanınmasını sağlayan bir proje olur. İnci Taneleri dizisi de benim için önemli bir adım oldu. Yılmaz Erdoğan gibi usta bir kalemin yazdığı replikleri oynayarak tanınmak biraz da lütuf oldu. Şiirlerini okuduğum, filmlerini izlediğim usta bir sanatçı ile aynı dizide oynuyorum. Bu konuda kendimi şanslı hissediyorum.''

MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr

Bir buçuk sezondur Yabancı adlı oyunuyla kapalı gişe tiyatroseverlerle buluşan oyuncu Emrah Aytemur, bugünlerde İnci Taneleri dizisindeki Sırat karakteriyle dikkat çekiyor. 19 yaşında oyuncu olmaya karar veren Aytemur, birçok önemli ustadan dersler alarak sektörde kendine yer bulmaya başladı. Aytemur aynı zamanda öğretmen olarak da çalışmaya devam ediyor. Başarılı oyuncu, sorularımıza içtenlikle cevap verdi.

SEKTÖRDEKİ İNSANLAR ÇEVREMDEKİLERE BENZEMİYORDU

Sizi oyunculuğa yönelten ne oldu?

Son beş altı yılda ben de bunun üzerine çokça düşündüm. Bununla ilgili aklıma iki neden geliyor. Biri; belki de küçük bir çocuğun fark edilip onaylanma arzusu olabilir. Çocukken fark edilmek istediğimi hatırlıyorum ama evde herkes sürekli TV'ye bakardı. Belki ben de o kara kutunun içinde olsam bana da bakarlardı diye düşünmüş olabilirim. Diğer bulduğum neden de hep oynama dürtüsü... Oyun oynayarak yaşamak istedim sanırım.

Peki oyunculuğa giden yol nasıl ilerledi?

Orası biraz maceralı. 19 yaşımda İmam Hatipten mezun olmuş, geleceği öngörülemeyen bir öğrenciydim. Babam imam olmamı istiyordu. Ben oyuncu olmak istiyordum ama Elazığ'da bu konuda bana rehberlik edecek kimse olmadığı için hayat beni önce beden eğitimi öğretmeni yaptı. 19 yaşındayken radikal bir karar alarak Mersin'e gittim. Bir öğrenci yurdunda kalıyordum. Yurtta bir arkadaşımın babasının Antalya'da yerel bir tiyatrosu vardı. Mersin'e oyun için geleceklerdi, birkaç eksik karakter varmış. Sen oyna dediler. Oyunun adı Sevim Taşan Benim. Yılmaz Erdoğan'ın oyunu idi. İlk oyunculuk deneyimimdi ve çok keyif almıştım. Sonra Eskişehir Anadolu Üniversitesi'nde Beden Eğitimi Öğretmenliği Bölümü'nü kazandım. Orada tiyatro kulübüne gittim ama oradaki insanlar daha önce çevremde görmediğim tiplerdi. O anki kültür ve düşünce tarzıma uygun olmadığı için aralarına katılmadım. Sonra KPSS'ye girdim ve Bitlis Tatvan'a atandım. Orada yerel bir tiyatronun kapısını çaldım. Kamyon oyununda köylü karakterine hayat verdim. Akabinde yolum İstanbul'a düştü. Kocamustafapaşa'da çalışırken Semaver Kumpanya'ya gittim. Burada temel oyunculuk eğitimi aldım. Eğitim sonunda Beş Para Etmez Varyete oyununu oynadık. Bugünkü Sırat karakterine benziyordu. Hayatıma renk gelmişti. Bunun peşinden gitmeye karar verdim. İstanbul Halk Tiyatrosu'nda ileri oyunculuk eğitimi ve Tümay Özokur'dan sektörel eğitim aldım. İlk dizi çekimimi de o sırada yaptım. Erkenci Kuş'ta bir kavga sahnesi çektik. Daha sonra Leyla İle Mecnun'un yeni sezonunda yer aldım. Leyla ile Mecnun'un hayranı iken oyuncusu oluyorsun. Rüya gibi bir şeydi. Sonra yolum BKM ile kesişti. Ramo'da Arapça konuşan karaktere ihtiyaç varmış. Bende Arapça biliyorum, kabul ettim. Bir bölüm yer aldım. Sonra Gelsin Hayat Bildiği Gibi dizisine katıldım. Ardından da İnci Taneleri dizisinin teklifi geldi.

BİRGÜN KÖTÜ BİR KARAKTER CANLANDIRACAĞIMI BİLİYORDUM

İnci Taneleri'ne nasıl dahil oldunuz?

Senaryodaki üç karakter için deneme çekimi yaptık, Sırat karakterine karar verildi. Ben de en çok onu sevmiştim zaten. Dizi güzel gidiyor. Sadece performansıma odaklı değilim. Bölüm senaryosunu okuduğumda benim sahnemin dizinin bütününde seyircide hangi duyguyu tetikleyeceğini analiz edip ona göre performansımı kuruyorum.

Sırat karakterini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tamamen kötü bir karakter diyemeyiz. Bir karakteri salt bir kötü olarak değil de seyircinin de seveceği sempatik bir kötü olarak tasarlamak istiyordum. Yılmaz Hocam da bunu yaptı aslında. Karakter nereye evrilecek bilemiyoruz. Ben de heyecanlıyım.

OYUNCULUK İNANDIRMA SANATI BİR YERDE

Bu dizi sizin için önemli bir adım oldu sanki... Siz ne düşünüyorsunuz?

Bu yaşadıklarım bir mücadele, koşturmaca ve arayışın sonucu. Çok sevdiğim bir cümle var, "Arayış semptomunu doğurur" diye. Ben arayışımı sürdürdüm ve bu arayış semptomlarını doğurmaya başladı. Her oyuncunun tanınmasını sağlayan bir proje olur. İnci Taneleri de benim için önemli bir adım oldu. Şiirlerini okuduğum, filmlerini izlediğim Yılmaz Erdoğan gibi usta bir sanatçı ile aynı dizide oynuyorum. Bu konuda kendimi şanslı hissediyorum.

Tiyatro ve dizi-sinema oyunculuğunu bilen biri olarak iki sektörü nasıl karşılaştırıyorsunuz?

Tiyatro er meydanı ezberine pek katılmıyorum. Çünkü o sahneye çıkmadan otuz-kırk kez prova yapıyorsun. Dizide ise birkaç gün önceden gelen senaryoyu ezberleyip hikâyeyi inandırmaya çalışacak kadar pratik olman gerek. İkisi elbette farklı oyunculuk istiyor. Sebebi tam şudur; bir yakın planda kamera sadece iki gözünü görecek kadar yakınken aynı durumda tiyatro sahnesindeysen seyirci koca sahneyi dekorları ile birlikte görüyor. Bu da büyük-küçük ayrımını doğuruyor. Oyunculuk ise büyük de olsa küçük de olsa inandırma sanatı gibi geliyor bana. Bir hikâye var ve gel bize bunu inandır diyor bu sanat. Bu yüzden tek odaklandığım şey inandırmak.

BAĞIMSIZ SİNEMA CELEBRTY OYUNCU İSTEĞİNİ KIRIYOR

Senaryo yazıyorum dediniz... Ne üzerine?

İki ana karakterin deliren dünyada hayatta kalma çabasını anlatan on bölümlük kara-komedi türünde bir dizi. Dijital bir platformda izleyeceğiz büyük ihtimalle. Beni çok heyecanlandıran bir iş ve bu sebeple iki ana karakterden birini mutlaka oynamak istiyorum ama burada farklı denklemler de var. Platform veya yapımcı daha celebrity isimler isteyebilirler.

Bunu doğru buluyor musunuz?

Bu tercihe direkt doğru ya da yanlış diyerek değerlendirmek istemiyorum. Seyircilerin zihninde tanıdığı oyuncu hikâye takibini kolaylaştırabiliyor veya yakışıklı bir jön ile daha kuvvetli bir bağ kurabiliyor. İzleme ve satışı da etkiliyor bu durum. Yapımcılar da tercihi bundan yana kullanıyor. Ama bunu kırabiliriz. Bağımsız sinema bu paradigmayı birçok filmle iflas ettiriyor. Bu arada güzel kız-yakışıklı erkek olabilir elbette projelerde. Ama iyi oynasınlar, hikayeyi aktarsınlar. Ancak yapamayanlar da var. Bu da erken finallere alışmamızı sağladı.

OYUNDAN ÖNCE ARABESK ŞARKI SÖYLERİM

Yabancı oyunu ile bir buçuk sezondur seyirci ile buluşuyorsunuz. Bir tiyatro kurduğunuzdan bahsetmiştiniz. Süreç nasıl gelişti?

Dizi ve sinemada kısa süreli roller ile kariyerimin ilerlediği bir dönemdi. Bir tiyatro oyunum olsa diye düşündüm. Pandemi döneminde Albert Camus'un Yabancı romanını tekrar okumaya başladım. Bunu tek kişilik bir oyuna uyarlamaya karar verdim. Pandemi bittiğinde elimde bir eser vardı. Özgür Can Karaburun ile zaten tanışıyoruz, kapısını çaldım. Provalara başladık. Oyun belli bir aşamaya gelince bir tiyatro kuralım dedik. Arkadaşım Yiğit ile de 2023'te Sisifos Tiyatro'yu kurduk. Oyundaki karakter ile sisifos miti arasında paralelliği kurdum. Sisifos, Yunan Mitolojisinde Tanrılar tarafından cezalandırılan bir kral. Cezası ise bir kayayı sonsuza kadar bir tepenin en yüksek noktasına dek yuvarlamak. Ancak tepenin en ucuna gelse de kaya sürekli aşağıya düşüyor. Nafile bir çaba yani. Hayatta böyle aslında...

Neden bir tiyatronun kapısını çalmadınız oyununuzla ilgili?

Bir oyuncu olarak oynamak için heyecanlanacağın bir karakter veya oyunda yer almak istiyorsan var olan tiyatroların bunu sağlaması zor. Çünkü herkesin kendi ekibi var. Güvendikleri isimlerle çalışmalar yapıyorlar. Hele de beden eğitimi öğretmenisin ve gelip kocaman bir role talip oluyorsun. Neden çalışsınlar ki seninle?

Konservatuvar okumak ayrıcalık mı katıyor sence?

Tamamen böyle diyemem. Eğitimin kalitesi ile doğru orantılıdır bu. Ama konservatuvar okumuş olmak karşındaki insana bir güven veriyor. Ancak dizi ve sinema bununla ilgilenmiyor. Oynuyor mu, oynamıyor mu ona bakıyor yapımcı ve yönetmen. Ben oyunculuğun konservatuar dışında da öğrenilebilir bir şey olduğunu düşünüyorum. Ki bunun örneğiyim.

Oyuna nasıl dönüşler aldınız bugüne kadar?

Ben oyuna on beş-yirmi seyirci gelir, ben de oynarken öğrenirim diyordum. Ama bütün oyunlarımız kapalı gişeydi. Bu durum beni zorladı. Oyunlara çok stresli çıktım. Şimdi yurt dışında oynama planlarımız var. Protokol adlı kısa film gösterimiz için Nürnberg'e gittik. Orada Türk bir arkadaş festival yapıyormuş. Oyunumuz ile birlikte bizi de davet ettiler.

Tek başına sahnede olmak zor değil mi?

Tek kişilik bir oyunda yer almak bilinçaltımın beni götürdüğü bir nokta. Ben genelde tek başıma bir şeyler yapmaya çalıştım. Yol gösteren bir rehber olmadı. Bu da onun bir çıktısı sanki. Tek başına oynamak zor. Replik unutsan seni kurtaracak biri yok. Ki böyle bir şey yaşadım. Saniyelerce bekledim ama replik gelmedi. Yalnızlığımı en sert hissettiğim andı o.

Oyuna girmeden rutinleriniz olur mu?

Bir hazırlık süreci oluyor ama ben arabesk şarkılar söylerim. Azer Bülbül, Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay... Bana iyi geliyor.

ÇOCUKLARLA OLMAK BANA İYİ GELİYOR

Öğretmenlik yapıyorsunuz hâlâ. Oyunculuğun mesaisi çok yoğun. İkisi bir arada zor olmuyor mu?

Öğretmen arkadaşlarım ve çocuklar bana çok iyi geliyor. Öğretmen arkadaşlarımın yanında olduğumda oyunculuk sektörü dışına çıkıyorum ve başka şeyler konuşuyoruz. Bu ortam çok güzel, mutluyum. Bir de şu anda özel çocuklarla birlikteyiz. Bu çocukların koşulsuz sevgisi çok başka. Dilin, konuşmanın önemsiz olduğu bir sevgi bu. Bu yüzden de öğretmenliği bırakmak istemiyorum.

ŞİİR OKUMAYA KIRIK BİR AŞK HİKÂYESİ İLE BAŞLADIM

Şiir okuduğunuzdan bahsettiniz. Ne zamandır şiir okuyorsunuz?

Yarım kalan kırık bir aşk hikâyesi sayesinde tanıştım şiirle... O kadın sayesinde duygularımı şiirle ifade ederek yaşamayı öğrendim. Sadece okumak değil elbette seslendirmeyi de çok seviyorum. Okuduğum ve sosyal medyadan paylaştığım şiirler var. Aynı zamanda kendimde karalıyorum ama paylaşmıyorum. Kalbimin o kısmını açmayı çok sevmiyorum.