''Emeksiz fotoğraf fotokopidir''

Usta fotoğraf sanatçısı İzzet Keribar: ''Fotoğrafçı olmak aslında bir kimlik arayışıdır. Herhangi bir kişi fotoğrafçı olamaz. Biliyorsunuz şimdi her şey otomatik oldu. Fotoğraf çekimleri de öyle. Fotoğrafın üzerinde çalışılmış olması, bir mesaj içermesi, bir duygu barındırması gerekli ki kalıcı olabilsin. Diğer türlüsü sadece hatıra fotoğrafı olur. Emek sarf edilmemiş fotoğraflar birer fotokopidir.''

ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr

Önceleri sevgidendi fotoğrafçılığı, sonra tutkusu sonra da mesleği oldu. Kendi tabiriyle bazen dik bir yokuştu bu yolculuk kimi zaman da inişli çıkışlı bir serüven. Fakat en nihayetinde bugün herkesin tanıdığı usta bir fotoğraf sanatçısı o. Kendine özgü tarzı, konuşan ve hâlâ yaşamaya devam eden fotoğrafları çoktan ismiyle özdeşleşmiş durumda. Kimden, usta fotoğrafçı İzzet Keribar'dan bahsediyorum. Üsküdar Belediyesi şu sıralarda Keribar'ın "Efsunlu Şehir" adlı sergisine ev sahipliği yapıyor. Biz de 24 Ağustos'a kadar Nevmekan Sahil'de görülebilecek olan bu kıymetli sergiyi İzzet Keribar ile gezdik. Hem sorularımızı cevapladı hem de neredeyse fotoğrafları tek tek anlattı bize, buyurun sohbetimize...

HER ÇEKİM BENİ HEYECANLANDIRIYOR

Nasılsınız, şu ara kafanızı neler meşgul ediyor; bir sanatçı ve bir üretici olarak?

Çalışırken ve fotoğraflarımı düzenlerken mutlaka Klasik Batı Müziği dinlerim. Çok da uzmanıyım, orkestra tanırım, sanatçı tanırım. Oda müziğinden de çok hoşlanırım. Çalışırken müzik mutlaka bana eşlik eder. Hâl böyle olunca tüm bunlar benim rüyalarımı da etkiliyor. Genellikle kabuslar görüyorum. Örneğin kimisinde fotoğraf makinemi çaldırıyorum kimisinde de olması gereken bir yerde fotoğraf makinemin yanımda olmadığını görüyorum. Keşke rüya olsa dediğim şeyler oluyor bu gördüklerim sonra da hemen uyanıyorum. Öte yandan yatarken çok mutlu yatıyorum. Çünkü biliyorum ki ertesi gün fotoğrafla ilgili bir gündemim olacak. Özellikle ertesi gün bir çekimim olduğunda çok daha mutlu oluyorum. Çünkü ileri yaşıma rağmen çekimin hâlâ bende yarattığı bir heyecan var. Her çekim kolay değildir; bir yeri keşfetmek, bazı zorlukların önüne geçmek ve onu fotoğraf haline getirmek... Bakın fotokopi demiyorum. Biliyorsunuz şimdi her şey otomatik oldu. Fotoğraf çekimleri de öyle. Fotoğrafın üzerinde çalışılmış olması, bir mesaj içermesi, bir duygu barındırması gerekli ki kalıcı olabilsin. Diğer türlüsü sadece fotokopi ve hatıra fotoğrafı olur. Emek sarf edilmemiş fotoğraflar birer fotokopidir.

FOTOĞRAFLARIMDA TESADÜFE YER YOK

Fotoğraf ve fotoğrafçılık mesleki ve teknik anlamlarının dışında sizin için ne demek?

Fotoğraf çekerken sizin de o fotoğrafik olayı keşfetmeniz lâzım. Her şey fotoğraf değildir, fotoğrafın da tarifini doğru yapmak gerekir. Öyle ki sizin fotoğrafçı gözüyle keşfettiğiniz bir olayı bir öykü haline getirmeniz ve tek bir fotoğrafla tüm öyküyü anlatabilmeniz lâzım. Her fotoğraf bir öyküdür. Bir fotoğrafı çektiğinizde yanınızda olmayan bir kişinin o fotoğrafı gördüğünde, öyküsünü hemen anlaması ve sizin yaşadıklarınızı hissetmesi lazım. Tabii fotoğrafı bu hale getiren bazı sırlarımız vardır, yerleştirme, ışık, estetik, ön plan geri plan bilgisi gibi. Ben tüm bunları çok iyi ayarlıyorum. Fotoğraflarımda tesadüfe bırakılan ön plan, geri plan diye bir şey yoktur. Hepsi bilinçlidir ama bu kurgusal bir bilinç değildir. Bir refleks gibi de düşünebilirsiniz. Öte yandan fotoğraflarıma bakan birinin imzamı görmeden "Bunu çekse çekse İzzet Keribar çekmiştir" demesi benim çok hoşuma gider. Demek ki zamanla bir tarz oluşturabiliyorsunuz. Fotoğrafçıların da bir tarzı vardır diğer sanatçılar gibi. Bazı fotoğraflar ikonik oluyor ve daha sonra da hatırlanabiliyor ama bu ancak uzun vadede olabilir.

YENİ VE FARKLI ŞEYLER DENEMEYİ SEVİYORUM

Fotoğraftaki yolculuğunuzu nasıl özetlersiniz?

Benim fotoğrafçılık yolculuğumda belli başlı bazı dönemlerim var. İlk dönemlerimde İstanbul'da siyah beyaz fotoğraflar çekiyordum. Sonra Kore'ye gittim ve burası benim için çok güzel bir tecrübe oldu. Burada birçok fotoğraf çektim ve sokak fotoğrafçılığı tarzımı orada oluşturdum. Sonra ara verdim. Açıkçası İFSAK'a üye olduktan ve diğer fotoğrafçıların yaptıklarını gördükten sonra daha iyi anladım fotoğrafçılığı. Dört elle bu işe sarıldım. Birçok fotoğraf dergisi ve fotoğraf kitabı edindim. Bazı önemli fotoğrafçıların eserlerini inceleyerek, İFSAK'ta benden daha kıdemli sanatçıların çalışmalarına bakarak kendimi geliştirdim. Kısa zamanda bu dik yokuşu aştım. Yokuşun en dik olduğu zamanlardı 80'li yıllar... Sonra birçok ödül aldım, sergiler açtım. Kendi tarzımı oluşturmaya çalıştım. Bir yandan da tekstil sektöründeki çalışmalarım devam ediyordu. Bu yıllarda büyük ödüller gelmeye başlayınca, tekstil işini de sevmediğimiz için 1997 yılında bu işe son verdim. 1997'den sonra fotoğrafçılığı sadece sevgiden değil bir meslek olarak yapmaya başladım. Profesyonel fotoğrafçılık işleri yaptık, çok büyüdük ama 2002 yıllarında dijital fotoğrafçılık çıktı ben de balıklama üstüne atladım. Neredeyse 2004'ten sonra hiç pozitif çekmedim. Türkiye'nin dört bir yanını dolaştım. Çok büyük seyahatler yaptım. 2010'lu yıllara geldikten sonra ise "Acaba tarz değiştirebilir miyim?" dedim. Herkesin çok şaşırdığı yeni tarzlar keşfetmeye başladım. 2010'da modern sanat müzelerinde, o müzelere gelip eserleri izleyen insanlar arasındaki ilişkiyi irdeleyen fotoğraflar çekip birçok sergi açtım. Hatta bir gün Ara Güler ile karşılaştık ve bu fotoğrafları gösterdim. O da bana "Nedir bunlar yahu, bunlar fotoğraf mı? Seni de kendilerine benzetmişler" gibi laflar etti. Ara Güler'in daha muhafazakâr bir fotoğraf tarzı vardı çünkü. Farklılığa ve yeniliğe çok açık değildi. Ama ben farklılık yaratmak için birçok şey yaptım. 2015'te ise bir kolaj dönemim oldu. Çok güzel üretimlerde bulundum. Yerimde durmuyorum. Elbette klasik fotoğrafçılığı kaybetmedim, yine seyahat fotoğrafçılığı yapmaya devam ediyorum. Ama yeni bir şeyler deneme ve yapma fırsatım olduğunda onları da ihmal etmiyorum.

Fotoğraflarınızın içeriğini nasıl tanımlarsınız?

Fotoğraflarımın çoğunda insan vardır. İnsan olmayanlarında da mutlaka bir grafik düzeni görürsünüz. Bu, fotoğrafta geometrik şekillerin boy göstermesi anlamına geliyor. Portre, sokak, seyahat fotoğrafçılığı başlıca türlerim arasında yer alır. İyi yerleştirmeler yapmayı, insan mekân ilişkisini irdelemeyi, geri ve ön planlara dikkat etmeyi, renkleri uyumlamayı severim. Bunlar benim fotoğraflarımın başlıca özellikleri. Öte yandan çok fazla mimari fotoğrafım var. Mimari fotoğrafçılık başka bir şey.

TÜRKİYE'DE ÇOK GÜZEL FOTOĞRAFLAR ÜRETİLİYOR

Türkiye'deki fotoğrafçılık hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yıllardır bu işin içindeyim, birçok kulübe üyeyim, yarışmalarda jürilik yapıyorum. Açıkçası Türkiye'de fotoğrafçılık çok gelişti. Anormal bir şekilde üstelik... Benim fotoğrafa başladığım 50'li yıllarda 10-15 fotoğrafçı vardı. 80'li yıllarda 50 kişi iken şu an on binler... Jüriyken gelen fotoğrafların kalitesine baktığımızda emin olun seçmekte zorlanıyoruz. Çok güzel fotoğraflar geliyor. Türkiye'de güzel fotoğraflar üretiliyor. Geçen gün İFSAK'ın bir sergisini gördüm. Türkiye'de de yeni şeyler deneniyor ve yurtdışından ödüller alınabiliyor. Ama bir de fotoğrafın sanat tarafı var. Yarışmaya gelen fotoğraflara gıpta ederken bu fotoğrafların bazı galerilerde hiç karşılık bulamaması çok üzücü. Elbette fotoğraf da değişti, dünyada klasik tarz fotoğraflar çok sevilmiyor. Saygı duyarım ama ben mutluyum. Kendimi zamana göre şekillendirmiyorum.

YAKINDA AYASOFYA SERGİM AÇILACAK

Tüm bu yolculuğunuza baktığınızda neler geçiyor aklınızdan?

Öncelikle Türkiye'de doğmuş olmaktan çok mutluyum. Başka bir ülkede olsam bu kadar mutlu olur muydum, bilmiyorum. Öte yandan fotoğrafçılık kariyerim de tüm ailemin hayatını renkli bir hale getirdi. Devamlı hareket halindeyiz, sürekli seyahat ediyoruz. Bu nedenle her şeyden çok mutluyum. Ama yolculuğumla ilgili şunu söyleyebilirim ki keşke 1950'li yıllarda daha fazla fotoğraf çekseydim. Bu nedenle kendime kızıyorum. O dönemden sadece 150-200 fotoğrafım var. Eşimden sonraki en iyi dostum fotoğrafçılık. Hiç sıkılmıyorum, yoğun bir programım var, bazen yetişemiyorum. Yakın zamanda Kore'de askerliğim sırasında çektiğim fotoğraflar bir sergi haline gelecek. Kore halkının fotoğraflarından oluşuyor. Savaş sonrası, perişan halleri... Bununla beraber hattat Mehmed Özçay ile birlikte çalıştığımız Ayasofya fotoğraflarımla ilgili de yine büyük bir sergi olacak. Kitabı da çıkacak.

Fotoğraflar: Teoman Tutkun