“Emanet'te köklerimi buldum”

Baksı Müzesi'nde Emanet adlı sergisini ziyaretçilerle buluşturan sanatçı Vuslat, ''Annem ve babam bu coğrafyada doğdu. Anneannemin bana verdiği kolye, babaannemin muskaları ve doğa bana ilham oldu. Sergi için çalışırken kendi köklerimle bağımı buldum diyebilirim. Burası bize emanet...'' diyor.

Merve Yılmaz Oruç / merve.oruc@aksam.com.tr

"Güçlü birinin emanetine sahip çıkmak, hepimiz için çok olası. Ancak görmezden gelebileceğimiz birinin, bazen küçücük bir serçenin emanetine sahip çıkmayı çoğu zaman göz ardı ederiz. Peki, hayatın size emanet ettiği ve sizin bu emaneti göz ardı ettiğiniz, yeterince koruyup kollamadığınızı fark ettiğiniz ne var? Sizi kendinize bu soruyu sormaya davet ediyorum." diyen Vuslat ile Baksı Müzesi'nde açılan Emanet sergisinde bir araya geldik. Güven, bağlılık, derin bir sadakat ve koruyuculuğun değerini ifade eden "emanet" kavramı üzerine yoğunlaşan Vuslat'ın heykel ve desen çalışmaları etrafında şekillenen yolculuğu aslında kendisinin köklerine olan yolculuğunu da ifade ediyor.

KİL TOPRAKLA BÜTÜNLEŞMENİ SAĞLIYOR

15 yılı aşkın bir süredir heykel yapan ve özellikle kil ile çalışmayı çok sevdiğini belirten Vuslat sergide de bu malzeme oldukça kullanıyor. "Kil benim için ana malzeme. Zaman içinde başka malzemelerde kullandım. Bronz yaptım, mermerle çalıştım. Hatta Londra'daki sergimde bütün işler mermerdi neredeyse. Ama sergi biter bitmez kile dönmek istedim yeniden. Kil ile çalıştığında doğayla toprakla bütünleşiyorsun. Ve kafanda kurduğun yapmak istediğin şey başka bir şeye evriliyor. Çünkü kilin de sana söyleyecekleri oluyor. Kil ile daha küçük boyut çalışıyorum genelde. Bu sergi bu anlamda önemli. Çünkü büyük ebatlarda eserler yaptım." şeklinde konuşan Vuslat, sergi fikrinin çıkış sürecini anlattı: "Contemporary İstanbul'da bir heykelim sergilenmişti. Hüsamettin Koçan bu eseri görüyor ve atölyemi ziyaret etmek istediğini söyledi. Aslında o dönemde yeni bir sergi arayışında değildim. Ama Hüsamettin Hoca Baksı'da yapalım deyince heyecanlandım. Orası çok kıymet verdiğim bir müzeydi. Hem de şöyle bir tarafı var Bayburt'un annem ve babam nesillerdir bu coğrafyada, Gümüşhaneliler. Benim bu coğrafyaya gelme fırsatım çok olmadı. Ve bu sefer coğrafyayla tanışma, bir sanatçı olarak köklerime inme ve yeni bir arayış fırsatı geçti elime. Bunun eksikliğini içimde hep duyuyordum zaten. Ve hemen kabul ettim."

Daha önce yaptığı çalışmalarda da her zaman bağ kurma üzerine eğildiğini belirten Vuslat, "Nasıl bağ kuruyoruz? Hangi konuda bağ kurabiliriz, hangisi ile kuramıyoruz? Bunu merak ediyordum. İlk sergimde iki form arasındaki bağa odaklanmıştım. Yataylık, dikeylik, boyutları gibi bağlara ve iki form arasındaki boşluğa odaklanmıştım. Bu sergide de bağ kurma arayışıma daha geniş çevreden bakıyorum. Doğayla bağ kurma, köklerimle bağ kurma, tarihle bağ kurma gibi... Sergi için çalışırken kendi köklerimle bağımı buldum diyebilirim. Bu kadar farklı işin 9 ay gibi kısa zamanda ortaya çıkmasında da kesinlikle bu durum etkiliydi." şeklinde konuştu.

SERÇE'NİN HİKAYESİ ÇIKIŞ NOKTASI OLDU

Sergi teklifi gelir gelmez hemen Bayburt'u, müzeyi ziyaret ettiğini dile getiren Vuslat, çeşitli okumalar yaptığından da bahsetti. Okumalar esnasında anneannesinin kendisine anlattığı serçe hikâyesine denk geldiğini anlatan Vuslat, "1960'larda Gümüşhane ve Bayburt masalları adlı bir kitap okurken hayal meyal hatırladığım bu serçe hikayesine rastladım. Tüylerim dike diken oldu. Anneannemin anlattığı masalı bulmak beni çok heyecanlandırdı. Ben bu masalı yeniden yazdım. Benim versiyondaki serçe, edepsiz ve yaramaz değil bilgeydi. Ve doğayı temsil ediyor. Serçe aslında küçüçük bir şey emanet ediyor köy halkına ama kimse sahip çıkmıyor... Bu hikâyenin derin anlatımında karşıma emanet ve ihanet kavramları çıktı. İnsan olarak biliyoruz ki bize emanet edilen bir şeye sahip çıkmak insani ve iyi taraflarımızı görmek adına iyi bir fırsat. Burada serçe doğayı simgeliyor dedim ya doğada bize birçok şey emanet ediyor ama biz ona ihanet ediyoruz ve masalda olduğu gibi bunun cezasını çekiyoruz. Bu bana eserlerim için ilham oldu." diyor ve ekliyor, "Bayburt'a gelirken bildiğim her şeyi unutacağım ve sezilerime bakacağım dedim. Gözüme çarpan ilk şey nehir ve doğa idi. Bu seyirle yaratım sürecim başlarken okuma ve araştırma sürecim devam etti. Sürekli buraya gidip geldim. Her seferinde coğrafya değişmişti. İyi ki gidip geldim çünkü hep burada kalsam bu değişimi fark edemeyebilirdim. Çok besleyici bir süreç oldu benim için."

Sergide Bayburt'un da izleri var. Eserler arasında karşımıza çıkan Zümrüdüanka resimleri için bölgeden bulduğu taş ve topraklardan pigmentler oluşturarak bunları eserlerinde kullanan Vuslat, "Doğadan elde ettiğim resimleri çok sevdim. Taşın öğütüp sulu boya haline gelmesi mucize gibi bir süreç. Serginin üst katında da füzen ve pasteli karıştırarak tektürlü kağıtlara yaptığım küçük desenlerim var." diyor.

EN BÜYÜK EMANET YAŞAMIN KENDİSİ

Sığır kuyruğu bitkisini daha önce hiç duydunuz mu bilmiyorum ama ben bu sergide ilk defa gördüm. 2 bin yıllık geçmişi olan ve bir şifa bitkisi olduğunu öğrendiğim sığır kuyruğu da Vuslat'ın elinde sanat eserine dönüşmüş. Sığır kuyruğu çiçeğini Bayburt'u ikinci ziyaretinde fark ettiğini söyleyen Vuslat sözlerini şöyle sürdürdü: "Babamın büyüdüğü yere gittim. Belki daha önce görmüştüm ama gözüme çarpmamıştı. Kökünden alayım dedim ve kökünü çıkarınca vuruldum formuna. Bitki üzerine araştırma yaptım. Ve sergiye katmaya karar verdim. Bu coğrafyadan bir malzeme ile kullanmak istedim ve gümüşle kapladım. Bitkiyi korumak istedim. Bir de şiir yazdım ona. Bu eserin adı Orada Benimle Buluşur musun? Sergideki emaneti doğum ve ölüm üzerine düşünürken sığır kuyrukları bana sonsuzluğu ve devamlılığı hatırlattı. Doğa hep var. Ve bir anda bu satırlar döküldü."

Vuslat'a ailesi de ilham olmuştu sergide. Killerden yaptığı küçük eserlere muska adını vermiş. "Babaannem muska yapar çengelle takardı görülmeyecek bir yere. Korusun diye. Bende burada muska halinde killerden formlar yapıp üzerine yine sığır kuyruğu çiçeğini koydum. Onun koruma ve şifa gücünü gösteren işaretler olarak düşündüm." şeklinde konuşan Vuslat, serginin en dikkat çeken ve ortasında bulunan Yaşamın Göbek Bağı eserinde de anneannesinin kendisine emanet ettiği kolyeden yola çıkarak yapmış. Bize verilen en büyük emanetin yaşamın ta kendisi olduğuna dikkat çeken Vuslat eserini şöyle anlattı: "Doğduktan sonra hep bir arayış içindeyiz. Benim zihnimde düz bir form yok. Dönüyoruz, kıvrılıyoruz, yaklaşıyoruz, uzaklaşıyoruz ve bir ilişki, bağ kurmaya çalışıyoruz. Ama sonunda sonsuzluğa giderken birliğe de gittiğimizi düşünüyorum. Anneannemin bana bıraktığı zincirden ilhamla o halkaları devleştirdim. 70 metre 600 halkadan oluşan bir entelasyon haline getirdim."

AFFET AMA UNUTMA!

Ve sergi "Affetmek bir erdemse, unutmamak da erdemdir" sözü ve eseri ile bitiyor. Kil ile başlayan sergi yine kil bir çalışma ile bitiyor. Depreme de atfettiği bu eserini ve kilin gücünü şöyle anlatıyor Vuslat, "2 buçuk metreye yakın mükemmel bir kil yapmak istiyordum. Ve öncesinde arge çalışmaları yaptım. Sonra eser ortaya çıktı. Kendimden çok emindim. Bir akşam tam orta kısmı çatırdadı ve kırıldı. Bir deprem gibiydi durdurmak mümkün değildi. Parçalar yere düştü. Artık yapacak bir şey yoktu. Bu şekilde sergilemeye karar verdim. Süreç beni hayal ettiğimden farklı bir şeyle karşılaştırdı. Ama zaten kil böyle bir malzeme. Doğanın kendi doğasına saygı gösterme, onun varlığını görme ve onunla yaşamak için bunları kabullenme düşünceleri geçti aklımdan. Affetmek erdemdir doğru. Ama bazı yaşananları unutmamak çok önemli; daha iyi bir insan olmak için, ilerlemek için... Ben bu eseri yaptıktan bir hafta sonra büyük bir deprem yaşadık. O yüzden ona atfetmek istedim. Eğer unutursak bazı şeyleri tekrar tekrar yaşarız. Onun için acı da olsa içinde onu taşımak çok önemli. Bunu hatırlatmak istedim."

SERGİNİN YOLCULUĞU UZUN OLACAK

Serginin içine çok sindiğini ve ruhundaki herşeyi ifade edebildiğini vurgulayan Vuslat bu serginin devamının geleceğini de cümlelerine ekledi: "Emanet kavramı benim için önemli. Benim de tam anlamıyla sahip çıkamadığım emanetlerim var onun da acısını çekiyorum. Açtığım ancak içini daha doldurmadığım bir sürü kavram var. Bu yüzden daha uzun bir yolculuk olacak gibi..."

Ziyaretçilere de mesajı olan Vuslat: "Emanet kelimesinin çok büyük anlamları var. Egomuzu bir kenara bırakıp küçücük bir insanın verdiği emanete sahip çıkmak insanlığımızı görmemizi sağlar. Hepimizin yapamadığı, ıskaladığı ve yeterince sahip çıkmadığı şeyler var. Ziyaretçiler bunu bir düşünsün. Ben bunları düşünerek yaptım, eserleri..." şeklinde konuşuyor.