Edebiyat dünyası derin bir cehennem

ALİ MERT ALAN
alimertalan@gmail.com

Gazeteci-yazar Ali Deniz Uslu’nun ‘Asfalt Yengeci’ isimli yeni kitabı geçtiğimiz hafta raflardaki yerini aldı. Bazen ağır ve sakin bazen de vurucu dizeleriyle dikkat çeken şiir kitabının hikâyesini Uslu’yla konuştuk. 

İkinci kitabınızın adı ‘Karganın Duyduğu’ydu yeni kitabınızın adı ise ‘Asfalt Yengeci’. Hayvanlar âlemi sizin duygu durumunuzu nasıl etkiliyor ve şiir kitaplarınıza isim veriyor?

Hayvan imgelerini hem gerçek hem de sembolik olarak kullanmayı seviyorum. Karga ve kuzgunların keskin zekâsı, kin tutmaları, unutmamaları, yengeç adımlarının stratejik derinliği ve nazikliği, geriye giderek ilerlemeleri... İşte tüm bunlar sözcüklerimi kâğıda dizerken bana yardımcı oluyor. Hayvanlar âleminin insanlar âleminden de pek bir farkı yok. Hatta oradaki kurallar ve yaşam ahlakı daha vahşi görünse de şehir ormanınkinden daha adil ve adaletli...
Müzik üzerine uzun süre yazdınız. Hangi şiirinizin bir müzik grubuna şarkı sözü olmasını isterdiniz. Neden?
Yazdıklarımın hep melodik bir yanı olduğunu düşünmüşümdür. Özellikle şair müzisyen geleneğinden isimleri müzikte sevmem de bundan. Bob Dylan, Johnny Cash, Neil Young, Kurt Cobain mesela... Bülent Ortaçgil, Fikret Kızılok, Barış Manço ve Cem Karaca... Ben yazarken bu isimlerin şarkı sözlerine öykündüm. Şimdi benim sözlerimi birileri şarkısında kullanmak isterse, onundur. 
Şiirle yolunuz nasıl kesişti?
Şiir, metinsel serüvenimde ne bir son ne de bir başlangıç. Yalnızca uğradığım bir durak. Türler arasında gezinmeyi de seviyorum, bu bana iyi bir sözcük trafiği sağlıyor. Şiirin ne olup olmadığı da çok flu bir konu. O yüzden şiire öykünen içsel fragmanlar yazıyorum da diyebiliriz. Sayıklamalar halinde gelen, kısa yoldan zihnin arka odalarına sızmaya çalışan militan mısralar belki de...
Bir röportajınızda,  önceki kitabınızı “Bir küfür gibi çıktı ağzımdan” diyerek özetlemiştiniz. Peki, o tarihten ‘Asfalt Yengeci’nin çıktığı zamana kadar neler yaşadınız? 
Benzersiz ya da yaşanmamış şeyler yaşamadım. Sıradan mutluluklar, sıradan düş kırıklıkları, sıradan üzüntülerdi hepsi. Elbette bunların bende bıraktığı tortu bu kitaba döküldü, farklı olan tek şey bu. Yarı hayal, yarı gerçek, yarı sanrı yarı sayıklama... Her şey bu tortularla birleşip bu kitabın sayfalarına düştü.
Peki, sizi en çok etkileyen, sarsan düş kırıklığı nedir?
Attila İlhan'ın söylediği, ayrılığın sevdaya dâhil oluşu gibi, hayal kırıklıkları da hayata dâhil. Onunla var, onsuz yok. Yamalar ve yaralarla büyüyoruz. Bizi biz yapan iyi-kötü her şeye sahip çıkmak da hayatın gereği. İşte sahip çıktığım, kabullendiğim, kabullenemediğim, barıştığım, barışamadığım, bana çarpıp benden seken, bana saplanan her ne varsa mısralarımda. Çözümlemek, yorumlamak da okuyucuya kalmış... 
Birbirini dinlemeyen, çabuk hiddetlenen bir toplum haline geldik. Siz kelimelere önem verdiğini söyleyen birisiniz. Sizce kelimeler hayatın içinde anlamsızlaştı mı? 
Kelimelerin bizdeki karşılığı değişti, flulaştı, anlamsızlaştı. Konuştuğumuz kadar dinlemiyoruz, çok fazla düşünerek de konuşmuyoruz belki de. Biraz durup sakinleşmemiz, durulmamız gerekli. Yüzdüğümüz suyun bulanıklığı durulunca geçecek, belki o zaman sözcükler eski ve gerçek anlamlarına ulaşacak.
Son yıllarda edebiyat ve şiir dergilerinde bir artış var. Siz bu ilgiyi neye bağlıyorsunuz?
Aslına bakarsanız edebiyat dünyası derin bir cehennem. Yalnızca dışarıdan büyülü bir masala benziyor. Ben bu cehennemde ne ateş ne odun ne de külüm!