'Ecdadımız sağlığı yaşam biçimi haline dönüştürmüş'

Trakya Üniversitesi'ne bağlı Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi'nin İmaret bölümü hizmete açıldı. Açılışta konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan “Ecdadımız şifayı yaşamın tam ortasında arar. Sağlığı, bir yaşam biçimi haline dönüştürmüştür.” dedi.

İPEK TANIR / ipektanir@gmail.com

Edirne’de bulunan Sultan II. Bayezid Külliyesi İmareti geçtiğimiz günlerde TBMM Başkanı Mustafa Şentop ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın katılımıyla hizmete açıldı. Şentop ve Erdoğan, Edirne’de Osmanlı darüşşifası ve Osmanlı imaretinin modellemelerle anlatıldığı müzeler ile “Türkiye’nin en çevreci camiini ziyaret etti.

TBMM Başkanı Şentop ve Emine Erdoğan, Tunca Nehri kenarındaki Sultan II. Bayezid Külliyesi’nde yer alan Osmanlı’nın 15. yüzyılda akıl hastalarını su, müzik sesi, koku ve uğraş ile tedavi ettiği, devrin tıp yöntemlerinin anlatıldığı Sağlık Müzesi’ni Trakya Üniversitesi Rektörü Erhan Tabakoğlu’nun mihmandarlığında gezdi. Müzeyi çok beğendiğini ifade eden Emine Erdoğan külliyenin içerisinde yeni oluşturulan dönemin ihtiyaç sahiplerine yemek ikramlarında bulunulmasının canlandırıldığı İmaret Müzesi’ni de ziyaret etti.

“ECDAD ŞİFAYI YALNIZ İLAÇTA ARAMAMIŞ”

Darüşşifanın yaklaşık 6 asır öncesi çağın ötesinde şifa kapısı olduğunu vurgulayan Erdoğan, “Bizim medeniyetimiz şifahaneler kurarak, hastalıklara şifa üzerinden yaklaşmış. Şifayı ilaçta olduğu kadar, doğada, yeme içmede, müzikte, yani yaşamın tam ortasında arar. Sağlığı, bir yaşam biçimi haline dönüştürmüştür.” dedi.

Tarihi mekânların günümüze kazandırılmasının çok faydalı olduğunun altını çizen Erdoğan, “Beslenmenin sağlıklı yaşamla ilişkisini gösteren bu mekânda, hastalara uygun yemekler hazırlanmış, aynı zamanda hasta yakınlarını ve fakirleri gözeten bir sosyal dayanışma örneği sergilenmiştir. Bu tarihi mekânları, günümüze kazandıran kurumları ve emeği geçen herkesi kutluyorum.” şeklinde konuştu.

Emine Erdoğan daha sonra Diyanet İşleri Başkanlığı, Edirne Müftülüğü ve Edirne İl Çevre Orman Müdürlüğü’nün de aralarında bulunduğu kurumlardan aldığı 9 çevrecilik ödülüyle “Türkiye’nin en çevreci camisi” unvanıyla öne çıkan Sultan II. Murat tarafından Tunca Nehri kıyısında 1434 yılında yaptırılan Dar-ül Hadis Camii’ni de ziyaret etti.

DEVRİNİN EN GÜÇLÜ TIP MERKEZİ: II. BAYEZİD KÜLLİYESİ SAĞLIK MÜZESİ

Trakya Üniversitesi Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi içerisinde yer alan Darüşşifa ve Medreset’ül Etıbba müze bölümlerine bir yenisini daha eklendi. Külliyenin “İmarethane” bölümü, interaktif bir müzecilik anlayışıyla hizmete açıldı. Bu yeni müzede kültürümüzde geniş yer tutan geleneksel ve tamamlayıcı tıp anlayışımızın tüm incelikleri gözler önüne seriliyor. Tıbbı bir bütün olarak ele alan, geleneksel ve tamamlayıcı tıp anlayışımızın en güzel örnekleri İmarethane Müzesi’nde yeniden hatırlanıyor.

Bünyesinde barındırdığı müzelerle adeta bir sanat ve tarih üniversitesi olma özelliği taşıyan Trakya Üniversitesi, Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi ile medeniyetimizin tıp alanına kazandırdıklarının da kaydını tutuyor.

Bundan yaklaşık 550 yıl önce modern tıbba öncülük eden, devrin en önemli sağlık kurumu olan, Edirne’de bulunan Sultan II. Bayezid Külliyesi, asırlarca şifahane olarak insanlara hizmet verdi. Arşivlerde tespit edildiği üzere, birçok farklı bölgeden, hastalıklarına şifa umudu ile Edirne’ye gelen insanlar, bu külliyede çağın çok ötesindeki tedavi yöntemleriyle dertlerine deva buluyordu. Sultan II. Bayezid Külliyesi şimdilerde Trakya Üniversitesi bünyesinde, “Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi” olarak her yıl yüzbinlerce ziyaretçi ağırlıyor ve kadim kültürümüzün izlerini tüm dünyaya taşıyor. Avrupa Konseyi Müze Ödülü ile birlikte daha birçok uluslararası ödülün sahibi olan müze ülkemizde UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınan ilk Sağlık Merkezi ve Üniversite Müzesi olma özelliğini taşıyor.

TEMELİ II.BAYEZİD TARAFINDAN ATILMIŞ

Tunca Nehri kıyısında yer alan Külliye, Fatih Sultan Mehmed’in oğlu Sultan II. Bayezid tarafından yaptırılmış. Sultan II. Bayezid, Akkirman seferi hazırlıkları için Edirne’ye geldiğinde, şehrin ileri gelenlerinden ve halktan gelen talep üzerine Edirne’ye içinde darüşşifanın da olacağı büyük bir külliye yapılmasını emreder ve 1484 yılında bizzat Sultan II. Bayezid tarafından temeli atılan eser 1488 yılında hizmete açılır.

Külliye altısı bugün ayakta olmak üzere on bir yapıdan oluşmaktadır. Cami, darüşşifa, medrese, tabhane, imaret ve köprü ayakta olan, hamam, muvakkithane, sıbyan mektebi, mehterhane, değirmen ise günümüze ulaşmayan bölümleridir. Sağlık, sosyal, eğitim ve dini kurumları ile uzun yıllar Edirne şehrine hizmet vermiş, Osmanlı’nın en önemli kurumlarından olan Sultan II. Bayezid Külliyesi, tarihsel süreç içerisinde farklı amaçlarla kullanılmış. Trakya Üniversitesi’ne 1984 yılında devri ile Müze olarak kullanılması planlanan tarihi yapı içerisinde Darüşşifa bölümü 1997 yılında, Medrese bölümü ise 2008 yılında ziyaretçilerini ağırlamaya başlamış.

BÜTÜNCÜL TIP ANLAYIŞI UYGULANMIŞ

Bir sağlık ve eğitim kompleksi olan Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi, aynı zamanda sosyal devlet anlayışının da en belirgin göstergesi. Bugün müze olarak ziyaretçilerini ağırlayan Darüşşifa ve Medrese bölümünün yanı sıra İmaret kısmı ile de Külliye tarihsel bir önem arz ediyor.

İmaret, daha önce Edirne’de bulunan 8 imaretin en sonuncusu olduğu için “Yeni İmaret” olarak da anılıyor. İmaret bölümü iki bloktan oluşuyor ve bu blokların içinde birbirinin içine geçme geniş salonlar, bölmeler, ocak ve fırınlar bulunuyor. Mutfak, fodlahane, mumhane, helvahane, kiler, depo ve ahır gibi bölümlerden oluşuyor. Bu bölümlerde her gün iki öğün yemek pişirilir, külliye personeli ve fakir fukara buradan ücretsiz olarak faydalanırdı.

Tıp ilminin alternatifsiz olarak bütün olduğunu bilen, insanın ruh ve beden sağlığını bütüncül olarak ele alan, beslenmenin sağlıklı yaşamla doğrudan alakalı olduğunu 550 yıl öncesinde keşfeden ecdadımız; Sultan II. Bayezid Külliyesi’nde, yemek yemeyi karın doyurma aracı olmaktan çıkararak imarethanesinde, hastalara uygun yemekler sunmuş. Hastalara ve hasta yakınlarına özel olarak hazırlanan yemekler aynı zamanda sosyal devlet anlayışına uygun olarak fakirlere hizmet veren aşevi misyonunu da üstlenmiş. Hatta sadece insanlar değil, Evliyaullah’tan Aşçı Yahya Baba kıssasında olduğu gibi, Tunca nehrindeki balıklar da bu yemeklerden nasiplenmiş.