GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com
Gazze'de öldürülen çocuk sayısı 8 binin üzerinde. "Çocukların savaşın bir tarafı olarak kabulü, onların bir savaş zayiatı olarak görülmesi dünya tarihi itibariyle sahip olunan bütün insani birikimlerin heba edilmesi anlamına gelir. Biz bu çocukların şehit edildiğini biliyoruz." diyen Çevirmen Ayçin Kantoğlu, Rim'in doğum günü olan 23 Aralık'ın Dünya Şehit Çocuklar Günü ilan edilmesi çağrısında bulundu. Dedesinin 'gözlerinin içini öperek' vedalaştığı görüntülerle zihnimize kazınan Rim, Gazze'de katledilen bebeklerin ve çocukların da sembolü hâline geldi. 23 Aralık'ta herkesi hem sosyal medyada hem de şehir meydanlarında şehit edilen çocuklar için eylemler yapmaya davet eden Kantoğlu ile Gazze'ye dair İslam Düşünce Enstitüsü'nde yaptığı konuşmadan başlayarak soykırımın insanlık üzerine etkisi ve Dünya Rim Günü üzerine söyleştik.
Gazze dışında her yer işgal altında cümleniz çok etki uyandırdı. İlk kez mi bu kadar güçlü hissettik bu işgali?
Bunun aslında söylenmemiş bir cümle olmadığını gelen mesajlarda yazanlar oldu. Demek ki benzer duyguları paylaşan birden fazla insanız. Nasıl bu kadar etkili hale geldi diye ben de düşüyorum o tarihten beri. İki tespitim var. Bunlardan biri sanıyorum bir eşref saatine denk geldik. Ama ikinci bir hususiyet konuşmada kullanılan Türkçe'nin dinleyenler tarafından arı duru olarak tabir edilmesi. Doğru vurgularla kullanılan, lafın fazlasına tevessül etmeyen bir Türkçe'nin tesiri demek de mümkün.
Ülkemizde Gazze konusunda derin bir sessizlik içinde olanlar var. Çocuklar, bebekler hedef alınırken Gazze'de olup bitenler görmezden gelinebilir mi?
Ama ile cümle kurmanıza imkân vermeyecek oranda bütün insanların üzerinde birleşebileceği bir çocuğun hayatı itibariyle bu davayı sahiplenmek, orada durabilmek gerekiyor. Çünkü bu masumiyet sizi bir hataya sürüklemez. Bu bir ideoloji ya da tarafgirlik değil, bir referansı yok bu manada. Dindar olsun olmasın, ırkı, dili ne olursa olsun, yaşı kaç olursa olsun, içtimai pozisyonu ne olursa olsun herkes o çocukları savunma noktasında yan yana durabilir. Bu bakımdan işaret ettiğim konu herhangi bir siyasi, ideolojik, dini bir saikle meseleyi ele alış değil gayet insanî bir duruştur.
Dünya ölçeğinde insanlar Gazze'deki soykırımla ilgili seslerini çıkartıyor. Ancak verilen tepkiler perdelenmeye çalışılıyor. Akademiyi, sanat dünyasını ve aslında topyekûn dünyayı İsrail'in esaretinden kurtarmak mümkün mü? Bir yol bulunur mu?
Gözlemim bulunduğu yönünde. Tabi ne kadar sürede yeni, alternatif sisteme tevdi olur onu bu günden söylemem zor. Çünkü karşımızdaki güç bütün bağlantılarını, tabiri caizse hücrelerini bütün dünyaya sirayet ettirmiş. Akademik camiada da anlı şanlı üniversitelerin rektörlerini, yönetici kademelerini istifaya zorlamak, Siyonizm karşıtı olmayı Yahudi karşıtı olmaya eşitlemek gibi son derece güçlü bir baskı oluşturdular. Bu stratejiyi başından beri görüyoruz. İsrail Hamas'ı IŞİD'e IŞİD'i de Filistin halkına eşitledi. Filistin'i terörist ilan etmek onları katletmek için oluşturdukları bir strateji. Bunu çeşitli kademedeki destekçileri, işbirlikçileri tarafından terennüm ettiler. Benzeri bir süreci akademi özelinde antisiyonizm eşittir antisemitizm savı olarak deklare ediyorlar. Tabii orada da aklı başında, vicdan sahibi, işinin ehli, insanlığın temel değerlerine iman eden, bir takım sistemlerin var olduğu zannıyla bugüne kadar kendi varlığını gerçekleştirebilmiş kimseler var. BM'nin çaresizliği, UNICEF'teki çocuk haklarının hiçbir koşulda Filistin'de işletilemeyişi ve karşı taraftaki bu organize, örgütlü kötülüğün çocukları kendisine bir taraf olarak seçip bunu deklare etmesi ve onları düşman ilan edip katlini vacip görmesi bütün bunları üst üste koyduğunuz zaman esasen batıda büyük bir sistem sancısı, sistemin işlemeyişine dair insanların yaşadığı şok sözkonusu. Çünkü oy verdiği o grupların kendisine daha önce satmış oldukları bu sistem fikrinin içinin boş olduğu bu süreçte ortaya çıktı. Bunun insanlar üzerinde travmatik bir etkisi oldu.
Bu sistem insanları yönetmek üzere egemenler tarafından istismara uğruyor. BM'nin kurulması, Cenevre Esir Sözleşmesi'nin, Savaş Hukuku'nun belirlenmesi bir sebep üzerine hasıl edilmiş işler. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı kıyametvari felaketlerin yaşandığı süreçler. Bunun üzerine insanlık bir daha benzeri bir sahne ile sınanmasın diye milletler, devletler bir araya geliyor. Ama görülen o ki bütün bu kurumlar ölü doğum şeklinde tezahür ettirilmiş.
O haklar sadece bazı insanlar için geçerli...
Evet, o zaman bunun tanımının yapılması lâzım. 10 Aralık Dünya İnsan Hakları günüydü. İnsan bir düşünüyor bu nedir diye. Bugün İsrail-Filistin arasında bir savaş mı sürüyor? Bu gördüğümüz çok açık bir soykırım ve insanların bu konuda sessiz kalmalarını, kabullenmelerini sağlamak üzere bir oyun kuruluyor. Ama bunu kabul etmek mecburiyetinde değiliz. Biz zaten batının bu kurumlarının ve amentüsü haline gelen evrensel hukuk normlarının bizleri kapsamadığını biliyoruz. Bu konuda Bosna'da, Irak, Suriye ve Afganistan'da tecrübelerimiz var. 100 yıldır Filistin'de var. Bir toplumun derilerine, organlarına varana kadar 100 yıldır yağmalandığına şahidiz. Artık bir vesileyle bu küstah şiddet bütün bayraklarını çekmiştir. Bütün dünyaya bir gözdağı ve had bildirme, kendisini en güçlü ilan etmek gibi bu olayın çeşitli boyutları var. Burada bir de Amerika'nın rolü var. Bugüne kadar Batı kaynaklı medeniyet tasviri ile varılan noktada elde edilen kazanımların insanlığa en ufak bir faydasının olmadığı, bir adalet tesis edilemediği ortada. Aksine vahşi kapitalizmin, sömürgeci bir anlayışın, işgalci bir fikriyatın bırakın yetişkinleri, çocukların bile yaşam hakkını tesis edemediği gibi bir vakıa ile bizi yüz yüze getirdi. Bunda bir hayır vardır. Orada şehit edilen bir avuç mücahit, şehit edilen babalar, anneler, çocuklar, yaşlılar ve onların mübarek kanları dünyanın üzerine örtülmüş olan bu aldatıcı süreci söküp atıyor. Olan bundan ibaret.
Yaser Arafat'ın BM'de yaptığı konuşmada "Savaş Filistin'de patlak verir ve barış Filistin'den başlar" diyordu. Acaba tüm bu değişim gerçek ve kalıcı bir barış getirir mi?
Kanaatim odur ki artık yönetenler ve yönetilenler arasında bugüne kadar tahakkuk ettirilmiş, kurulmuş sistemler çatırdamıştır. Yönetilenler karşı karşıya bırakıldıkları bu korkunç vahşetle alakalı bir şerh koymuşlardır. "Bizim paramızla, bizim vergimizle sen bu vahşeti finalse edemezsin." Çünkü İsrail sadece Filistin'i bombalamıyor, batının iman ettiği bütün sistemleri bombalıyor. Bunların tezahürleri ve sonuçları olur. Ya bu işler hesap edilmiş işlerdir, bu işlere tevessül edenler tarafından ya bu bilinçli olarak yapılıyor, bir sistematiği, bir hesabı vardır. Ama şunu unutmamak lâzım hakikatin de Hakkın da bir hesabı vardır. Dolayısıyla biz bunlarla hemhal olup bir yere doğru evrileceğiz. Ama hali hazırda Avrupa ve ABD'nin önünde en azından halkları itibarıyla bir alternatif yoktur. Mevcut sistemin BM ve UNICEF üzerinden, Cenevre Sözleşmesi üzerinden yürütmek gayesi ile insanlar o konulardaki faaliyetlerini, baskılarını, taleplerini arttıracak. Ama bunun sonrasında Filistin'de başlayan ve adeta bir tohum gibi orada insanların bir ölüp dünyada bin doğduğu çok enteresan bir sürece şahitlik ediyoruz. İslamofobi'yi kökünden sarsacak bir takım enstantanelere kameralar, videolar vasıtasıyla hepimiz muttali oluyoruz. Rim kızımız ve dedesinin vedalaşması, o beyefendinin bir fotoğrafı bu hadiseden önce bir yerde paylaşılsa 11 Eylül çağrışımı ile IŞID'cı diyecektik. Bunlar hakikatin tevafuklarıdır, bunlara tesadüf denemez. İslamofobi'yi kıracak, değiştirecek birçok video izliyorum. İnsanlar diyorlar ki "Biz kardeşiz, Filistin'deki kardeşlerimiz vazgeçmediği sürece biz onlardan vazgeçmeyeceğiz ve bizi yönetenleri değiştireceğiz." Bunlar çok radikal söylemler. Uzun bir süredir dünya bunlara şahit olmamıştı. Bu itibarla bir devrimsel sürece doğru sürükleniyoruz.
İLGİNÇ OLAN BUNUN MÜSLÜMAN ÜLKELERDEN DEĞİL BATIDAN GELMESİ...
Müslüman ülkelerin dünyanın geri kalanıyla kıyas edildiğinde gösterdiği tepkiler maalesef arzu edilen o kardeşliği tahakkuk ettirecek seviyede güçlü değil. Bu, şunu gösteriyor ki İslam doğduğu topraklardan havalanıp küreselleşiyor. İnsan haysiyeti üzerine ineceği insanları çok acıdır ama burada şehit edilen insanlar üzerinden devşiriyor. Biz Müslüman dünya olarak İsrail ile olan ilişkileri bir kör makasla budayabilmiş değiliz. Bir vatandaş, bir anne, inanmış bir insan ve bu vatanın bir evladı olarak bütün beklentim İsrail'in yalnızlaştırılması, sorumluların takip edilmesi, oradaki onurlu halkın hakkının üst düzeyde savunulması. Bunun kolay bir şey olmadığının da farkındayım. Neticede vatandaş olarak bizim sırtımızda bir yumurta küfemiz yok. Ama razı olacağımız ve olmayacağımız durumlar olduğu muhakkaktır.
23 Aralık Rim Günü ve Dünya Şehit Çocuklar Günü'ne gelirsek...
Bir takipçimiz böyle bir tavsiyede bulundu. Bizim de çok hoşumuza gitti. Rim çok etkileyici bir sahne ile bu dünyaya veda etti. Dedesinin onu kucağına alışı, oradaki şefkat, Rim'in masumiyeti, dede-torun arasındaki o hususi bağ. Bunlara bakıp da etkilenmeyen, üzüntü duymayan insanın bu dünyada üzüntü duyabileceği bir hâl ve hadise herhalde kalmamıştır. Bir insan buna ağlamazsa başka neye ağlar bunu oturup düşünmek lâzım. Onların hayatına kast edenler çocuklarımızın ikincil bir zayiat olduğunu iddia ediyor. Çocukların savaşın bir tarafı ve savaş zayiatı olarak görülmesi dünya tarihi itibariyle sahip olunan bütün insani birikimlerin heba edilmesi anlamına gelir. Biz bu çocukların şehit edildiğini biliyoruz.
Dolayısıyla 23 Aralık Rim Günü, Dünya Şehit Çocuklar Günü ilan edilsin istiyoruz. Dedesi Rim'le doğum günlerini 23 Aralık'ta bir arada kutladıklarını ama bundan sonra bunu kutlamanın mümkün olmayacağını ifade etmişti. Rim'in sembolize ettiği hunharca katledilen çocukların bir kıymetinin olduğunu bütün dünyaya haykırmak adına sosyal medyada paylaşmak üzere iki tane etiket belirledik. Biri Şehit Çocuklar Günü, ikincisi de 23Rim2023. Bunun İngilizce, İtalyanca versiyonlarını çıkardık. Herkesin elindeki imkânlar ölçüsünde kreatif çalışmalarla katılabileceği bir hatırlatma. Elinden hiçbir şey gelmeyen üzerine Rim yazıp bir mendil işleyebilir, bir kişi şiir okuyabilir, bir başkası şarkı söyleyebilir. Dijital ortamda bir fotoğraf, bir resim paylaşabilir. Bazı platformlardaki sınırlamalar bizi engellemez ise o tarihte bir de sanal meydanda oda açıp yurt dışından insanları davet edeceğiz.