Drakula'nın izinde Transilvanya'ya yolculuk

UYGAR TAYLAN
uygartaylan@gmail.com

Kitap okumak hayal etme eylemini gerektirir. Günümüzde televizyon ve internetin ele geçirdiği zihinlerimizle kitap okumak iyice zor hale geldi. İşte tam bu noktada Pronto Tour’un başlattığı ‘Yazarlarla Kitap Turu’ kapsamında Gülşah Elikbank’ın gizemli kitabı ‘Yalancılar ve Sevgililer’le Transilvanya’ya doğru Drakula’nın izine düşüyoruz.

Her ne kadar bize hayal ürünü gibi gelse de tarihin en eli kanlı ismi Kont Drakula diğer adıyla Kazıklı Voyvoda bir masal kahramanı değil, gerçek. ‘Ormanların ötesindeki yer’ anlamına gelen Drakula’nın memleketi Transilvanya, bugünün Romanya’sının kuzey batısında bulunuyor. İstanbul’dan bir saatlik kısa bir uçuşla önce Bükreş’e geliyoruz. Daha sonra birbirinden büyük ağaçların olduğu ormanı yaran yollardan geçiyoruz. Güney Karpatlar’la çevirili Transilvanya’ya varmak için ilk durağımız Braşov. Transilvanya bölgesi Bükreş’e göre oldukça yeşil bir doğaya sahip. Bol oksijenli, insanı kurduğu sabah alarmından önce uyandıran türden. Tabii Transilvanya’da ilk göze çarpan yemyeşil bir doğanın arasından parıldayan mücevher gibi şatoları oluyor. 

KONT DRAKULA’NIN YUVASI
Romanya’da gezerken ister istemez her detayda Drakula’ya ait bir iz bulmayı umuyorsunuz. Bran Kalesi, Kara Kilise, Peleş Kalesi, Poenari Şatosu Romanya’nın önemli turizm noktalarından. Drakula’nın şatosu olarak bilinen Braşov’daki Bran kalesi,  her gün yüzlerce turist ağırlıyor. Drakula turizminin hayat verdiği bölgede ahşap el yapımı ürkütücü maske satıcıları hatta küçük bir korku tüneli dahi bulunuyor. Drakula’nın izinde önce tepedeki kaleye giden uzun yokuşu tırmanıyoruz. Bran Kalesi’ne adım attığınızda ayağınızın altında gıcırdayan ahşap zemin bile kolayca moda girmenizi sağlıyor. Daracık tünellerden geçip kalenin bir odasından başka bir odasına geçiyorsunuz. Aslında kale Romanya krallığına ait. Film endüstrisinin popülerleştirdiği, hikayesini Kazıklı Voyvoda’dan alan Kont Drakula’nın yuvası haline gelmiş. Yani içinde Drakula’ya ait işkence aletleri bekleyen ziyaretçileri pek tatmin edecek unsurlara sahip değil. Fakat kalenin sivri kuleleri,çatısındaki pul pul kırmızı tuğlalarıyla kendinizi Ortaçağ’da hissediyorsunuz. Bir de işin içine Gülşah Elikbank’ın Bran Kalesi’nde Drakula’nın esrar perdesini araladığı kitap okumaları girince kitabın sayfalarıyla birlikte zamanda yola çıkıyor, Drakula’nın hikâyesini yerinde hayal ediyorsunuz.
FATİH‘İN KAN KARDEŞİ
Drakula ismini babasının bağlı olduğu Dragon (Ejderha) tarikatından almış. Baba II. Vlad Dracul’un oğlu anlamına gelen Drakula yani III. Vlad Tepeş, Eflak çıkartmaları sırasında yenik düşen babası tarafından kardeşi Radu’yla birlike Osmanlıya rehin verilir.  Antlaşmaya göre Osmanlıya yapılacak herhangi bir ihanet durumunda rehin alınan prenslerinin kafaları kesilir. Rehin alınan bu prensler Şehzadelerle aynı eğitimi alıp aynı imkanlara sahip olsalar da kellelerinin başına gelebileceklerin endişesi içinde yaşarlar. Vlad Tepeş (Drakula) ve Fatih Sultan Mehmet aynı eğitimleri alıp üstüne üstlük iki yakın arkadaş olurlar. Hatta kimi tarihçilere göre kan kardeş oldukları bile rivayet ediliyor. Vlad Tepeş, İstanbul saraylarında beylik şehzadeleriyle birlikte aldığı eğitimini tamamladıktan sonra Osmanlı tarafından serbest bırakılıp Eflak Beyliğinin başına geçirilir. 1456’da Voyvoda (Baş Komutan) olur, işte asıl kanlı hikaye o zaman başlar...
VOYVODA’NIN KANLI HİKÂYESİ
III. Vlad Eflak Beyliği’nin başına geçtikten tam 3 yıl sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun gücünü ve bağlarını resmen reddetmiş, vergi ödemeyi kesmiş. Rivayete göre önce hırsızlar ve dilencileri davet ettiği taht odasında bir akşam yemeği verip tıka basa yemek yemelerini sağlar. Sonra onları kapattığı odada diri diri yakar. Korku ve kan dolu ünü kulaktan kulağa yayılmaya başlamış olur. Rivayete göre sokağa elmas bırakılır kimse elini sürmeye cesaret edemezmiş. 1459’da Macaristan’la ittifak yapıp Osmanlı’ya başkaldıran Vlad Tepeş, Tuna Nehri’ni geçip on binlerce Sırp, Bulgar ve Türk’ü kazığa geçirip bölgede büyük bir kaosa sebep olur. Vlad’ın kanlı eylemleri, dönemin hükümdarı, Fatih Sultan Mehmet’in kulağına gelir. Fatih önceleri eski dostunun yaptıklarına inanmak istemez ama yine de Eflak’ta olan biteni araştırmak için bir ekip gönderir. Fakat Voyvoda Fatih Sultan Mehmet’in elçilerini bile kazığı oturtur. Duyduklarından deliye dönen Fatih Sultan Mehmet harekete geçer. III. Vlad’ın gerçekleştirdiği katliamlar karşısında Fatih Sulan Mehmet komutasında Osmanlı Orduları Eflak’a kadar gelirler. Fatih’in geleceğini duyan Vlad Tepeş, Osmanlı ordularının ilerleyeceği yol boyunca yiyecek bulamamaları için hayvan ve bitkileri zehirler. Kazığa geçirerek öldürdüğü insanların leşlerinden oluşan ormandan geçen Osmanlı askerleri gördükleri karşısında akıllarını oynatır. Bulaşıcı hastalığa sahip azılı mahkumların Osmanlı askerlerinin arasına karışmalarını sağlar. Böylelikle yüzlerce asker yolda telef olur. Kendine itaat etmeyenleri kazığa geçirtip günlerce yerel halkın gözü önünde sergileyen Vlad Tepeş bundan böyle Kazıklı Voyvoda unvanını alır.  1462 yılında uzun süren bir kuşatma başlar. Fatih İstanbul’un güvenliğini tehlikeye atacak kadar uzun süre balkanlarda kalmıştır. Vlad’ın ordusu Osmanlı İmparatorluğuna yenilmesinden sonra Eflak tekrar Osmanlının yönetimi altına girmiştir. Kralın emriyle Macaristan III. Vlad’ı esir almıştır. Rivayete göre Voyvoda esir düştüğü günler zindanda yaşarken bile etrafta bulduğu tahta parçalarını yontup sivrilterek fareleri böcekleri kazığa geçirirmiş. Uzun yıllar Macaristan’da esir kalan Vlad 1476’da Macar Kralı Matiei ve Moldova Prensi Stefan’ın yardımıyla güçlenen Voyvoda aklından çıkaramadığı Eflak’a dönüp tekrar bağımsızlığını ilan etmiş. Yaklaşık 300 kişiden oluşan ordusunu hazırlayarak Osmanlı İmparatorluğuna savaş ilan eder. Voyvoda savaş sırasında kılık değiştirip muhteşem derecedeki Türkçesiyle Osmanlı askerlerinin arasında karışırmış. Transilvanya ormanlarında ki son çatışmasında Osmanlı Güçleri tarafından sıkıştırılıp öldürülen Kazıklı Voyvodanın kesilen başı Fatih tarafından İstanbul meydanlarında gezdirilir. Ejderha tarikatına bağlı Drakula’nın ölümsüzlüğüyle ilgili dolaşan efsanelerin ardından 1931 yılında açılmasına karar verilen mezarından hayvan kemikleri çıkmış.

KORKU EDEBİYATININ KAHRAMANI
Kazıklı Voyvoda’nın elinden kurtulmayı başaran Alman keşişlerin anlattığı ‘Drakula Dehşet Öyküleri’ Drakula’yı ölmeden korku edebiyatının kahramanlarından biri haline getirir. Transilvanya’dan Kazıklı Voyvoda’nın kazığa geçirdiği kurbanlarını sofrada yemek yerken izlediği, akan kanlarını kadehlere doldurtup içtiği söylentileri yayılmaya başlamış. İşte kitaplara, filmlere ilham veren masalsı vampir hikayeleri de bu şekilde başlamış. 19. yüzyıl başlarında Balkan ülkelerine gelip folklor araştırmalar yapan yazar Bram Stoker, Dracula’yı asırlık uykusundan uyandırıp onu ünlü romanı ‘Dracula’yla korku edebiyatının en önemli karakteri haline getirmiştir. Holywood’un da devreye girmesiyle Kont Dracula birçok filme konu olmuştur. Kanlı tarihiyle anılan Vlad Tepeş yani Dracula bugün hala Romenler tarafından kahraman olarak görülmektedir. Gülşah Elikbank’ın ‘Yalancılar ve Sevgililer’ kitabında da dediği gibi “Her kahraman başka diyarın canavarı olabilir”.