Doğanın koruyucu melekleri: Korkuluklar

Eserlerinde metafor olarak korkulukları kullanan ve çalışmalarıyla adeta bir masal dünyası inşa eden ressam Ressam Merih Yıldız, Yeryüzünün Şarkısı/Eutopia sergisini sanatseverlerle buluşturdu. Korkulukları doğanın koruyucu melekleri olarak gören Yıldız, ''Amacım insanların yüzünde tebessüm oluşturup onlara iyilik ve güzelliklerle dolu bir dünyanın kapılarını açmak'' diyor.

MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr

Ressam Merih Yıldız'ın izleyicileri masalsı bir yolculuğa çıkardığı, Yeryüzünün Şarkısı/Eutopia sergisi Galeri Diani'de açıldı. İsmini Mahler'in doğanın gücünü konu aldığı Yeryüzünün Şarkısı adlı senfonisinden alıyor Yıldız'ın sergisi. 'Güzel yer' anlamına gelen Eutopia'dan ilham alan sergi, 2 Mart'a kadar görülebilecek. Fantastik ve çok renkli bir dünya ile karşılaşacağınız sergide sanatçının kullandığı nesneler ve korkuluk formları, tahrip edilen doğayı korumaya yönelik metafor araçları olarak öne çıkıyor.

İZLEYİCİ KAYBETTİĞİ KENDİSİYLE BULUŞACAK

"Yeryüzünün Şarkısı/Eutopia sergisi ile öz benliğimizde gizlenen veya saklı kalan eksik parçaları geri kazandırarak iyilik ve güzelliklerle dolu dünyamıza ilişkin kapıyı sonuna kadar açmak istedim. Bu açılan kapı sayesinde artık izleyici, tanıdık gelen görüntü, hikaye ve kurgularla kendisini resme dahil edebilecek, en sevdiği kaybolmuş bir çocukluk oyuncağını bulmuş kadar kendine ait 'öznel iyi ve güzele' ulaşabilecek. Başka bir deyişle bu sergi, izleyicinin kendisiyle buluşmasıdır." diyen Yıldız ile sergiyi gezdik.

Çocukluğundan itibaren resim yapan ve 2003 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü'nden mezun olan Yıldız, oldukça hayalperest bir dünyası olduğundan bahsediyor. İnsanın doğa ile ilişkisine uzun zamandır kafa yorduğunu ve bu durumun eserlerine yansıdığını anlatan Yıldız sözlerine şöyle devam etti: "İlk zamanlar fovizm ve ekspresyonizme yönelik kent resimleri yapardım. Ancak kentlerin betonlaşması kent ve insan ilişkisinden beni uzaklaştırdı ve doğaya özlem duymaya başladım. Bundan on yıl önce göç adlı bir resim çalışması yaptım. Burada geri planda şantiyeler ve ön tarafta korkuluklar vardı. Aslında bu bir korkulukların göçü idi. Doğadan uzaklaşan insan... Çünkü bir yerde korkuluk yoksa beton var demektir. Burada metoforik bir anlatımla kullandım korkulukları. Sonra doğa üzerine çalışmaya başladım ve korkuluk fikrini hâlâ eserlerimde kullanırım. Temelde çıkış noktam insanların doğadan uzaklaşması oldu. Eserlerimde korkuluklar doğanın koruyucu meleği olarak ortaya çıkıyor. Yaptığım her korkuluk doğayı koruma dürtüsü olan herkes aslında. O yüzden kendi içimizdeki doğanın koruyucu meleklerini açığa çıkarmayı istiyorum. Önceki eserlerimde standart korkuluklar kullanırken burada biraz daha soyut çalıştım."

ÇOK HAYALPEREST BİR İNSANIM

Sergide yer alan 33 eser bu sergi için hazırlanmış ve son bir yılda üretilmiş. Sergiye neden Yeryüzünün Şarkısı/Eutopiaismini koyduğunu soruyorum. Şöyle cevap verdi: "Sergi için çalışırken sadece klasik müzik dinledim. Özellikle Mahler'in Yeryüzü Şarkısı adlı senfonisi beni çok etkiledi ve sürekli çalışırken dinlemeye devam ettim. Kendimle özdeşleştirdim. Ondan ilham alarak da ürettiğim için bu ismi koydum. Doğayı biraz dinlemeye başlayınca o melodiyi duyuyorsun zaten. Rüzgârın esintisi, kuşun sesi, derenin akışı... Renklerde, fırça darbelerinde yeryüzünün şarkısını insanlar duysun istedim. Doğada her şey titreşimdir. Ve bu titreşimlerin frekansları bizimle uyumlu olduğunda mutlu hissederiz. Ben de insanlarla uyumlu frekansı yakalamaya çalıştım. Yeryüzünün Şarkısı işte burada ortaya çıkıyor. Hepsinin tatlı bir sesi var. Bir de serginin Eutopia kısmı var. Bir Alman filozofun kullandığı bir terim bu. Olmayan yere karşılık olan güzel yer anlamına geliyor. Bu yüzden ütopya değil de Eutopia kavramını tercih ettim. Masal dünyasında dolayısıyla çocukların hayallerinde böyle yerler var. Aslında herkesin dünyasında var ama kaybettik sanki bunu. Çok hayalperest biriyim. Buna uzun zamandır kafa yoruyorum; özüme dönmeye, yeniden hatırlamaya ve hatırlatmaya başladım. İnsan artık kendine yabancılaşıyor. Bu eserlerin protest bir tarafı da var."

Sergi salonuna gelen herkeste tebessüm, huzur ve mutluluk oluşturmak istediğini belirten sanatçı, "Ziyaretçiler kendi içsel yolculuklarında bu resimler olduğu için aslında eserle bağ kuruyor. Bir nevi yüzleşiyor kendisiyle. Tuvalde zihinsel bir mücadele var, boyutu ne olursa olsun. Renkten biçime ve kullandığım sembollere kadar küçük detaylar ve bir kurgu karşınıza çıkıyor." şeklinde konuştu.

Eserler teknoloji üzerine de düşünmeye davet ediyor izleyenleri. Uçan gemiler, uçan adalar ve bazı mekanik unsurlar dikkat çekiyor kimi eserlerde. "Teknoloji ile insanın gelişimi aynı hızla ilerlemiyor. Yapay zeka teknolojisi kulağa korkutucu geliyor ama benim buradaki çalışmalarım yapay zekanın daha insancıl tarafından yola çıkarak yapılmış hâli." diyen Yıldız, bundan sonraki çalışmalarında fantastik kurguların, daha fütüristik işlerin geleceğini söyleyerek bu serginin ikincisini açma planı olduğundan bahsetti.

KÜÇÜKKEN İZLEDİĞİM ÇİZGİ FİLMLER ESERLERİME YANSIYOR

Çoğu eserinde yağlı boya kullanmış Yıldız. "Kimi resimde karakalem, çini mürekkebi, pastel boya da var. Farklı malzemeler kullanmayı seviyorum çünkü hepsinin kendi doğası var. Bu doğa ile benim yarattığım doğanın uyumunu merak ederim." diyen Yıldız çalışmalarının nasıl ortaya çıktığını ise şöyle anlatıyor: "Bazen bir tablo karşısında 2 saat otururum, hiçbir şey gelmez. Kalkar giderim. Bazen de aklımda hiçbir şey olmadığı için boyaları döker yapmaya başlarım gözüme hoş göründüğü bir yerde bırakır yarın gelir tekrar devam ederim. Ve hiç hesap etmediğim şeyler ortaya çıkar. Genelde aklımda bir şey varken tuvalin karşısına geçerim. Yolda giderken, yatağıma yattığımda aklıma bir sürü kurgu ve karakter gelir. Eskiden izlediğim çizgi filmler, animasyonlar bile renklerime, biçimlerime yansıyor."