GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com
İsrail'in Filistin topraklarında 75 yılı aşkın bir zamandır sürdürdüğü işgal, katliam ve soykırımlar 7 Ekim'den bu yana şiddetini artırarak devam ediyor. On yıllardır işgal, sürgün, zorbalık ve insan hakları ihlalleri ile Filistinlileri yersiz yurtsuz bırakma politikası güden İsrail'e karşı varolma savaşı veren bu onurlu halka tüm dünyanın desteği ise çığ gibi büyüyor. En doğudan en batıya bütün vicdan sahipleri küresel intifada için harekete geçti. Bu farkındalığın oluşmasında kuşkusuz hedef alınan masumların birer rakamdan ibaret olmadıklarını gösteren hikâyelerinin bilinmesi, işgalci İsrail'in sistematik işkencelerinin edebiyat, şiir, sinema ve son yıllarda sosyal medya eliyle daha görünür hale gelmesi çok etkili oldu. Aileleri, arkadaşları, toprakları, büyüdükleri sokaklar, okulları, hastaneleri, derme çatma çadırları bile en gelişmiş teknolojilerle hedef alınan Gazze halkının bu direniş ruhunu canlı tutan ise sarsılmaz imanları.
Direnişin en önemli aktörlerinden biri de Hamas'ın askerî kanadı İzzeddin Kassam Tugayları. Tüm dünyanın merak ettiği Filistin'in kurtuluş mücadelesinde adeta tarih yazan bu yapı ve mensupları hakkında çok fazla bilgiye sahip değiliz. Ancak yakın zamanda Vahdettin İnce tarafından Filistin'in Bilinmeyen Hikâyesi üst başlığı ile Türkçe'ye çevrilen Diken ve Karanfil İsrail'in korkulu rüyası olan Kassam Tugayları liderlerinden Yahya İbrahim Sinvar'ın kaleminden direnişin yakın tarihini okurla paylaşıyor.
NEKBE'DEN GAZZE'YE BİR DİRENİŞ HİKÂYESİ
İşgal devletinin üst düzey yetkilileri tarafından Aksâ Tufanı adlı operasyonun planlayıcısı olarak görülen Sinvar'ın 1988 yılında başlayıp 2011'e kadar devam eden mahkûmiyet yıllarında yazdığı eser içerden bir gözle kendi vatanında parya haline getirilmeye çalışılan bir halkın varolma mücadelesini ateşin düştüğü yerden anlatıyor. Edebî bir kaygı gütmeksizin ama roman formatında yazılan Diken ve Karanfil'in başkahramanı ve aynı zamanda anlatıcısı olan Ahmed'in hayatı ile Sinvar'ın biyografisi arasında epeyce benzerlik bulunuyor. Aslında bu benzerlik sadece Sinvar ile sınırlı değil. Kitabın başkahramanı Ahmed'in yaşadıkları 1960'lı yılların başlarında doğan ve aileleri Nekbe sırasında köylerinden, kasabalarından sürülen, Gazze ve Batı Şeria ile Lübnan, Ürdün ve Suriye gibi komşu ülkelerdeki mülteci kamplarına yerleştirilen bir neslin yaşadıklarının özeti.
Eserin önsözünde "Bu kitap gerçeklere dayanıyor olsa da anlatılanlar ne yalnızca benim ne de belli bir şahsın hikâyesidir. Her Filistinlinin şu ya da bu şekilde metinde geçen olaylarla bir bağı vardır. Bu eserdeki hayal gücü, sadece bir romanın gerektirdiği şartları sağlamak için, belli başlı kişiler etrafında şekilleniyor. Geriye kalan her şey, gerçek vakalardan izler taşıyor. Anlattıklarımın hepsini ya bizzat yaşadım ya da onlarca yıldır sevgili Filistin topraklarında bunları bire bir yaşayanların ağzından dinledim." diyen Sinvar 1962'de Gazze'deki Han Yunus Mülteci Kampı'nda doğdu. Ailesi 1948 yılındaki Nekbe / Büyük Felâket sırasında Askalan'dan Han Yunus'a göç etmişti. İlk ve orta öğrenimine mülteci kampındaki okullarda devam etti, yüksek tahsilini ise Gazze'deki İslâm Üniversitesi'nin Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde tamamladı. Üniversite yıllarından itibaren direniş hareketinin içinde yer alan Sinvar, işgal zindanlarında çeyrek asırlık bir tutsaklık ve eziyete maruz kaldıktan sonra, 2006'da HAMAS tarafından rehin alınan İsrailli asker Gilad Şalit'in salıverilmesi karşılığında, kendisinin de aralarında olduğu birçok Filistinli mahkûmun serbest bırakılmasını öngören esir takası anlaşmasıyla 2011'de özgürlüğüne kavuştu.
İŞGALİN YAKIN TARİHİ
Gazze Şeridi'ndeki Şati Mülteci Kampı'nda yaşayan romanın başkahramanı Ahmed'in dünyayla ilgili farkındalığı, Filistinlilerin Nekse / Toprak Kaybetme Günü ifadesiyle andığı 1967 Haziranındaki Altı Gün Savaşı'nda oluşuyor. Ardından yazar, 1970'te vuku bulan Kara Eylül Olayları'ndan başlayarak 1973 güzündeki Yom Kippur Savaşı'na kadarki süreçte Filistin davasıyla ilgili gelişmeleri, dönüşümleri, dikkat çeken kilometre taşlarını kronolojik olarak aktarıyor okura. Kitapta Lübnan iç savaşı, İsrail'in Lübnan'ı işgali, Sabra ve Şatilla katliamları, Mısır Devlet Başkanı Muhammed Enver Sedat'ın İsrail ziyaretinin fitilini ateşlediği Birinci İntifada (1987-1993), Oslo Antlaşmaları (1993), işgal devletinin eski başbakanlarından İzak Rabin'in öldürülmesi ve 2000 – 2005 yıllarında karşımıza çıkan İkinci İntifada'nın ilk günleri de konu ediliyor. Sinvar, yakın tarihteki bu olaylara, Ahmed'in, anne babası, üç erkek ve iki kız kardeşiyle kampta çektiklerine genel bir çerçeve oluşturmaları yönünden yeri geldikçe değiniyor.
MÜCAHİD AHMET'İN HİKÂYESİ
Ahmed ve ailesi, kampta basit bir evde yaşıyorlar. Çocuğun işittiği yahut hatırladığı mekân ve şahıs manzaraları, kitabın ilk sayfasında belirtildiği gibi, uzun ve acı bir geçmişi özetliyor. Aile, İsrail'in işgal ettiği küçük bir Filistin kasabası olan Felluce'den 1948'de göç ettikten sonra istikrarlı bir hayat kurmaya çalışıyor. Çocuklar, yerleştikleri bu evde yıllarca çeşitli sıkıntılar çekerek büyüyorlar. Evlerini sel basıyor, çatıdan yağmur giriyor, eşyaları su içinde yüzüyor, kışın üşüyorlar ve çoğu zaman doğru dürüst uyuyamıyorlar. İlk bölüm, sadece yazarın anılarını ve çocukluk hislerini değil, ailenin içinde dönendiği yokluk ve yoksulluğu da resmediyor. Boğucu nüfus yoğunluğunun da etkisiyle temel ihtiyaçların bile bazen karşılanamadığı bir ortamda, planlanma ve organizasyon fırsatı olmadan aceleyle inşa edilen öteki mülteci kamplarında da manzara farklı değil. Ahmed'in ailesi de hem içerideki hem de diasporadaki diğer Filistinlilerle aynı zorluk ve sefaleti paylaşıyor.
Çekilen sıkıntılar, ailenin yardım aldığı UNRWA'dan sık sık bahsedildiği bölümlerde daha da belirginleşiyor. Ahmed, "babasının ortadan kaybolması üzerine", tek sığınak olarak gördüğü direnişin saflarına katılıyor. Bu esnada, mahiyetini tam öğrenemesek de babasının ve amcasının Ürdün'de öldüğü haberi geliyor. Kendi yetimleriyle birlikte kocasının kardeşinin çocukları Hasan ve İbrahim'i de büyütmeye çalışan annenin vefatı, kederi ve zorluğu iki katına çıkarıyor. Ahmed'in çocukluk ve gençlik yıllarında gittiği caminin hocası, kendisine manevi babalık yapıyor.
ABLUKA'DA HATIRALAR TOPLAMI
Kitap, Gazze'deki abluka sürecini de bütün detayları ile anlatıyor. İsrail'in saldırıları, dikenli teller, amansız kontrol noktaları, insanı canından bezdiren baskınlar, keyfî tutuklamalar, göz yaşartıcı gaz, açlık grevleri, yerleşim adı altında sayısı sürekli artan istila birimleri ve ortalık biraz sakinleştiğinde daha şiddetli ve vahşi bir şekilde tekrar başlayan bombardıman ve katliamları okurken 7 Ekim öncesi de yaşam şartlarının ne kadar ağır olduğu gözler önüne seriliyor.
Diken ve Karanfil, başka uğraşlarının yanında yazarak direnmeyi de boşlamayan zamanı bol bir mahkûmun "otobiyografi"si ya da bir "hatıralar toplamı" olarak da okunabilir. Sinvar'ın, 300 sayfayı aşan kitabını öznel bir tanıklık cehdiyle yazdığı söylenebilir. Uzun esaret günlerinin yükünü hafifletmek amacıyla, herhangi bir kontrol ya da kısıtlama olmaksızın esnek ve akışkan bir anlatımla çatılan eser Gazze'deki direnişe dair çok içeriden bilgilerle bu onurlu mücadelenin arka planına dikkat çekiyor.