Dervish ve Simurg'un birleşen yolculuğu

Heykeltıraş Beste Alperat, 16 eserinin yer aldığı Evren İçinde Evren sergisini şöyle anlatıyor: ''Tasavvuf düşüncesinden gelen Dervish heykelim ile doğu mistisizminde yer alan Simurg heykelim aynı düşüncenin ürünü. Dervişlerin zorlu kapılardan geçerek vahdet-i vücuda erme haliyle Simurg'un Kaf Dağı arkasındaki Anka Kuşu'nu bulma yolculuğundaki süreç aynı: kendi içsel yolculukları. Sergideki eserlerde genel olarak bu yolculuğa dikkat çekiyor.''

MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr

Heykeltıraş Beste Alperat'ın "Evren İçinde Evren" adlı kişisel heykel sergisi AKM'de sanatseverler ile buluşuyor. Alperat'ın Japon kültürüne ait Kirigami tekniği ile mistik öğelerin duygu dünyasındaki yansımasını kullanarak ürettiği 16 eser kültürlerarası bir yaklaşım sunuyor. Sanatseverleri sonsuzluktan, kaostan ve hiçlikten başlayan belirsizliğin içindeki netliği, ışığı ve var oluşu anlatan bir yolculuğa davet eden eserler, bir bütünün ve sonsuz bir döngünün parçası olma halini ortaya koyuyor. 26 Mayıs'a kadar devam edecek olan sergiyi Alperat ile konuştuk.

KİRİGAMİ SANATIMIN DİLİ

Ne zamandır heykel sanatı ile uğraşıyorsunuz?

Aslında ODTÜ Mimarlık Fakültesi mezunuyum. Ama heykel her zaman içimde vardı. Bu tutku ve ilgi zamanla 15 yılın ardından demlenip dışarı çıktı. Ve hayatımın odak noktası haline geldi. Ankara'da okuduktan sonra İstanbul'a geldim. Önce burada belediyede imar bölümünde çalıştım. Daha sonra mimari ve tasarım ofislerinde çalıştım ve restorasyon alanında uzmanlaştım. Restorasyon da sanatla iç içe bir alan. Maketleri hep ben yapardım. O zamanlar da içimde hep vardı heykel sanatı. Daha sonra Paris ve İstanbul'da eğitimler aldım. Paris'te katıldığım bir workshopta heykeltraş Pablo Atchugarry ile tanıştıktan sonra tamamen heykel üzerine çalışmaya başladım. Ve profesyonel olarak bu dünyaya adım attım. Daha önce iki kişisel sergim olmuştu. Bu üçüncüsü. Ama yurt içinde ve dışında sanat fuarlarında karma sergilere katıldım. Contemporary İstanbul, İstanbul Artweeks'te yer aldım. Paris, Miami, Cannes, Londra ve New York gibi şehirlerin sanat fuarlarında da eserlerim sergilendi.

Farklı bir tarzınız ve diliniz var...

Gördüğüm bir objenin aynısını birebir kilden yapıyordum. Devrim Erbil hocam bu yaptığım çalışmaları çok iyi bir zanaat olarak adlandırıyordu. "Bu yaptıkların zanaat oluyor sanat olması için kendi dilini ve üslubunu bulman gerekir." derdi. Ben de hep bir üslup arayışındaydım ve Japonya seyahatimde Japon kâğıt katlama sanatı kirigami ile tanıştım. Onun uçsuz bucaksız felsefesini de öğrendikten sonra workshoplara katıldım. O kağıt görünümündeki zarif ve kırılgan yapısını dayanıklı dış mekan heykellerine aktardım. Deneysel çalışma yapmayı da çok severim. Bu tekniği heykellerde kullanan var mı bilmiyorum ama ben kendi imza tarzımı bu şekilde oluşturdum. Ve kağıt katlamayı yani pilelemeyi bir dil haline getirdim. Bende iz bırakan ve anlatmak istediğim; duygu ve düşüncelerimi bu dilde anlatmaya başladım.

Ne tür malzemeler kullanıyorsunuz?

Değişik malzemeler kullanıyorum. Tek bir malzemeye bağlı kalmıyorum. Alüminyum, epoksi, polyester kullanıyorum. Bir de karışımım var. Mermer ve bronz tozu ile reçineyi karıştırıyorum ve kalıba koyuyorum.

KENDİMİZİ ANLAMANIN BİR YOLU BU

Sergiden konuşalım. Birbirinden güzel ve farklı birçok eser var. Evren İçinde Evren nasıl bir düşüncenin ürünü?

Evren İçinde Evren fikri insanla anlam bulan; zaman, mekân, duygular gibi her şeyin lineer yani düz bir şekilde akmayıp iç içe geçerek anlam kazandığı düşüncesine dayanıyor. Bu yüzden uzak doğu Japon Kirigami sanatını tasavvuf ve mistisizimle buluşturup iç içe geçirip kendimizi anlamanın bir yolu olarak kullandım. Yaptığım eserlerden örneklerle anlatayım. Tasavvuf düşüncesinden gelen Dervish heykelim ile doğu mistisizminde İran mitolojisi ve Sufizm'de yer alan Simurg heykelim aynı düşüncenin ürünü. Aslında aynı şeyi anlatıyor. Dervişlerin zorlu kapılardan geçerek vahdet-i vücuda erme haliyle Simurg'un Kaf Dağı arkasındaki Anka Kuşu'nu bulma yolculuğundaki süreç aynı. Simurg Kaf Dağı'nı açar ve görür ki aradığı o muhteşem kuş aslında kendisi. Aslında dervişin de Simurg'un da yaptığı kendini tanıma yolculuğu... Simurg hikâyesiyle ve 360 derece akışkan formuyla onu izleyen herkesi kanadında bir yolculuğa davet ediyor, en uzun ve en anlamlı olan; kendi içimizdeki yolculuğa. Otuz kuşun metaforu olarak otuz kıvrımdan oluşan Simurg serisi, bireyin içsel mücadelesi ekseninde somutlaştırılarak; soyut olan irade kavramı, bu yolculukta bir forma bürünüyor.

Peki bu eserler bu düşünce ile mi yapılmıştı?

Buradaki eserler son altı yılın ürünü. Bu heykellerin hepsinin ortak temasının içsel yolculuğum olduğunu bu sergiye hazırlanırken fark ettim. Sergiye üç ay önce karar verildi. İsim olarak da Evren İçinde Evren'e karar verdik. Toplam 16 eser yer alıyor. Dervish heykeli benim için çok özel. Kendi kültürümüzden uyarladığım ve kağıt katlama sanatını çok içselleştirdiğim bir çalışma oldu. Yapımı en uzun da Simurg ve Dervısh sürdü.

ESERDEKİ GİZEMİ BULMAK MUTLULUK GETİRİR

Ziyaretçiler için bir kendini keşfetme yolculuğu da olacak o halde...

Ben eserlerimi pozitif duygularla yaptım. Heykellerim 360 derece. Önü, arkası yok. Her zaman hatırladığım bir sözünü söylemek istiyorum. "Doğadaki ve sanat eserindeki gizemi bulmak mutluluğun ana formülüdür." Her birinin içinde kendi ismiyle bağlantılı sanatseverlerin bulacağı gizemler var. Her eserin bir ismi var. İsimler çok önemli. Ben isimlerden, bir hikâyeden yol çıkarak eserlerimi yapıyorum. İsmini sonradan koymuyorum. Heykel bir düşünce sanatıdır. Heykeli yapmak çok uzun sürmez. Önemli olan o dizaynı, konuyu bulmak. Ben günlerce o dizaynı düşünürüm sonra çizerim. Akabinde kağıtla katlarım ve daha sonra kilden yaparım. Daha sonra heykele geçerim.

Gelen ziyaretçilerden de farklı yorumlar duydum. O eseri yaparken hiç öyle düşünmemiştim. Bir eser hakkında bana uçmanın yanı sıra hüzün de verdi yazmış. Oysaki ben onu çok pozitif düşünerek yapmıştım. Her eser herkeste farklı duygular uyandırıyor.