ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr
Deniz Bolışık, yıllardır ekranda seyrediyoruz onu. Hayat verdiği sakin ve 'iyi' karakterler için sergilediği güçlü oyunculuk onu çoktan bu sektörün önemli ve özgün isimlerinden biri haline getirdi. Seyirci onu sevdi, o da seyirciyi. Kırık Kanatlar, Eşref Saati, Aşkın Bedeli, Kırlangıç Fırtınası, Kanatsız Kuşlar, Nöbet ve son olarak Mahkûm gibi projelerde yer alan ve yeni projesiyle ekrana dönmeye hazırlanan Bolışık, Akşam Cumartesi okurları için sorularımı yanıtladı. Kendisiyle oyunculuk eğitimi vermeye başladığı Kadıköy merkezli Independents Club'da bir araya geldik. Hem oyunculuk kariyerini hem hayatı hem de dahasını konuştuk.
DAİMA POZİTİF OLMAYA MEYİLLİYİM
Nasılsınız, hayata, gündeme, yaşama ve dünyaya dair ne meşgul ediyor kafanızı şu ara?
Genel olarak iyiyim çünkü iyi olmaya doğru meyilliyim. Kendimi pozitife yakın tutmaya, olayların ve gidişatın daha hayırlı ve pozitif taraflarını görmeye bir meyilim var. Aksi halde bu işi yapabiliyor olmak, ruh sağlığı açısından da çok kolay olmuyor. Öte yandan dünya ile ilgili iyi bir şey söyleyebilmek çok mümkün değil. Ama şu var, bütün olanlar, olması gerektiği için oluyor, yani bir isyan duygum yok. Ben üç dört yıldır yogayla ilgileniyorum. Eğitmenlik eğitimim de var, yoga felsefesi de öğrendim. Bu kadar bilginin üzerine çok isyankâr bir tavırda bulunmam saçma olur. Çünkü bizim öğrendiğimiz şey olanların sonucunda bazı şeyleri yaşıyoruz ve olması gereken oluyor. O nedenle sabır, sükûnet ve dengeyle olanları seyretmeye çalışıyorum, çok fazla harap olmadan. Ama insani bir yerden bakarsanız dünyanın gidişatı çok mutluluk verici değil.
OYUNCU OLMAK KUMDA BİR ŞEY ARAMAK GİBİ...
Bütün tanımlamaların dışında oyunculuk sizin için ne demek?
Bence oyunculuk insanın kendini arayışının başlangıcı. Sadece oyunculuk üzerine aldığım eğitimler değil, insana dair aldığım eğitimleri de birleştirip geriye dönüp baktığımda oyunculuk insanın kendini tanıması için bulduğu ilk yolmuş gibi geliyor bana. Bu mesleği yapmak isteyen, yapan ya da gönül veren insanlar aslında kendisiyle ve insanla bağ kurmaya çalışıyorlar. Sanki kumun içinde bir şey arıyormuş gibi, bir maden veya bir şey var, onu çıkarmaya çalışmak gibi... Bence en özet hali kendimizi bilmek. Kendi içimizde sakladığımız, tuttuğumuz ya da dışarıya çıkartamadığımız şeyleri rollerle çıkarmaya çalışıyoruz. Oyuncular çok daha duygu biriktiren, duygusu yoğun olan, bir şekilde ses çıkarmaya çalışan karakterdeki insanlar... Bu nedenle de bir şekilde kendimizi ifade etmeye çalışıyoruz. İfade ederken de önce kendimize bakıyoruz. Zaten oyunculuk eğitimi de böyle başlar. Her şeye önce kendinden başlıyorsun. Ayrıca gözlemliyorsun ve sürekli kayıt yapıyorsun. Nerede lazımsa onları da oyunculukla dışarı serpiştiriyorsun.
SEKTÖRDE ÇEŞİTLİLİĞE İZİN VERİLMİYOR, FIRSAT TANINMIYOR
Siz yıllardır bu sektörün içinde yer alan bir oyuncu olarak, dizilerde, sinemada ya da ekranda artık çok daha kolay yer alınabildiği konusunda ne düşünüyorsunuz, sadece güzelliğin ana ölçüt olduğu konusuna katılıyor musunuz, bu durum sizi rahatsız ediyor mu?
Bir insan güzel ve ekranda diye rahatsız olmam. Çünkü ekran güzel insan sever. Şans verilmesine de itirazım yok. Benim itirazım seçim yapan kişilerin kolaya kaçmasına. "Bu zaten hazır, tuttu, bir daha aynını yapalım" anlayışına itirazım var. Güzel, yakışıklı ya da olmuş olana itirazım yok. Ki zaten sadece yakışıklı veya güzel diye ekrana çıkmış ama hakkını gayet de vermiş insanlar var. Bu insanlara itiraz edemeyiz. Bu hem kaderleri hem de kendi çabaları. İlla bir oyuncu okullu olacak da diyemem. Bir yerde bir teklif geliyorsa "Bu oyuncu bunu neden kabul ediyor" gibi bir sinirim yok. Ben olsam ben de ederim. Ama büyük resimde insanların çeşitliliğe izin vermesi lazım. Kanalın, yapım ekibinin, yönetmenlerin veya cast direktörlerinin çeşitliliğe fırsat tanıması gerekli. Oyuncu seçimlerinden ve içerikte cesaretli davranmaktan bahsediyorum. Türkiye'de çoğu oyuncunun kaderidir, bir şey oynamıştır, tutmuştur ve devamı aynı şekilde gider. Çeşitliliği yaşamak bu ülkede bizim biraz zorlandığımız bir şey. Cesaretli davranamıyoruz. Ama kim cesaretli davrandı ise çok daha başarılı çıktı. Her şeyin ilk versiyonu her zaman çok daha başarılı oldu. Niye bunu görüp kabul etmiyoruz, anlamıyorum. "Romantik komedi yapıldı, yazın biz buradan devam edelim" anlayışı var. Kışın köy, ağa dizisi yapalım gibi bir algı var. Değiştir, bunu zaten izledi seyirci. Ya da ben kendi adıma, anneyi oynadıysam başka bir projede genci oynat... Bunun dışında benim de kalbimin kırıldığı, bir sürü şey oldu ama artık hepsine daha anlayışla bakabiliyorum, sadece en büyük itirazım, önceden yapılmış ve hazır, kolaya kaçılan seçimler... Örneğin internet işlerinde daha farklı şeyler yapılmaya başlandı ve buralar beni biraz daha heyecanlandırıyor. Ekrandaki insanlara söyleyecek bir şeyim yok. Teklif geliyorsa kabul ederler, bu en doğal hakları.
DAHA RADİKAL ŞEYLER YAPMAK İSTERDİM
Peki şöyle bir dönüp kariyerinize baktığınızda neler geçiyor içinizden?
Açıkçası çok daha radikal şeyler yapmak isterdim. Benimle hayata geçmeyen ama çok daha malzememi gösterebileceğim işler oldu. Ayrıca niyet edip beceremediğim, bir YouTube projesi vardı. Bir şekilde o projeyi kaleme dökemediğimiz için daha hiçbir YouTube dizisi yokken YouTuba'a bir şey yapamamak benim eksilerimden biri. Çünkü bir şeylerin ilkini yapmak her zaman önemlidir. Kariyerimde olanlarla ilgili bir şikâyetim yok. Yaptığım işlerden memnunum, çünkü içime sinerek oldu. Hepsi benden çıkan ve içinde olmam gereken işlerdi. Üzerime yazılıp, ekranda beni gösteren her iş seyirciyle buluştu ve çok kaynaştı.
OYUNCULUKTA HIRSI AŞTIM, KALPTEN DİLİYORUM
Bundan sonrası için hedefiniz nedir?
Oyuncu seçimleri artık Instagram profillerine göre de seçilmeye başlandı. İtiraz noktasına bunu da ekleyebilirim. Bu seçimlere baktığımda şunu dedim: Tamam bana gelebilecek olan roller gelsin. Yani hırs veya iddiayla bir şey yapmayayım. Çünkü oyunculuğa dair niyetim tamamen kalpten. Artık hırs kısmında değilim. O da olacak, bu da olacak değil de bana gelebilen rol gelsin modundayım. Sadece milyon takipçisi var diye bir rol ona gidiyorsa bunun üzgünlüğünü ve kırgınlığını yaşamayacağım diye kendimle konuştuğum bir an oldu. Mesleğim benim için hep çok kıymetliydi. Muhtemelen şu an daha kıymetli ama insan olarak da hayat akışında kalmak gerekiyor. Ne olması gerekiyorsa öyle olacak. Bu nedenle kendimi iyi ifade edebileceğim işler yapmak istiyorum.
SEYİRCİNİN ÇOK KOLAY EMPATİ KURABİLECEĞİ KARAKTERLERİ OYNADIM
Sanki sizi hep steril ve sakin karakterlerde izledik diye düşünüyorum. Yanılıyor muyum, neden böyle oldu?
Haklısınız, çok doğru bir tespit. O sterillik ve sakinlik muhtemelen seyirciyi yakalamama sebep oluyordu. Çünkü bugüne kadar karakterlerim hep bir şekilde mağdur ve izleyen insanlar için çok kolay empati kurulabilecek kimseler oldu. Benim de radikal ve değişikliklerden kastım buydu. Daha grisi, daha siyahı ama aynı zamanda içinde beyazı olan karakterleri oynamak ilgimi çekiyor. Çünkü insan bu kadar steril değil. Ne kadar kendimizi steril tutmaya çalışsak da zaaflarımız var, yenik düştüğümüz konular var. Köşeleri olan, o köşeleri yontmaya çalışan, karanlıkları olan, kendiyle baş etmeye çalışan karakterler olsa ağzımın suyu akar sanırım.
MAYIN TARLASINDAN SAĞ ÇIKMAYA BENZİYOR
Bu alana girmek isteyenler sizce kendilerinde hangi sorulara yanıt verdikten sonra bu sürece dahil olmalılar?
Tüm dünya karşı sana olsa yine de oyunculuk yapmak ister misin? Cevabın evet ise buyur gel. Çünkü burası çok büyük bir mayın tarlasının içinden sağ çıkmaya benziyor bence. İşin doğası bu. "Ben kuvvetli miyim?" sorusunu kendilerine sorsunlar. "Benim manevi olarak, tek başıma ayaklarım yere basabiliyor mu?" sorusu da çok önemli. Eğer aileleri ve çevresi destekliyorsa işi çok daha rahatlar. Ama mutlaka "Gerçekten bu işi tek başıma, herkes bana karşı olsa da yapmak istiyor muyum ve ne kadar manevi ayakta kalma gücüm var?" sorusunu kendilerine sorsunlar. Bu iş manevi kuvvet isteyen bir iş. Bütün sektörün tüm insani tavırlarına sakin, adaletli ve kuvvetli davranarak yanıt verebilmek çok büyük bir irade istiyor. Ben üniversite sınavında Dokuz Eylül Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni kazanmıştım. Ama her zaman oyunculuk yapmak istiyordum. İlk senenin ardından okuldan kaydımı aldım. Hem bana verdikleri o belgeyi hem de "Bir şey uğruna başka bir şeyden vazgeçiyorum, çok istekliyim" dediğim günü unutmuyorum. Çünkü buna dayanabileceğimi ve bu kadar kuvvetli olabileceğimi biliyordum. Bir sürü insan için zordur. En star dediğiniz insanların bile maddi manevi sıkıntı yaşadıkları zamanlar vardır. İşin doğası bu zaten. Muhtemelen yurtdışında da böyle. Bunu gözlemledim.
EĞİTİM VERİRKEN ODAĞIM KARŞIMDAKİNİN İHTİYACINA CEVAP VERMEK
Oyunculuk eğitimi verirken öğrencilerinizde ilk neye dikkat ediyorsunuz?
Daha önce verdiğim eğitimlerde daha çok kamera deneyimimi aktarmak istiyordum. Buna dair eğitim Türkiye'de çok fazla yoktu. Oyunculuk okulu diye geçen eğitim kurumlarında kamera tekniğine dair bir şey öğrenemiyorsunuz. Aslında oyunculukta hiçbir şey değişmez. Kamera önünde ya da orada, burada... Arasında bir fark olduğunu düşünmüyorum. Oyunculuk, oyunculuktur. Burada, Independents Club'da vereceğimiz eğitimin başında da "Sen kimsin, nesin, ne yapmak istiyorsun ve neye ihtiyacın var?" soruları var. Verdiğim eğitimlerde daha çok öğrencinin ihtiyacını kokluyorum. Ayrıca eğitimin sonunda oyuncu çıkmayacak olsalar dahi hayatları, dünyaya olan tavırları değişiyor. Bu nedenle zaten kendini tanımanın ilk basamağı diyoruz. İlla oyuncu olmak değil mesele, kendine bakmaya niyet edebileceğin bir atölye burası. Yani sana bir alan veriyorlar ve sen kendi hamurunla oynuyorsun.