sibel.ates@aksam.com.tr
Adı sayılır bir yayınevi tarafından “Bu kitap satmaz” denildi. O kitap çok sattı. Birçok yapım firması hikâyenin peşine düşüp kitabın yazarını ikna etmeye çalıştı. En nihayetinde dizisi de yapıldı şimdi dillerden düşmüyor. Öyle ki izleyen izlemeyene muhakkak seyretmesini salık veriyor… Fazla söze gerek yok. İşte karşınızda fenomen dizi “Fi” ve yazarı Azra Kohen…
Can Manay nasıl biri, bir kişiden mi birkaç kişiden mi ibaret?
Bravo, çok doğru bir soru. Can Manay iki hatta bir buçuk kişi. Analiz etme imkânı bulduğum bir kişinin bütün özelliklerini koydum. Can Manay, bir psikolog ve yaşadığı ülkedeki en yetkin en hatırı sayılır kanaat önderlerinden biri. “Sınırda Kişilik Bozukluğu” ve “Narsisistik Kişilik Bozukluğu” arasında gidip gelen dengesizlik kokteyline sahip biri.
Ozan Güven rolü kabul etmeseydi, Can Manay’ı oynayacak ikinci seçeneğiniz kimdi?
(Bu esnada Azra Hanım iş arkadaşı Ebru Hanım’a dönüp) “Söylesek mi?” diyor. Heyecanla cevabı bekliyoruz ama sessizlik baskın geliyor.
Meraktan çatlayacağım bari baş harfini söyleyin.
Aklımızda iki isim vardı. Cem Yılmaz diğeri Okan Bayülgen’di. (Ebru Hanım araya giriyor ve "Ozan Güven’e o kadar takmıştık ki o olsun diye her şeyi yapacaktık" diyor.
Can Manay’ın elde etmek istediği şey için yapmayacağı yok… Bunun içinde iyilik de var kötülük de. Peki, hedefe giden yolda her şey mubah mıdır?
Asla değil. Bu bir test. Her şeye rağmen yaşamın yanında mısın, karşında mısın? İşte bunu ölçmek için dünyaya gönderildiğimizi düşünüyorum. İnanılmaz bir iş fırsatı var ama birinin hakkını yemeniz lazım. Bakalım hak yiyecek misiniz? Diyelim ki o işi elde etmek için o hakkı yedin. İşi aldın, zengin oldun, yatlardan inmiyorsun, en son model arabalarla geziyorsun, adaların var ve harika bir hayat yaşıyorsun. Ama hayat dediğin sadece bir an. Biz var oluşta ilerleyebilmek için dünyaya teste gönderildik. Her şeye rağmen yaşamın, hakkın, adaletin yanında olabiliyorsan değerin var. Bırak zengin olmayıver. Zenginlik dediğin oltanın ucuna takılmış solucan gibi.
Fİ AĞLAK DİZİLERLE KIYASLANAMAZ
Siz dizilerin insanları uyuşturduğunu söylemişsiniz. Peki, “Fi” bize ne yapıyor?
Televizyon dizileri için söyledim bunu. İki saate yayılan dizide bir adamın bir kapıdan girip çıkması on dakika sürer mi? Ağlak ağlak, bir türlü bir araya gelemeyen iki sevgilinin hikâyesinin anlatıldığı, entrikaların babaanne ve teyzeler arasında çevrildiği dizilerle “Fi”yi kıyaslayabilir miyiz? Mümkün değil. Bu tip diziler izleyiciyi aptal yerine koyuyor. Bizim reyting derdimiz yok, iki saat sürmüyor. Derdimi anlatmak istediğim bir hikâyesi var ve bunu çok iyi bir ekiple yapıyorum. Ayrıca internetin ilk gerçek dizisi. Üstelik bu sayede yepyeni bir sektörün açılmasına yardım ediyorum. Saçma sapan reyting peşinde koşmak yerine herkes istediği şeyi istediği saatte istediği mekânda seyredebiliyor. Seçim hakkı tanıdığımız bir mecra yarattık.
Dört yıl önce yazdığınız kitabın bu kadar çok hayranı olacağını ön görüyor muydunuz?
Kimileriyle öngörünüzü paylaşamıyorsunuz çünkü sizin deli olduğunuzu düşünüyorlar. Türkiye’nin en büyük yayınevlerinden birine toplantıya katıldım. Bu kitabın neden satmayacağına dair bana hayat dersi verdiler. “Karakterleri dörde indir, ikisini başrol yap, ikisi de yan karakter olsun” dediler. Beni anlamadılar. Kendimi anlatmaya çalıştıkça da resmen aptal muamelesi yaptılar.
Siz bir şey söylemediniz mi?
Söyledim ama bir sene sonra.
Zamanı gelince okunuzu fırlattınız yani…
Amacım tatsızlık çıkarmak ya da içimdekileri kusarak deşarj olmak değildi ki. Haksızlığa uğradım ama hayat onlara cevabı verdi. Biz ne yapıyoruz biliyor musunuz? Uğradığımız haksızlıkların şeceresini tutuyor ve cezalandırma meleği olmaya çalışıyoruz. Hayır. Uğradığın haksızlığı yaşamanın sana ne anlatmaya çalıştığını anlayacaksın. Kendini insanların cezasını vermeye adayıp hayatını bunlara harcamayacaksın. Çünkü hayat gereken cevabı verme konusunda hepimizden daha akıllı.
Hayat her zaman bize gülen yüzünü göstermiyor. Kimi zaman neden bu olumsuzluğun başımıza geldiğini anlamlandırırken kimi zaman da cevabı bulamıyoruz.
Hayat neden her zaman gülen yüzünü göstersin ki? İnsanoğlu, o gülen yüzden dersini alıp olduğu versiyonun daha iyisi olabilmek için çaba gösteren bir organizma değil ki. İnsan keyif bulduğu zaman kendini yayan, diğer canlıları önemsemeyen bir organizma. Hayat ancak seni dövdüğü zaman anlıyorsun. Ancak başın belaya girdiği zaman değerlerini korumakla ilgili fikrin gelişiyor. Hayata mutlu olmaya değil, var oluşumuzun anlamını keşfetmek için geldik. Kimsin, niye bu gezegendesin, en iyi yaptığın iş ne? En iyi yaptığın işi bulman demek hayata katkısı olan bir organizmaya dönüşmen demek. Birinci görevin en iyi yaptığın işi bulmak.
KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME CESARETİ GÖSTEREN KARAKTERLER
Kitap, “Kendi potansiyelini keşfetme cesareti gösterebilmiş gerçek kişilere, çatlama cesareti gösterebilmiş tohumlara adanmıştır” deniyor. Dizinin hangi karakteri çatlama cesareti gösterilmiş fidana benziyor? Çatlama cesareti gösterilmiş fidanlarla tam olarak ne anlatmak istediniz?
Hepsi… Bir şeyin yitip gitmesine izin vermezseniz asla doğum gerçekleşmez. Bir açıdan bakıldığında filiz tohumun ölümüdür. Bir tohum çatlar, deforme olur kendi olmaktan çıkar yani ölür ve filiz çıkar ortaya. Bir ağacın potansiyelini barındıran ama asla çatlama cesaretini gösteremeyip filizlenemeyenler. Çatlayıp filiz gibi yeşerenler ama fidan olamayıp kuruyanlar… Fidan gibi büyüyen ama meyve veremeyenler, meyve verip ağaç olanlar ama meyvesinde tohum olmayanlar ve süper insan yani tohumluktan meyve veren bir ağacın yeni meyvesindeki tohum olabilmeye kadar gidebilenler… Böyle bir sürü insan var. Biz kendimizden doğmak için dizayn edildik. Her birimizin içinde var olabileceğimiz kişinin potansiyeli var.
KISKANÇ DEĞİL DE İYİ NİYETLİYSE...
Son kitabınız Aeden'de Numi ve Sonje karakterleri imkânsızı başarıyor. Etrafımızda size de “yapamazsın” diyenler gibi çok fazla heves kırıcı insan var. Bu tip insanlara karşı nasıl bir panzehrimiz olmalı?
Sonje ve Numi örnek almamız gereken karakterler. Birbirimize “Böyle yapılmaz” demek yerine birbirimizi pozitif bir şekilde yönlendirmemiz lazım. Biri bana hedeflediğim şeyi yapamayacağımı söylesin, yapmak için hayatımı adarım. Sonje ve Numi hedefleri için emek veren insanlardı. Yaşamı en anlamlı kılan şey yüce bir şeylere adanmaktır.
O zaman heves kırıcılara karşı tek bir formül yok…
Aeden'deki gibi herkes kendi formülünü bulmak zorunda. Benim formülüm dinlemek. Beni uyaran kişinin motivasyonunun nedeni kıskançlık değilse ve önemsediği için uyarıyorsa, iyi niyetliyse anlamak için çabalarım. Anlattıklarını ciddiye alır yoluma devam ederim.
“Fi” dizisinin mükemmeliyetçi ve obsesif karakterleri:
Can Manay: Duygu modları o kadar hızlı değişiyor ki, dengeden tamamen uzak ama genelde sakin bir kamuflede. Kendini önemli hissedeceği kişilerle zaman geçiriyor. Yoğun bir duygu seli halinde bazı düşünceleri aklına getirmekten ve bazı davranışları yapmadan rahatlayamıyor.
Deniz Sarızeybek: Mükemmeliyetçi. Detaycı. Bu takıntılı hali işin tam olarak tamamlanmamasına neden oluyor, ya hep ya hiç mantığı yüzünden hareket alanı kısıtlanıyor. Yüksek özgüvenle agresif olmadan kendinin veya başkalarının hakkını sakin bir şekilde savunuyor.
Bilge Görgün: Günlük yaşantıyı etkileyecek kadar, sosyal durumlarda olmaktan yoğun kaygı duyan, kendisini sürekli dışarıdan, diğerlerinin gözünden gören biri. Karşılaşacağı sosyal durumlarda hep en kötü ihtimalleri hesaplıyor, sosyal ortamlarda küçük düşeceğini hissediyor.
Duru Derinaya: Çocuklukta, ihtiyaç duyulan ilginin fiziksel özelliklerle elde edilebildiğini, canlı, eğlenceli, flörtöz olunduğunda ilgiyi toplayabildiğini fark ediyor. Tepkileri zamanında veremediğinden, Deniz gibi kendini korumaya alan kişilerin, o tepkileri kendi adına verilmesini istiyor.
Özge Egeli: Bir şeylerin yolunda gidip gitmediğini anlamak için kontrol etme ihtiyacı duyuyor. Her şeyin mükemmel ve düzenli olmasını istiyor. Kendine zarar verecek seviyede aşırı çalışkanlık özelliği var. Obsesif düşünceleri nedeniyle huzursuz davranışlar sergiliyor.
Sadık Murat Kolhan: Kendini her şeyden önemli hissetme, hayranlık duyulma ihtiyacı var. Manipülatif. Güç, başarı, zeka ve görüntüsüne takıntılı olma eğiliminde. Bir şeylerin yolunda gidip gitmediğini anlamak için kontrol etme ihtiyacı var. Her şeyin mükemmel ve düzenli olmasını istiyor.
Eti: Özünde hissettiği aşağılık duygusunu kamufle etmek için kullandığı nörotik bir mekanizma yani üstünlük kompleksi. Kendisinin her şeyi yapabileceğine, herkesi iyileştireceğine, ayrıcalıklı olduğuna yüksek inancı var.