Coşkun Karademir: Müzikle Hemdem olduk

Yaptığı albümlerle yurt içi ve yurt dışında Anadolu'nun sesini yükselten Coşkun Karademir yeni albümü Hemdem'de Yunus Emre'den Pir Sultan'a, Daimi'ye Mahzuni Şerif'e uzanan bir yelpazede gönül erlerinin eserlerini Buray, Ceylan Ertem, Ayfer Vardar ve Zeynep Bakşi Karatağ gibi günümüzün sevilen isimleriyle birlikte seslendiriyor. Karademir'le bu anlamlı buluşmayı ve müzikle nasıl hemdem olduklarını konuştuk.

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

Müziği Anadolu'nun gönül erlerinden aldığı ilhamla beslenen sevilen sanatçı Coşkun Karademir "Başucumda Yunus'un, Pir Sultan'ın divanları hep var. O dizelerdeki müziği duymak biraz gönül verme ile ilgili. O dizeleri anlamaya eğiliyorsan oradan bir şey fısıldar kulağına zaten. Ona bir şiir, herhangi bir metin olarak bakamazsın. Hepsinin ardı o kadar dolu ki hatta dışarıda görünen son hali yavan kalıyor. Şerh etmeye çalıştığın zaman yanıyorsun zaten." diyor.

Kalan müzikten çıkan yeni albümünüz Hemdem dinlerken huzur veriyor insana. Hemdem kelimesinden mi mülhem bu şifa hali?

Albüm ismiyle müsemma olmuşsa, isminden bir hâl almışsa bu güzel bir şey. Hemdem kelimesini çok seviyorum. Albümün yapılış biçimine de uygun düştüğü için en doğru tarif de o diye düşündüm. Yaptığım bütün albümlerin ismi içini anlatmalı diye düşünülerek konulmuştur. Dostlarımı davet ettiğim onlarla söyleştiğimiz bir çalışma bu. İnsan tabiatı gereği sevdiklerini arar. Bulduğunda hemdem olur.

Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olduğu zamanda deriz ya. Bu albümde de öyle bir birliktelik durumu var sanki...

Evet. Müzik olumsuzluğu, betliği, ayrılığı, ikiliği kabul etmez. O bakımdan işin içinde bir güzellik varsa orada bir şeyler bir olmuştur, muhabbet var demektir. Bu albümde de böyle oldu. Ses veren, çalan müzisyenlerin ustalığı, bana eşlik eden misafirlerin gönlünün, sesinin güzelliği albümü güzel kılıyor.

Bu muhabbetin kökeninde de Yunus Emre'den Pir Sultan'a uzanan bir iklim var galiba...

Elbette, Anadolu var. Hemdem'de bir araya gelenlerin hepsi bu toprağın insanı. Farklı müzik janrlarında farklı müzikler yapan sanatçılar. Hepsi benim dostum. Albümün en kıymetli tarafı bence bu muhabbeti, dostluğu kurmuş olabilmek ve bunu yaptığımız sanatlara nakşedebilmek.

Ceylan Ertem, Buray gibi popüler isimler var albümde. Pir Sultan Abdal ve Yunus Emre'den eserler seslendiriliyor. Bir misyon albümü mü bu?

Halk müziği, gelene ek olarak devam eden bir yapıda bence. Bizim halk müziği ve kültürünü bu zamanla buluşturmamız gerekiyor. Bu bir misyon mu? Böyle bakarsan bir misyon. Tabi ki büyük ana fikrim o değil. Öyle bir düşünceyle olmadı ama güzel bir şey doğuyor ve ondan bir çok şey besleniyor. Sonuçta herkes kendi zamanını yaşar.

Popüler olarak anılan bu isimler ilk kez mi buluştu halk müziği ile?

Buray'ın kökeninde halk müziği ve bağlama var. Eline sadece mikrofon alıp şarkı söyleyerek popüler olmuş bir sanatçı değil. Bizi bir araya getiren gönül bağı o sazdan, türkülerden geliyor. Ceylan da aynı şekilde. Kendi müzikal kimliklerini var ettikleri andan itibaren başka müzikler yapıyor olabilirler ama beslendikleri damar aynı; Neşet Ertaş, Mahzuni Şerif vb. Ben o yolda kendi müziğimde devam etmişim, o başka bir şey yapmış ama gönül ve duygu olarak beslendiğimiz ana damar bu topraklar. Ceylan 10 sene önce de türkü okuyordu. Buray müziği gereği daha kendi janrına uygun müzikler söylüyor ama bu albümde yer alarak geldiği kültüre de çok büyük vefa göstermiş oluyor. Hepsi öyle. Kendisine hayran olan binlerce kişiye "Kökümde Coşkun'u da besleyen bir gelenek var. Biz aynı jenerasyondayız" diyerek bizi tanıştırıyor. Harbiye konserine çıkardı beni. Kopuzu ile beraber Leyla türküsünü söyledik. Çok konser verdim ama bu başka bir dinleyici. O çok önemli.

Uzun zaman önce yaptığım bir bestem vardı. Ceylan'a gönderdim, o da seve seve dahil oldu. "Buna ben bir söz mü yazsam" dedi. "Yaz tabi ki" dedim. Biraz zaman geçti aradan. Müzik içine iyice yerleşiyor. Bir gün evinde bu şarkıya sarıyor yine. Nazım Hikmet'in mapushane ile ilgili mektuplar kitabına ilişiyor gözü kütüphanesinde. Oradan ilhamla Coşkun'la biz çok eski dostuz. Ben cezaevine düşsem Coşkun'a ne mektup yazarım" diye düşünüyor. Böylece Kapanmıyor Yaralar çıkıyor. Bana videosunu, sesini gönderdiği zaman ağlamaktan mahvolmuş, ben de çok etkilendim ilk dinlediğimde.

Ayfer Vardar, Zeynep Bakşi Karatağ gibi isimler de katkı verdi değil mi?

Evet, Ayfer zaten biraz daha geleneksel icracı. Zeynep'in biraz daha elektronik müzik karışımı, vintage bir havası da var. Ama yine onların da içeriği türkü. Hepsi bu albümde Hemdem oldu, bir oldu. Zeynep'le olan Sabahtan Cemalin deyişini çok önceden kaydetmiştik beraber bir çalışma yaparız diye. Bu albümde değerlendirdim. Ayfer'le olan Kırtıl Semahı da çok kıymetli bir eser halk müziğinde. Çok fazla albüme konulmuş hali yok. Musa hocanın albümünde var; yıllarca oradan dinledik, sevdik. Ayfer'in ona ses ve avaz vermesi çok çok güzel oldu. Arşivlik bir çalışma çıktı ortaya. Hepsi çok güzel bir gönül bıraktı içine. Diğer müzisyenler de öyle. Ömer Arslan, Cenk Erdoğan, Çağrı Sertel, Murat Süngü, Hakan Gürbüz, Ayhan Beyazdağlı, Emre Sınanmış hepsi yıllardır beraber olduğumuz arkadaşlarımız.

Hasan Saltık'a ithaf ettiniz Hemdem'i. Biraz da ondan bahsetsek...

Kalan Müzik çatısı altında çıkan albümlerimin hepsi proje albüm. Hiç solo albüm yapmadım. Öyle bir ihtiyaç da duymadım. Hasan abiyle sohbetlerimizde "Yaa abi şöyle bir şey mi yapsak ne diyorsun" dediğimde "Yap oğlum artık zamanı geldi, kendi konserlerini veriyorsun yıllardır. Bir tane solo albümün yok. Arkadaşlarını davet et, yap kendi albümünü" dedi. Solo albüm fikrini kafama Hasan abi nakşetti. Sonunu beraber göremedik. Benim için en üzücü olan tarafı o. Ama ona ithaf ettim. İlk üç, dört eseri beraber dinledik. İlk adımlarına şahit oldu albümün. Yorumlarını söyledi. Varlığı bizim için motivasyondu. Hepimizi ayakta tutan oydu işin aslı.

Sizin için prodüktörün ötesinde bir yeri var sanırım...

Hayatımda Hasan abiden çok fazla iz var. Yılların anısı var. Kapısına gelen ne kadar sanatçı varsa hepsi onun verdiği enerjiyle, motivasyonla çalışıyordu. Herkes bakalım "Hasan abi beğenecek mi" düşüncesiyle iş yapıyordu. Bir iş Hasan abinin terazisinden geçiyorsa tamamdır demekti. Bu albümümü de yaparken aranjelerin süresinden tut, yapılış biçimine kadar birçok şeyi onun ektiği tohumlardan iz sürerek yaptım. Ana çerçevede onun izi var. Bu albümün dışında da çok fazla emeği, katkısı, desteği var. Aynı zamanda da mesai arkadaşıydık çünkü onun işlerinin içerisinde bir yerlerde hep ben vardım. Bir baktığında abi kardeş hukukumuz vardı. Bir baktığında sanatçı prodüktör hukukumuz vardı. Ama hepsinin üzerinde Hasan abiyi çok severdim. O yüzden onun kaybı hayatımda çok büyük bir boşluk yarattı. Bu albümü yalnız tamamlamak duygusal anlamda beni yordu. Son nefesime kadar onu muhabbetle yad edeceğim. Onu seven hiç kimse hazırlıklı değildi bu duruma. Keşke biraz daha yaşasaydı.

Albümleri çalışırken neler okuyorsun? Felsefi arka planında neler var bu işlerin?

Elimin bir tarafında saz varsa bir tarafta da aşıkların divanları var. Bütün kaynağım o. Ben söz yazan, kelam üreten biri değilim. Başucumda Yunus'un, Pir Sultan'ın divanları hep var. O dizelerdeki müziği duymak biraz gönül verme ile ilgili. O dizeleri anlamaya eğiliyorsan oradan bir şey fısıldar kulağına zaten. Ona bir şiir, herhangi bir metin olarak bakamazsın. Hepsinin ardı o kadar dolu ki hatta dışarıda görünen son hali yavan kalıyor. Şerh etmeye çalıştığın zaman yanıyorsun zaten. Bir tedrisattan geçmiş hepsi; edebiyat, tasavvuf arka planı ve bir nazarları var. Sen o nazarın yakınından geçmiyorsan oradan bir parmak bal almamışsan ya da gönlün hiç oralarda yoksa zaten o sözü yavan anlarsın. Derinliğine varamazsın.

Senin en çok dikkatini çeken ne onların yazdıklarında?

Hepsinin bütün gayesi insanı kamil kılmak. İnsanı insan olmaya çağırıyorlar. Türkçe'nin duruluğu, dilin kullanılış biçimi hâlâ o müziği, o edebiyatı anlaşılır ve halk içinde yaşanır kılıyor. Bugün bir klasik Türk müziği eserini kaç kişi anlar? Onun halk içinde yaşama şansı kalmadı. Ama halk müziği halkın konuştuğu sosyal ana dil üzerinden söylendiği için bugün hayatiyetini sürdürüyor. Yunus Emre de öyle Pir Sultan da öyle Harpûti, Kul Ahmet, Davut Sulari de öyle... En şanslı olduğumuz nokta o. En azından onları anlıyoruz. Birinin eteğinden tuttuğun ve takipçi olduğun zaman o seni 100-200 yıl sonraya hatta 13. yüzyıla Yunus'a bile götürür. Böyle de bir bağ var. Çok şükür yakın zamana kadar o bağa erişeceğimiz ozanlar, aşıklar gelmiş. Yıllardır yaptığım bütün albümlerde müziğin hikâyesi ne olursa olsun içinde hep bu sözleri kullanmaya çalıştım. Tord'la Silence albümü yaptık orada da var Zahit Bizi Tan Eyleme ya da Aşık Veysel'in Benim Sadık Yârim Kara Topraktır. Ben o sözler üzerinden bir farkındalık yaratmaya, oradan gönüllere yol bulmaya çalışıyorum. Orayı anlamak ve oraya değmek zorundasın. Orayla irtibatın olmazsa o çaldığın sazdan da ses çıkmaz.