MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr
Fotoğraf sanatçısı, küratör ve masal çözümleyicisi Coşar Kulaksız'ın yeni sergisi "Tekinsiz Deniz" Faar Art Galeri'de açıldı. Ege Denizi'nin kuzeyinde bir botun içinden çekilen 14 fotoğraftan oluşan sergi, 15 Ekim'e kadar ziyarete açık kalacak. Kulaksız'ın Ayvalık'ta oluşturduğu projenin, sanat danışmanlığını Beral Madra, sergi tasarım danışmanlığını Bülent Erkmen ve proje direktörlüğünü Songül Güneş üstlendi. Günlerce Ege Denizi'nin kuzeyini bir botla dolaşan Kulaksız, "Mültecilerin kullandığı bota benzerdi. Oradaki insanlarla tanıştıkça aslında bu denizin ve coğrafyanın büyük bir dram, gerginlik ve kimlik çatışması barındırdığını gördüm. O botun içinde giderken kendimi bir mübadelede gibi hissettim. Botun içinde yatar pozisyonda fotoğraf çekmeye başladığınız zaman gördüğünüz tek şey aslında bir tuhaf bir boşluk ve ufuk çizgisi. Fotoğraflardaki denizin sakin olması dingin olduğu anlamına gelmiyor. Bir anda hepimiz mülteci olabiliriz." diyor.
DENİZDEKİ DRAMI ANLATMAYA ÇALIŞTIM
Serginiz 'Tekinsiz Deniz' hayırlı olsun... Nasıl bir sürecin ürünüdür bu sergi?
Sergiyi Gate27 konuk sanatçı programı esnasında 2020 yılı sonunda oluşturmaya karar verdim. Serginin adını projenin sanat danışmanı Beral Madra koydu. Çünkü ben popülist yaklaşımlardan uzak bir botun içinde günlerimi geçirerek Kuzey Ege coğrafyasının veya renkli turizmini değil o denizdeki dramı anlamaya ve anlatmaya çalıştım. Ve Tekinsiz Deniz meydana çıktı. Sergide de tasarım danışmanımız Bülent Erkmen ile seçtiğimiz 14 adet fotoğrafım bulunuyor. Bu kareler daha önce hiçbir yerde yayınlanmamıştı.
Neden Ege'yi tercih ettiniz?
İlk başta da belirttiğim gibi aslında bu projeyi Ayvalık'tayken oluşturdum. Ama bunun bir tesadüf olmadığını sonradan fark ettim. Çünkü Kuzey Ege'de vakit geçirdikçe mübadele, mültecilik, kimlik çatışması ve gerginliği hissetmeye başladım.
Fotoğrafları çekerken yaşadığınız ilginç olaylar oldu mu?
Şems'in kurallarından biri der ki: ne yöne gidersen git, kuzey, güney, batı, doğu, her yolculuk kendi içine doğru yapılan bir yolculuktur. Sonunda kendi içine yolculuk eden kişi, arzı dolaşır. Ben de her seyahatimde mutlaka kendi içime yolculuk yaparım. Gittiğim yeri içselleştiririm. İnsanlarıyla, doğasıyla, mimarisiyle, kültürü ile bütünleşirim. Hatta ziyaret ettiğim şehirlerde mutlaka tramvay veya otobüs gibi yer yüzünden giden vasıta ile son duraklara kadar giderim. Bazen hiç fotoğraf çekmem. Sadece izlerim. Sadece bakarım. Bu gözlem ve his sonucunda üretime ve çekime başlarım.
Kaldığım konuk evinde yardımcı olan sevgili Murat beni botla ilk kez çıkardığında denize, neredeyse hiç fotoğraf çekmedim. Sadece denizi izledim. En uzak noktalara kadar götürmesini istedim beni. Kendi aile hikayesini anlatmasını istedim. Murat konuştukça deniz bana başka şeyler anlattı. Sınırlar dediğimiz şey beynimiz içinde, dışında değil. Biri bize aniden diyor ki; 'buradan git' ve gidiyoruz. Ne gittiğimiz yer memleketimiz ne de kovulduğumuz yer. Aslında yeryüzü hepimize ait ama paylaşılamayan şey ihtiras, egolar ve tabii para!
"SİZ HİÇ BİLİNMEZE YOL ALDINIZ MI?"
Fotoğrafların sergi alanına dizaynı konusunda en dikkat ettiğiniz husus ne oldu?
Sergi tasarım danışmanım Bülent Erkmen'le beraber mekanda yerleştirmeleri yaptık. Benim en baştan beri üzerinde durduğum fotoğraflarda bir konu vardı. Ufuk çizgisinin her karede aynı yerde ve tam ortada olması. Çünkü bir botun içinde, bir ümit özgür dünyaya ulaşmak için dışarıya baktığınızda tek gördüğünüz şey ufuk çizgisi ve uzaktaki kara parçaları. Bunu vurgulamak istedim. Tüm fotoğrafların kadrajı bu yüzden aynı ve tek hiza. Bitişik sergilenmelerinin nedeni de aslında tek duygu ve düşünceye vurgu yapmak.
Nasıl bir mesaj verecek sergi?
Barış ve kardeşlik en başta. Ama siz hiç mülteci oldunuz mu? Bir bot içinde bir bilinmeze sizi yolladılar mı? Siz özgürlük nedir biliyor musunuz? Hiç düşündünüz mü?
Ziyaretçileri sergiyi gezmeden önce söylemek istedikleriniz var mı?
Ziyaretçilerden tek isteğim sergiye gelmeden önce arama motorlarından bir sene içinde kaç mültecinin denizlerde boğularak can verdiğini araştırıp gelmeleri.
KENDİ İNSANIMIZ KENDİSİNE MÜLTECİ
Ege'ye dair sizin gözlemleriniz nedir?
Ege, coğrafya ve tarih olarak bir hazine. Ancak Ege'yi anlamak demek sadece yerüstü zenginliklerine bakmak olmamalı. Tarihimize bakmalıyız. Özellikle yakın geçmişe. Benim tek dileğim barış ve kardeşlik. Bunun olduğu her yer zaten cennettir.
Bugün hala Türkiye, Yunanistan arasında devam eden bir sürtüşme var. Sizin şimdiki serginizde gündemin oldukça içinde olan çalışmalar gibi geldi bana... Siz nasıl yorumlarsınız?
Açıkçası ben bir sanatçıyım, siyasetçi değilim. Ancak bir konuda tavrım çok net: İnsanlık, barış ve kardeşlik. Kimin neyi nasıl yaptığı veya provoke ettiği umurumda değil. Bugün Ege kıyılarına vuran küçük çocuk cesetleri varsa bundan tüm insanlık sorumlu. Hepimiz utanmalıyız. Bir de bu denizin kıyısında yaşayan iki toplum olarak mübadeleden o kadar çekmişiz ki, kendi insanımız kendisine mülteci olmuş. Bu deniz barışın, kardeşliğin, insanlığın sembolü olmalı. Tüketim toplumuna hizmet eden kapitalist manifestoya değil!
ZITLIKLARI FOTOĞRAFLAMAYI SEVERİM
Fotoğraf yolculuğunuz nasıl başladı?
Fotoğraf baba mesleği. Babam, A. Halim Kulaksız olunca haliyle doğduğumdan beri fotoğrafın içindeyim. Ancak asıl olarak 14 yaşımda babam bana bir yarı profesyonel fotoğraf makinesi hediye edince tüm serüvenim başladı. O günden beri hiç kopmadım.
Ne tür fotoğraflar çekmeyi seversiniz?
Ben kısıtlamalara, kurallara çok inanmam. Ama bana yakın olan şey zıtlıklar ve karşıtlıklar. Mesela karanlık içindeki aydınlık gibi...
Bir şeyi fotoğraflamak size nasıl hissettiriyor?
Bir yere gitmek için en iyi neden değil mi fotoğraf? Bir şeyi gözlemlemek için en iyi metod değil mi? Ayrıca fotoğraf en hızlı etkileşime geçen sanat yöntemi. Çünkü beynimizde fotoğraf makinesi gibi çalışır. Hiçbir şeyi film şeridi gibi anımsayamayız. Her şeyi kare kare hatırlarız.
Eklemek istedikleriniz var mı?
Sanat kardeşliktir ve birleştirir. Sanat bir kalpten diğerine, bir zihinden diğerine giden en kestirme yoldur.