Çocuklara memleket olur musunuz?

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nce düzenlenen “Koruyucu Aile Temelli Çocuk Koruma Sistemi” çalıştayı Ankara'da toplandı. Koruyucu aileleri, bu aileler yanında yetişen gençleri, akademisyenleri, sosyal hizmetler çalışanlarını, bakanlık yetkililerini ve medyayı buluşturan çalıştay iki gün boyunca özellikle iki soruya cevap aradı; sistem nasıl geliştirilebilir ve nasıl yaygınlığı artırılabilir.

ZEYNEP TÜRKOĞLU / zeynoturkoglu@gmail.com

Size bir iyi, bir de iyiyi daha iyiye taşımak üzere verilecek iki haberimiz var. Önce iyi haber; Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının korunma ihtiyacı olan çocukların bakımının aile ortamında sağlanması amacıyla yürüttüğü çalışmalar çerçevesinde koruyucu aile hizmeti kapsamındaki aile ve çocuk sayısındaki artış devam ediyor.

Şimdi sorumluluğu arttıracak ikinci haberde sıra; Daha fazlası mümkün! Ama nasıl?

Koruyucu Aile Hizmeti’nin yaygınlaştırılarak hizmetten yararlandırılan çocuk sayısının artırılabilmesi için; hem devlet hem de kişiler olarak daha fazla sorumluluk almak gerekiyor.

Bu detay pek bilinmese de, uygulamanın ilk örnekleri 1961 yılında başlamış. Ama gerçek anlamda hayata yansıması için neredeyse 50 yıl geçmesi gerekmiş. Süreç gerçek anlamıyla Cumhurbaşkanımızın eşi Emine Erdoğan Hanımefendi’nin himayesinde başlatılan “Toplum Kalkınmasında Gönül Elçileri Projesi” ile ancak 2012’ye gelindiğinde yaygınlık ve işlerlik kazanmış. Pekiyi son yıllarda artan ivme ile nereye geldik, bundan sonra yola nasıl devam edilmeli? Sürekli yeni sorular üretecek, yeni cevaplara ihtiyaç duyulacak bu alanda dikkatli, ölçülü ve duyarlı bir gayretle bir araya gelen uzmanlar ve gönüllüler ortak akılla yol almaya çalıştı, iki gün boyunca enine boyuna tartıştı.

Hukukî yönü, teknik tarafları, maddi imkanları bir tarafa, konunun çocuk olduğu bir çalıştay elbette akılla beraber kalbin ve duyguların da devrede olduğu bir zeminde gerçekleşiyor. Taraflar tecrübelerini paylaştıkça farkındalık artıyor. Aksayan ya da aksaması muhtemel taraflar gerçekçi bir biçimde fark ediliyor. Nihayetinde beklenti ve ihtiyaçlar iki gün sonunda ortaya çıktığında aslında çok çocuğun aile ortamında, manevi ihtiyaçları giderilerek büyüyebileceğinin mümkün olduğunu görmek hem uzmanları hem de gönüllüleri sevindirdi. Özellikle Emine Erdoğan Hanımefendi’nin konuyla yakından ilgilenmesi, takibi, vali eşlerini seferber etmesi konuyla ilgili herkesi son derece memnun ediyor. Ancak gönüllüğün esas olduğu bir meselede önemli sorumluluklardan biri de medyaya düşüyor. Çalıştayın katılımcısı olarak iki günlük çalışmanın ardından yüklendiğim vazifenin gereği olarak, dertleri, güzellikleri, yapılabilecekleri sizlere anlatmak da çocuklarımıza benim ilk borcum…

• Öncelikle Aile Çalışma Ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın çalışması katılımlar tarafından faydalı, ev sahipliği ise sıcak bulundu. Bakan Zehra Zümrüt Selçuk ailelerle yakından ilgilendi, gelişmelerden haberdar edildi. Beştepe Külliyesi’ndeki davetin de mihmandarı oldu. Bakan Yardımcısı Dr. Selim Bağlı ve Çocuk Hizmetleri Genel Müdürü Dr. Selahattin GÜVEN ise geniş bir ekiple iki boyunca oturumların yapıldığı odalarda, dinleyici olarak bulundular.

• Çalıştayın açılış oturumundan başlayıp, ertesi günkü son oturuma kadar üzerinde en fazla durulan şeylerden biri toplumun ‘Koruyucu Aile Sistemi’ hakkında ya az veya yanlış bilgiye sahip olduğuydu. Haliyle bu da önyargılı bir tutuma sebep oluyor. Şuradan başlamak gerekir ki, 25-60 yaş aralığında, evli ya da bekâr, çocuklu ya da çocuksuz, mali ve sağlık durumu uygun, bir de tabii yüreği elverişli herkes talip olabilir. Bu isteyen herkesin bu sorumluluğu sorgusuz sualsiz alabileceği anlamına gelmiyor. Denetim mekanizması uygunluğu sınıyor. Fakat durup düşünmekte fayda var; belki de olmaz sandığınız sizin için mümkündür.

• Önyargıların giderilmesi için sunulan önerilerden biri de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın desteği idi. Dini hassasiyet yüksek olan toplumda dine uygunluğu konusundaki soru işaretlerini ortadan kaldırmak için böyle bir iş birliği de bekleniyor.

• Koruyucu ailelerin bazıları, yaygınlaşmanın önündeki engellerden biri olarak bazı endişeleri gösteriyor. Mesela himaye edinilen çocuğun belki yıllarca ortada görünmeyen biyolojik ebeveyni bir zaman sonra çocuğunu geri almak istediğinde, koruyucu ailelerin bundan bir yıkımla çıkacağı düşüncesi varmış. Ancak yetkililer, bu konuda esas olanın çocuğun iyiliği ve kazancı olduğu yönündeki temel ilkeye işaret ediyor.

• Koruyucu aile profiline maddi ölçülerde bakıldığında zannedildiğinin aksine öncelenen ailenin zengin olup olması değil. Zaten talip olanlar da daha çok orta gelir grubundan olanlar. İki biyolojik kızı ve kocasıyla yaşadığı ailesine bir küçük kızı daha ortak eden anneler olduğu gibi, bekar anneler de var. Kendisi koruyucu ailede yetişmiş gençlerin duyarlılığı ise gerçekten müthiş. Gencecik yaşlarında işe başlar başlamaz koruyucu ebeveynliğe geçenlerin sayısı az değil. 

HEM ŞEHİT ANASI HEM KORUYUCU ANA

Koruyucu anneler arasında öyle biri vardı ki, merhameti, samimiyeti bulunduğu her yerde parladı. O bir şehit annesi. Keziban Koç, 50 yaşında. Genç yaşta eşini, anne ve babasını kaybetti. Oğlu polis Yaşar Özden (28) ise 7 Haziran 2016’da İstanbul’un Fatih ilçesi Vezneciler semtinde terör örgütü PKK’nın bomba yüklü araçla düzenlediği saldırıda şehit düştü. Ama, “Bu vatanın Yaşarlar’ı bitmez” dedi, iki kardeşe koruyucu aile oldu. “Henüz bir yaşındayken eşimi trafik kazasında kaybettikten sonra ana-oğul hayata tutunmaya çalıştık. Onu vatan ve milletine aşık, bayrak sevdalısı yetiştirdim. Küçük ama sıcacık yuvamızda o benim arkadaşım, oğlum, eşim, dostumdu. O okullar kazandı ben valizimi toplayıp onunla gittim. Onunla büyüdüm, okudum. İlk tayin yeri İstanbul’a birlikte yerleşmiştik. Alnından öperek uğurladım, bir daha gelmedi. O gün ilk kez telefonumu açmadı. Meğer bana veda etmiş. Hayattaki tek sığınağım olan oğlum şehit olmuş. Yaşar giderken akıl ve ruhumu da götürmüştü. Bir gün neden benim gibi kimsesi olmayan bir çocuğu evlat edinip, onu sevgi ve şefkatle büyütmeyeyim dedim. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na başvuru yaptım. Ardından hac için Mekke’ye gitmiştim, orada “Allah’ım ne olur bana bir can yoldaşı, evlat ver. Şehit oğlumun kokusunu duyup, al bayrağın altında büyüteyim’ diye dua ettim. Başvurum kabul oldu, 2 yıllık sürecin ardından iki yavrum oldu.”

KAN DEĞİL KALP BAĞI ESAS

Çalıştayın ardından Beştepe Küliyesi’nde Emine Erdoğan Hanımefendi’nin misafiri olan koruyucu aileler, destekleri için Erdoğan’a teşekkür ederek, taleplerini dile getirdi. Gündüz kuşak programlarındaki aile dönük güven sarsıcı yayınları eleştiren stk temsilcileri, Erdoğan’dan konuyla ilgilenmesi ricasında bulundu. Talepleri dinleyen Emine Erdoğan, hitabında uzman ve gönüllülere teşekkür etti.

“Sizler geniş yürekleriniz çocuklara memleket oldunuz. Bundan daha büyük bir bahtiyarlık olabilir mi? Size baktıkça anlıyoruz ki insan kalbi mertebe mertebedir. En üst mertebelerden biri kalplerin çocukları mutlu etmek için yanıp tutuşmasıdır. Bir çocuğa aile olarak sergilediğiniz bu erdemli tutum ile kan bağının değil, kalp bağının esas olduğunu gösteriyorsunuz. Anne ve baba olmanın biyolojik sebeplerle değil, merhametle başladığını yaşayarak anlatıyorsunuz. Sizlere tüm insanlık adına şükranlarımı sunuyorum. Çocukluk insanın son nefesine kadar hayatının her evresini belirleyen bir dönemdir. İnsan özlemlerini, hüzünlerden kurtuluşu, hasret kaldığı sevgiyi hep dönüp çocukluğunda arıyor. Nereye gidersek gidelim, ne olursak olalım çocukluğumuzu görünmez bir hırka gibi sırtımızda taşıyoruz. O yüzden çocuklarımıza hak ettikleri güzel günleri vermek, onlara yaşadıkları zorlukları unutturmak hepimizin görevidir. Bu dünyada uğruna savaşılacak en önemli şey çocuklardır. Gönül ister ki hiçbir çocuğumuz ailesinin yanından ayrılmasın. Fakat bazen çeşitli sebeplerle aileler ne yazık ki dağılıyorlar. İşte o zaman Devletimiz en kıymetlimiz olan çocuklara kol kanat geriyor. Onları ev ortamına en yakın çocuk evlerinde muhafaza ediyor ve eğitimden giyim kuşama tüm ihtiyaçlarını eksiksiz karşılıyor. Bugün Devletimizin şefkatli kollarında yetişmiş hukuk, tıp, sanat, spor gibi farklı meslek alanlarında üstün başarılar kazanmış evlatlarımız var. Onlar medar-ı iftiharımızdır. Fakat imkânlar ne kadar iyi olursa olsun hiçbir şey bir çocuğun bir aileye hasret olma hasretini maalesef gidermiyor. Bazen çocuklarımız boylarından büyük acılarla yüzleşmek ve mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Oysa bir çocuğun tek işi çocuk olmak değil midir? 2002 yılında koruyucu aile yanında kalan çocuk sayımız yalnızca 515’ti. Devletimizin imkanları gönlü güzel insanların iş birliğiyle buluşursa çocuklarımız daha mutlu yetişir dedik. Bu inançla valilerimizin eşleriyle başlattığımız ‘Gönül Elçileri Projesi’ ile koruyucu aile hizmeti daha etkin bir hale geldi. Çok şükür, büyük bir mutlulukla ifade etmek istiyorum ki bugün itibarıyla 6029 ailemizin yanında tam 7330 çocuğumuzun bakımı sağlanmakta. Yeri gelmişken bir konunun daha altını önemle çizmek istiyorum. Koruyucu ailelerimizin yanında kalan evlatlarımızdan 735’i engelli çocuklarımızdır. Sizler bilhassa onların izini sürdünüz, onlara talip oldunuz. Kanatları kırık kalsın istemediniz. Bu narin çiçekleri himayenize aldınız. Rabbim sizlerden iki cihanda razı olsun.”