sibel.ates@aksam.com.tr
Birol İnan, ‘Hep Sevgili Kalalım’ adlı romanıyla edebiyat dünyasına adım attı. “Bir kadını unutmak için kaç kadınla birlikte olmalı?” sorusuyla açılan romanın yazarıyla buluştuk.
Öncelikle klasik soruyla başlayalım, Birol İnan kimdir? Bir işadamı olduğunuzu biliyoruz ancak edebiyatla yolunuz nerede kesişti?
Mimarlık okudum ama tasarım ağırlıklı çalışmadım. Bu konuda yeteneklerimin sınırlı olduğunu biliyorum. Sonraları çizmek yerine yazarak kendimi daha iyi ifade edebildiğimi keşfettim. Yazdığım şeyler hiçbir kurala uymayan, amacı ve kaygısı olmayan şeylerdi. Yazdığım denemelerimi tesadüfen dostum Fuat Güner fark etti. Okumak istedi, verdim. Sabah kalktığımda şaşkınlıkla bana bakıyordu. “Sen bir yazarsın oğlum” dedi. Sanırım o inanabileceğim bir insandı. Ciddiye aldım. Başarısız bir yazarsam sorumlu o. Okurlar onu da beni de bağışlasınlar.
“Hep Sevgili Kalalım” okuru “Bir kadını unutmak için kaç kadınla birlikte olmalı?” sorusuyla karşılıyor. Demir gibi bir karakterin mottosu bu sanırım… Ne dersiniz?
Haklısınız. Demir, çivi çiviyi söker mantığında. Bir kadına bağlanmak istemez. Çünkü bağlılık teslimiyettir, jigi jigi hayatın sonu ve ciddiyettir. Ciddi olmak sizce yeterince eğlenceli mi?
Jigi jigi hayat ne demek?
Hayatı güzel yaşamak, keyfini çıkarmak. Eğlenceli olmak. Genel parti hali. Bunu zengin bir hayatla özdeşlememek lazım. Her tür insan eğlenceli hayat yaşayabilir; kahkaha, temiz hava, müzik, dans, spor… Bakın bütün güzel şeyler bedava aslında. Neden asık suratla dolaşmayı tercih edelim ki? Oysa günümüz insanı, özellikle bizim ülkemizde nedense bunalımı tercih ediyor.
Hiçbir eser yazarından bağımsız düşünülemez, Demir’in sizden aldığı neler var?
Alacağını aldı. Ben de vereceğimi verdim. Yazarken o oldum ama kitap bitti, artık o değilim. Şimdi Sinan’ım. O bir mimar, bir yaratıcı. İkinci romanımda onu yazıyorum. Bitince de bir türkücü olabilirim. Niyetim okurlarım teveccüh gösterirlerse, onlarla hep sevgili kalmak.
Bir eserin yazarı değiştirdiği ve dönüştürdüğü söylenir. Hep Sevgili Kalalım’ın yazılış serüveninde siz değiştiniz mi? Bu serüven size ne kazandırdı ya da kaybettirdi?
Değişim hayatın gerçeği, tabii ki değiştim ve dönüştüm. Yazma isteğim ve cesaretim arttı. Ömrüm olursa ve okurlar beğenirse dokuz roman yazmayı planlıyorum. Arada daha önce yazdığım amatör deneme ve şiirlerimi noktasına virgülüne dokunmadan ve utanmadan yayınlayacağım. Hep beraber gülelim diye. Herkesin içinde bir yetenek var, çıkmazsa insanı kabız eden bir bomba aslında bu. İfade edilemezse hasta eder insanı. İnsanlar yazsınlar, çizsinler, boyasınlar, yontsunlar ne bileyim neden hoşlanıyorlarsa onu yapsınlar. Ben öyle yaptım. Hiçbir amacım yok. Yazarken mutlu oluyorum, uçakta, denizde, bir kahvede, her yerde yazabiliyorum. Masa başı bana göre değil. Mükemmel olmak zorunda değilim ki. Annem de örgü örerdi. Bu dünyanın sorunlarıyla başka türlü baş edemeyiz. Değil mi?
Psikolog Anna’yla Demir’in terapi sırasındaki diyalogları günümüz kadın-erkek çatışmasının mini bir özeti gibi. Sizce Demir gibi sevgiyi arayan ama özgürlüğünden de vazgeçmeeyen erkekler ne yapabilir?
Cesareti olan kalbini dinler, teslim olur. Olmayan aklı ve kalbinin arasında sıkışıp kalır Demir gibi. “Özgür aşk, özgür caz” diyor Demir, bunu verecek kadını arasın onun gibiler. Ama Demir gibi olmak iyi mi, bakın bunu bilemem.