Cesaret ve aşkın dansı Carmen

Dünyanın en ünlü Flamenko dansçılarından ve koreograflarından Antonio Gades'in 1983 yılında prömiyerini gerçekleştirdiği Carmen gösterisi bugün de tüm ihtişamıyla dünya sahnelerinde yerini alıyor. Cesareti, özgürlüğü ve aşkı için sınır tanımayan bir kadının hikâyesinin anlatıldığı Carmen, Flamenko ile hayat buluyor.

MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr

“Carmen, ne uçarı bir kadın ne de bir erkek avcısı. O sadece sevdiği zaman sevgisini, sevmediğinde ise sevmediğini dürüstçe ifade edebilen bir karakter. Diğer bir deyişle özgür bir kadın… Bu görüntüsünün onu bir erkek avcısı yaptığını düşünmüyorum. Carmen’in bu duruşu onun asaletinden ileri geliyor, uçarı bir kadın olmasından veya bir erkek avcısı olmasından değil.” 

- Antonio Gades

Hayatını Flamenko dansına adayan Antonio Gades’in ölmeden önce 2004 yılında kurduğu Antonio Gades Topluluğu, Gades’in İspanyol kültürünü ve geleneklerini estetik bir dille sahneye taşıdığı eserlerini yaşatmaya devam ediyor.

Carmen yorumu ile tüm dünyada büyük beğeni toplayan Antonio Gades Topluluğu, 20 Şubat akşamı Cemal Reşit Rey Konser Salonu’na konuk olacak. Gösteri öncesinde topluluğun direktörü ve Gades’in Eşi Eugenia Eiriz ile Flamenko ve Carmen’i konuştuk.  

GELENEKSEL FLAMENKO’DAN VAZGEÇMEDİ

“Carmen’in Flamenko uyarlaması ilk kez 1983 yılında yapıldı. Antonio Gades ve Carlos Saura ilk kez opera müzikleriyle Flamenko dansını buluşturdular. Gades, Endülüs halkının otantikliğini yansıtan ve onlar için bir ifade biçimi olan Flamenko’ya tapardı. Bu nedenle Flamenko’yu aslında kendi gelenekselliği içinde sunmak istedi. Bir gitarist ve şarkıcıyı bu uyarlamanın içine çok zekice yerleştirdi. Bu anlamda 1983 yılında yapılan adeta bir devrimdi.” diyen Eiriz, Antonio Gades Topluluğu’nun amacının Gades’in tavrını sahnede tüm İspanyol dansları ile yaşatmak olduğunu belirtiyor ve ekliyor, “Flamenko’nun popülerliği tartışılmaz ama Gades, Flamenko’nun köklerine ve tarihi geçmişine olağanüstü bir saygı duyuyordu ve koreografilerinde de geleneksel Flamenko’dan hiç uzaklaşmıyordu. Gades, Flamenko’nun Endülüs halkının otantik bir yansıması olduğunu biliyor ve ilhamını halktan, insanlardan alıyordu. Sahnede yeni bir dil yarattığı halde Flamenko’nun orjinal ruhunu asla değiştirmiyordu ve bu kuşkusuz ki hiç kolay değil... Bizim için dansçılarımızın dansın hayatın ta kendisi olduğunu hissederek dans etmeleri çok önemli. Çünkü Flamenko hayatı iyisiyle, kötüsüyle, tüm entellektüel derinliğiyle yansıtıyor. Bu nedenle de insanlar tarafından çok seviliyor. Bizim yaptığımız da sadece Gades’i değil, Flamenko geleneğini de yaşatmak...”

CARMEN SINIR TANIMIYOR

Antonio Gades Topluluğu ile Carmen gösterisi özdeşleşmiş durumda. Topluluk ilk kurulduğu yıllardan beri büyük bir özveri ile Carmen’i sahneliyor. Birçok farklı ülkede temsiller gerçekleştirdiklerini ve hepsinde de çok güzel dönüşler aldıklarını anlatan Eiriz, Carmen ve Flamenko arasındaki bağı şöyle anlatıyor: “Carmen, dünyanın Flamenko’yu tanımasında büyük rolü olan uyarlamalardan biri. İyi tiyatro ve bale izleyicisine de hitap eden ama aynı zamanda koreografisiyle, müzikleriyle, kostümleriyle izleyiciyi kendine hayran bırakan bir görsel şölen... Carmen, 1830’lar İspanyasının Sevilla’sında tütün fabrikasında çalışan işçi bir kadının aşk konusunda nasıl sınır tanımadığını gösteren etkileyici bir hikâye. Flamenko’nun hissettirdiği o tutku duygusunun hikâyeye ve Carmen’in kişiliğine çok uyduğunu düşünüyorum. Topluluğun dans dilinin yansıttığı o güçlü ifade biçimiyle Carmen’in doğası da kuvvetleniyor.

Flamenko’nun kökeninde yatan acı ve dram bu hikâyedeki son ile çok güzel örtüşüyor. Carmen aşkı için ölümü göze alıyor ve sınır tanımıyor. Bu açıdan hayata meydan okuyan bir kadın. Bu durum Flamenko’nun meydan okuyan, isyankâr tavrına çok yakışıyor."

BUGÜNÜN İNSANLARINI DA ANLATIYOR

Hikâyesiyle herkesin beğenisini kazanan Carmen’in aslında bugün de dünyanın birçok yerinde birçok insanın yaşadıklarını anlattığını belirten Eiriz, “Carmen’in kavgası bugünün de kavgası. Sadece kadınlar için de değil... Onun cesareti, meydan okuması ve sınır tanımaz duruşu onu çekici kılıyor. Aşkın olduğu yerde birkaç mutlu hikâyenin dışında hep dram ve acı var. İnsanları bu evrensel duygular buluşturuyor.” diyor.