MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr
Türkiye'nin en yetenekli genç konser piyanistlerinden Cem Babacan'ın Touching Universe Of Piano isimli ilk solo piyano albümü yayınlandı. Farklı müzik stilleriyle piyano repertuvarına damga vurmuş pek çok önemli bestecinin en rafine ve sade bir biçimde karakterlerini yansıttığı eserler, dinleyiciyle buluştu.
Müzik danışmanlığını ülkemizin en önemli keman sanatçılarından Cihat Aşkın'ın üstlendiği albümde J.S.Bach, Marcello, Scarlatti, Beethoven, Mendelssohn, Schumann, Chopin, Liszt, Brahms, Tchaikovsky, Mussorgski, Satie, Debussy'nin eserleri yer alıyor. Biz de bunu fırsat bilerek Babacan'ın kapısını çaldık, piyano ile olan geçmişini ve müzik yaşamını konuştuk. Kariyeri boyunca yurt içi ve yurt dışında önemli salonlarda solist olarak yer aldığı konserlerde sergilediği etkileyici performansları ve kazandığı yarışmalarla adından sıkça bahsettiren Babacan, yeni çalışmalarından da bahsetti.
ESERİ ÇALARKEN YAŞIYORUM ASLINDA
Klasik müzik hayatınızda nasıl yer buldu? Nasıl bir eğitim süreciniz oldu?
Evimizde müzik hiç eksik olmazdı. Beş yaşında gece uyumadan Beethoven'ın Piyano Konçertoları'nı dinlerdim. Dinlemeyle başlayan merakım okumayla devam etti. Konservatuvara girene kadar müzik tarihi kitapları alıp bestecilerin yaşamlarını ve müzikal stillerini kendimce öğrenmeye başladım. Bunu bir ödev gibi değil zevk için yapıyordum. Dinlediğim müziklerde, okuduğum kitaplarda piyanonun ve piyano eserlerinin karakteristik özellikleri öne çıkıyordu. Bu sebeple piyano çalmayı öğrenmek istedim. Bir yıl özel ders aldıktan sonra Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı'nın giriş sınavlarına girdim ve Piyano Anasanat Dalı'na kabul edildim. Böylece asla bitmeyen ve bitmeyecek piyano öğrenimim tam anlamıyla başlamış oldu.
Piyanoyu seçmenizdeki etken ne idi? Piyano çalarken kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
Piyano, orkestrada bulunan tüm çalgıların ses kapasitesini içinde barındıran bir enstrüman. Bunun dışında sonsuz tınısal renge sahip. Tabii ki piyano öğrenmeye başladığım yıllarda bu kadar farkındalığım yoktu ancak çok fazla müzik dinlediğim için hissedebiliyordum. Seçimimde bu hissin çok etkili olduğunu söyleyebilirim. Piyano eserlerinin performansı anında hissettiklerimi tek bir sözcükle anlatmam mümkün değil. Çünkü besteciler eserlerinde pek çok karakteri bir arada sunarlar. Yorumcular da aynı tiyatro oyuncuları gibi içinde yer aldıkları eseri ve karakterleri yaşamaya, yaşadıklarını en iyi şekilde yorumlamaya çalışırlar. Bu çaba ne kadar gerçekse o kadar inandırıcı olur. Piyano çalarken de tam anlamıyla hissettiğim budur diyebilirim.
ÜLKEMDE VERDİĞİM KONSERLER DAHA DEĞERLİ
Yurt dışına çıkmaya nasıl karar verdiniz? Orada katıldığınız yarışmalar ve verdiğiniz resitaller size nasıl bir tecrübe kazandırdı?
Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı'nın lisans kısmını bitirdikten sonra eğitimime yurt dışında devam etmek, hep aklımdaydı. Lisans son sınıfa kadar Türk ve yabancı pek çok iyi müzisyen ile çalıştım, ustalık sınıflarına katıldım. Çalıştığım kişiler arasında beni en etkileyen Rus müzisyenlerin yaklaşımıydı. Rusların edebiyat, tiyatro sinema konusundaki çalışmaları da beni çok etkilemişti. O sebeple lisans sonrası gidilecek en doğru yerin Moskova Çaykovski Devlet Konservatuvarı olacağını düşündüm. 4 yıl kadar Moskova'da yaşadım ve lisansüstü eğitimimi tamamladım. Buradan kırmızı diploma ile mezun oldum. Müzik algıma, bilgime ve pratiğe katkısı büyük oldu. Moskova'da yaşadığım 4 yıl, hayatımda tam anlamıyla müziğe adadığım bir dönemdir. Başka hiçbir şey düşünmeden sadece müziğe ve gelişimime odaklandım. Zaman algısı olmadan, odağımı hiç bozmadan çalışır ve düşünürdüm.
Kariyerinize sadece yurt dışında devam etmeyi düşündünüz mü?
Moskova'da dört yıl öğrenci olarak yaşadıktan sonra yurt dışında herhangi bir yerde yaşama isteğim olmadı. Ülkem dışında bir yerde düzen kurmaya çalışmak korkuttu beni. Belki de bu kararımdan ötürü dönüşümden sonraki konserlerimin çoğu Türkiye'de oldu. Çok sık olmasa da yurtdışında halen konserler veriyorum. Bunun artmasını da elbette isterim ama hiçbir zaman sadece yurt dışında yaşayıp konser verme arzum olmaz. Ülkemizde yaptığım konserlerin değeri benim için farklı.
En çok hangi bestecilerin eserlerini çalmayı seversiniz?
Yeni yazılmış veya önceden yazılmış ancak ilk defa benim yorumlayacağım eserleri çalmanın zevki benim için bambaşkadır. Böyle eserleri yorumladığımda çok daha özgür hissederim ve önyargısız düşünmeye başlarım. Bunun dışında piyano literatüründe yer alan bütün besteciler ilgi alanımdır. Besteciye göre değil esere göre değerlendirmemi yaparım ve çalmaya karar veririm. Çalmaya karar verdiğim her eseri aynı ölçütte severim. Bunun dışında hem yorumcu hem dinleyici olarak Schumann, Liszt, Scriabin ve Prokofiev'e özel bir ilgim var.
HER PARÇADA CEM BABACAN VAR
Müziğinizi icra ederken yorum katmayı sever misiniz?
Aksi mümkün değildir.
Touching Universe of Piyano albümünüz hayırlı olsun. Albümde önemli klasik eserler var. Özüne sadık kalarak mı çaldınız yoksa içinde Cem Babacan var mı?
Z Müzik lirik piyano parçalarından oluşan bir albüm teklifiyle bana ulaştı. Repertuvar tercihini bana bıraktılar. Albümün müzikal danışmanı olan çok değerli Cihat Aşkın ve müzikal zevkine, kulağına çok güvendiğim kız arkadaşım Melisa Uzunarslan ile istişare ederek eserleri seçtik. Herhangi bir bestecinin eserini çalarken öncelikli konu eseri yaratan kişinin istediklerini yapmak ve eserin yapısını iyi okuyabilmektir. Yorumculuğun güzelliği de tam bu noktada ortaya çıkar. Çünkü her icracı bestecinin istediğini farklı yorumlayıp ortaya koyar. Hatta icracı eseri her çalışında bambaşka yorumlayabilir, bir anlamda farklı yorumlamama şansı yoktur çünkü değişken çok fazladır. (Çaldığı enstrüman, salon, yer, akustik vb.) Tüm bunlardan yola çıkarak albümdeki eserleri özüne sadık kalarak çaldım ama içinde Cem Babacan elbette var.
Cihat Aşkın'a bir parantez açmak isterim. Ondan öğrendiğiniz en kıymetli şey nedir?
Cihat Aşkın sadece iyi ve başarılı bir kemancı olmasının dışında bilgisi ve vizyonu inanılmaz açık bir müzisyen. Çoklu düşünebilen, yaptığı projelerde sanatsal boyutun derinliğinin yanında sosyolojik derinliği de iyi analiz edebilen bir sanatçı. Hem hayatta hem de sahne üstünde çok tecrübeli ve hızlı düşünüp pratik kararları hemen uygulayabilen, müzikal algısı olağanüstü bir müzisyen. Tüm bu yapısı ile ondan çok şey öğrendim ve öğrenmekteyim.
KONSANTRE OLUP AMACA YÖNELİK ÇALIŞIYORUM
Türkiye'nin en yetenekli konser piyanistleri arasında gösteriliyorsunuz. Başarınızın sırrı nedir sizce?
Düzenli, bilinçli, konsantre ve amaca yönelik çalışmak çok önemli. Her gün yaptığım çalışma zaman anlamında değişiyor ama piyano başına bir saat de otursam konsantre ve amaca yönelik çalışmaya gayret ediyorum.
Unutamadığınız sizi çok heyecanlandıran konseriniz hangisiydi?
17 yaşında orkestra eşliğinde solist olarak ilk çaldığım konser ve Moskova'daki ilk konserim en heyecanlandığım konserlerdi diyebilirim.
Sahnede solo performanslarını mı yoksa müzik birlikteliğini mi daha çok seversiniz?
İkisinin de yeri farklı, paylaşmayı çok severim ama insan bazen de yalnız olabilmeli...
Bu aralar neler yapıyorsunuz?
10 Ağustos'ta Berlin Konzerthaus'ta her yaz şef Cem Mansur önderliğinde toplanan Türkiye Gençlik Ulusal Filarmoni Orkestrası ile "Rahmaninov'un Paganini'nin bir teması üzerine Rapsodi" isimli eserini seslendireceğim. Sonrasında bu yaz Cihat Aşkın önderliğinde Burhaniye'de yapılacak Caka Yaz Müzik Akademisi'ne eğitmen olarak katılacağım. Burada da hem bizim hem de katılan öğrencilerin konseri olacak.
Bir röportajınızda Türk bestecilerin eserlerini kayıt almayı istiyorum demişsiniz. Bununla ilgili bir çalışmaya başladınız mı?
Evet başladım ancak bu yıl başlayıp mümkün olursa belki on yıla belki daha fazlasını kapsayabilecek bir proje bu. Her yıl bir ya da iki bestecimizin piyano eserlerini kaydedip yayınlayacağım. Hedefim, bir Türk Piyano Eserleri Antolojisi yapabilmek.
SEVDİĞİM FİLME MÜZİĞİMLE KATKI SAĞLAMAK ÇOK GÜZELDİ
Büyük Kuşatma filminde sizin bir kaydınız kullanılmış... Filmde duyduğunuzda ne hissettiniz?
Bu bir ilkti. Yönetmen Sinan Kesova filmde kullanmak istediği İtalyan besteci Respighi'nin bir müziğini kaydetmemi ve filmin ana müziği olarak kullanmak istediğini bana söyledi. Bir gün buluşup filmi izledim ve çok etkilendim. Sinema benim en büyük tutkularımdan birisi. Sevdiğim bir filmin müziğinde katkım olması fevkalade hoşuma gitti. Filmin galasında duyduğumda da çok mutlu oldum.
Kendi besteleriniz var mı?
Şimdilik sadece denemeler ve istek var. Bu konuda kendimi geliştirmeye çalışıyorum.
Dizi - film müziği yapmak ister misiniz?
Bestecilik konusunda kendimi geliştirebilirsem neden olmasın.
ŞARKILARDA EŞLİK SÖZE DEĞİL MÜZİĞEDİR
Yaptığınız müziğin niş bir kitlesi var diye düşünüyorum. Siz bunu nasıl yorumlarsınız?
Yanlış bir gözlem diyemem. Günümüzde kendi zümresi olan bir öğeye dönüştü sanat. Bu sadece ülkemiz için değil tüm dünya için geçerli. Bunun sebebi dinleyicisi için de belirli bir merak, araştırma ve çaba gerektirmesi olabilir. Tabii bir dinleyicinin bunları gerçekleştirmesi için başta sevmesi gerekir. Kitap okumaya Virginia Woolf ile başlayan biri anlamayıp sıkılabilir belki bir daha okumaz. Ancak anlayabileceği ve seveceği kitaplarla başlarsa günün birinde Woolf'u da anlayıp sevecektir. Kitleyi genişletebilme ve bu konuda doğru yönlendirme konusunda bu müziği icra eden bizlere sorumluluk düşüyor elbette.
Türk izleyicisi müzikte daha çok söz arıyor sanki, eşlik etmek istiyor. Bu anlamda duygu aktarımında müziğe sözün eşlik etmesi şart mıdır?
Eğer şiiri ya da sözleri estetik ve kaliteli bir biçimde müziğe aktarıp şarkı yazabilirseniz şiiri şahlandırırsınız ve şiir yine tek başına iyi kalmaya devam eder. İyi bir şiirin arkasına uyduruk bir müzik koyarsanız o şiir tek başına iyi kalmaya yine devam eder. Ancak tek başına şiirin ve sözlerin güzelliği kötü bir müziği kurtarmaya yetmez. Söz benim için kaliteli yazılmış bir vokal müzikte çok önemli ama kötü yazılmış bir vokal müzikte çok önemsiz bir unsur. Bu sebeple çok sesliliği yaratan enstrümantal unsurlar müziğin asıl iskeletini oluşturur. Fark etmese de çoğu dinleyiciyi etkileyen eşlik etmesini sağlayan öğe yazılan melodinin güzelliği, sözlerle nasıl bütünleştiği ve müziğin iskeletini oluşturan yapıdır.
SANATTA EN TAHAMMÜL EDİLMEZ ŞEY TAKLİTTİR
Şu an bir üniversitede akademisyensiniz... Onlara müzik konusunda nasıl tavsiyeler veriyorsunuz?
Yaptığımız mesleğin eğitimi daha çok usta çırak ilişkisiyle ilerliyor. Öğrenci ile teke tek ders yapıyorsunuz ve her öğrencinin karakterine, psikolojik durumuna göre sisteminizi uyarlamanız gerekiyor. Ayrıca müzik soyut bir alan ve tek doğrusu asla yok. Her öğrencinin kendi yürüyüşü var, öğretmen olarak kendi felsefem yürüyen öğrencinin önündeki engelleri kaldırmaya çalışmak oluyor. Müziği dinlemeyi, bilgi sahibi olmayı, anlamayı ve bunlardan çıkarım yaparak kendi fikirlerini oluşturabilmesine yardım ediyorum. Çünkü sadece benim söylediklerimi yapan ya da yapmaya çalışan ve kendi fikri hiç olmayan bir piyanist benim taklidim olur. Maalesef sanatta en tahammül edilmez şey de taklittir. Taklit eğitimde belirli bir noktada yardımcı ve araç olarak kullanılabilir ama sonrası daha önemli. Tabii çok önemli teorik dersler de var ve bu dersleri de veriyorum.