ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr
31. Cottbus Uluslararası Film Festivali'nde En İyi İlk Film Ödülü'nü kazanan, Türkiye prömiyerini gerçekleştirdiği 40. İstanbul Film Festivali'nde En İyi İlk Film, En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Sinematografi ödüllerini toplayıp, ardından 32. Ankara Film Festivali'nde de En İyi İlk Film Ödülü'ne layık görülen SARDUNYA, bugün itibariyle MUBİ'de gösterime giriyor. Baba-kız arasındaki ilişkiyi ölüm, adalet ve etik kavramları üzerinden ele alan film 19 yaşındaki Defne'nin üniversite sınavına haftalar kala, babasının felç geçirmesiyle apar topar memleketine dönmesinin hikayesine odaklanıyor. Film aynı zamanda Defne ile babasının geçmişten kalan hesaplaşmasını merkezine alırken, yer yer polisiye bir hikâyeye evriliyor. Biz de filmi konuşmak için yönetmen Çağıl Bocut ve oyuncusu İlayda Elif Elhih ile bir araya geldik. SARDUNYA, Bocut'un ilk uzun metrajlı filmi, Elhih'in ise ilk oyunculuk deneyimi...
SİNEMA HAYATTAKİ EN BÜYÜK TUTKULARIMDAN BİRİ
Sinema hayatınıza ne zaman ve nasıl girdi?
Sinemada izlediğim ve hatırladığım ilk film Tim Burton'nın Bettle Juice filmi. Annemler çocuk filmi sanıp beni götürmüşler, sekiz yaşındaki bir çocuk için çok travmatik bir deneyim. Günlerce etkisinden çıkamamıştım. Sonradan mahalleden çocukluk arkadaşlarım ile ortaokuldayken kısa filmler çekmeye başladık ve bu süreç bizi çok mutlu etti. Belki de bu ilk deneyimlerimiz sayesinde İzmir'de ara sokakta yer alan bir orta sınıf apartmanımızdan bilindik iki senarist, üç de yönetmen çıkmış olabilir. Daha sonra üniversite puanım Boğaziçi Üniversitesi'ne tutunca uzunca bir süre sinema hayallerini ertelemek durumunda kaldım. Ancak bu noktada da imdadıma muazzam arşivi ve sinema etkinlikleri ile Mithat Alam Film Merkezi yetişti. Daha sonraki süreçte de cesaretimi toplayıp sinema alanında yüksek lisans ve doktoramı tamamladım.
Sinema ve yönetmenlik sizin için mesleki ve teknik anlamlarının dışında ne anlam ifade ediyor?
Biraz iddialı bulunabilir ama sinema benim hayattaki en büyük tutkularımdan biri. Filmleri ve arkasındaki teoriyi keşfetmek, üretmek ve deneyimlemek çok özel bir his. Bu nedenle benim için pratik bir mesele olmak dışında aynı zamanda bir yaşam tarzı diyebilirim.
SARDUNYA BİR BABA-EVLAT FİLMİ
Sardunya nasıl doğdu ve çıkış noktası ne idi?
Sardunya temelinde bir baba-evlat hikâyesi. İletişimi kopuk bir ailenin, babanın felç geçirmesi sonucunda bir araya gelmesi ile başlıyor. Fizik tedavi sürecinde baba ve kız ertelenmiş diyaloglarını yakalama fırsatı buluyor. Daha geniş bir çerçevede kuşak çatışmaları, hastalıklara karşı tutumumuz ve sağlık bürokrasisinden biraz bahsediyor. Filmin hikâyesine paralel olarak ben de ailemin birçok ferdinin hastalıklar geçirdiği bir dönem yaşadım. Bu süreçte babamın daha kırılgan, daha açık bir tarafını tanıma fırsatı yakaladım. Yaşadığım bu deneyimin toplumda da benzer yansımaları olduğuna inandığım için de görselleştirmek istedim. Filmde gerçekte yaşanmamış, baba-kız çatışmasını daha görünür kılmak için eklediğimiz polisiye unsurlar var, onun haricinde çok fazla otobiyografik öğeler taşıdığını söyleyebilirim.
Yönetmen filmini nasıl yorumluyor, ortaya çıkan sonuçtan memnun mu?
Şimdi geriye dönüp baktığımda bazı şeyleri daha farklı yapardım diyorum ama sanırım bu iyi bir şey. Gelişim gösterdiğinizi işaret ediyor. Onun dışında insanların yorumları benim için daha değerli.
Sinemada bir tarz belirlediniz mi kendinize? Daha çok hangi konu veya temalarda üretimde bulunmak istiyorsunuz?
Bir tarz belirledim diyemem. Bunun daha çok film yaptıkça oturacağına inanıyorum. İzleyici olarak her tarzdan keyif alsam da daha çok katman katman açılan aile dramalarını seviyorum. Konuşulmayan ve paylaşılmayan konuların aile içerisindeki bir çatışma ya da travma sonucu tekrar açığa çıktığı durumları kurcalamaktan hoşlanıyorum.
Sinema alanındaki hedefinizden bahseder misiniz, neler yapmak istiyorsunuz?
Henüz yolun çok başında olduğumu düşünüyorum. İleride sinemanın felsefi ve kurgusal yönlerini daha iyi kullanarak kendimi daha iyi ifade etmenin yollarını bulmak isterim. Yeni bir şeyler var ama şu an fırında olduğu için bahsetmeyeyim.
İLAYDA ELİF ELHİH: SEYİRCİNİN AKLINI HAFİFE ALMAYAN İŞLERDE BULUNMAK İSTİYORUM
Oyunculuğu seviyorum. Kısa süreliğine kendinden uzaklaşabilmek o kadar iyi geliyor ki. Bir karakter oynarken önceden hiç bilmediğim sürpriz bir tavır çıkıyor mesela, yeni bir şeyle tanışıyorum veya içimde derinde yattığını sandığım bir düşünce ile karakter sayesinde karşılaşabiliyorum. Hem başka birini anlıyorum hem de bana beni gösteriyor. İlayda gelişiyor. Bir de anda olmak aşırı keyifli. Öte yandan oyunculuk konusunda seyircinin aklını hafife almayan, uyuşturmayan işlerde bulunmak istiyorum. Metin birkaç kayda değer fikir barındırsın. Kadınlar saçtan makyajdan, aşktan ya da acıdan ibaret olmasın. Hoşlandığım bir tür ve bir konu yok yani. Kendimi geliştirebileceğim bir alan olsun, işin kendisini seveyim, içinde bulunmaktan onur duyayım, iyi hissedeyim... Ayrıca bu alan için kendime bir hedef belirlemedim. Belirlediğin şey çıkmıyor çoğu zaman karşına. İsteklerim var, oynayacağım bir proje daha var gibi gözüküyor şu an için. Henüz kesin değil ama heyecanlandırıyor beni. Onun dışında bilmiyorum. Çehov'un martı oyununda Nina; "yazmışız ya da oynamışız fark etmez, anlıyorum ki bu işlerde başta gelen şey, parıltı, şöhret filan gibi benim hayal ettiğim şeyler değil, sabredebilme yeteneğidir." diyor. Biraz sabırlı olmaya çalışıyorum ben de.
SARDUNYA BENİM İLK İŞİM
Çağıl 2016'da ben üniversitede ikinci sınıftayken dersimize gelmişti, öyle tanıştık. Çekeceği film için oyuncu aradığını söyledi, metni yolladı, audition aldık. Benim oynayacağım kesinleşince karakter üzerine çalışmaya başladık. Sardunya çok iyi bir metin. İlk halini okuduğumda tüylerim diken diken olmuştu. Diyaloglar çok gerçek gelmişti. Bayağı etkilenmiştim. Sardunya benim ilk işim. Kamera önüne ilk kez geçtim. Bir anda sudan çıkmış balığa döndüm. Filmi çektiğimizde daha yeni mezun oluyordum. Okul dışında hiçbir yerde oynamamıştım. Bir de başrol, her sahnede varsın. Hem güzel hem de stresli, çok yeni bir deneyimdi benim için. Memnun değilim diyemem, ilk işimle İstanbul Film Festivali'nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü aldığım düşününce bayağı havalı.