Bu sergide ''Ne Yerdeyim, Ne Gökte''

Sanatçı Ramazan Can'ın Anna Laudel'de geçtiğimiz perşembe günü açılan ''Ne Yerdeyim, Ne Gökte'' adlı kişisel sergisi sanatçının son yedi yıl içerisinde farklı materyallerle ürettiği eserleri bir araya getiriyor.

ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr

Ramazan Can'ın Anna Laudel'de açılan "Ne Yerdeyim Ne Gökte" adlı kişisel sergisi sanatçının daha önce açtığı "Evvel Zaman İşi" sergisinin devamı niteliğinde. Can bu sergisinde yörüklerin yaşadığı bölgede, kendi belleğinde yer etmiş anılarının peşine düşen Ramazan Can'ın yıllar içindeki serüvenini izleyici ile buluşturuyor. Aynı zamanda Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü'nde Öğretim Görevlisi olan sanatçının heykel, neon, resim ve yerleştirme işleri dâhil olmak üzere farklı tekniklerde üretilmiş, zengin bir seçkiyi bir araya getirdiği sergisi 18 Kasım'a kadar ziyaret edilebilir.

GÖÇEBELİK, ŞAMANİZM, KİMLİK VE TEMELLÜK

Konmak eylemini kuşlarla özdeşleştiren sanatçı, yörüklerin göç etmeye devam ettikleri müddetçe bir kuş kadar özgür olduklarına ancak uygulanan iskân politikaları neticesinde bu özgürlüklerinin ellerinden alındığına vurgu yapıyor. Genç sanatçı, günümüzde ne yere ne de göğe sığdırılamayan yörükleri bizlere aktarabilmek için kendi belleğindeki anılarını, geçmişle bugün arasında köprü vazifesi gören eserlerinde yansıtıyor. Sergi aynı zamanda ismiyle de yörükleri tanımlamak için kullanılan konmak ve göçmek eylemlerine gönderme yapıyor. Galerinin iki katında, farklı materyallerle üretilmiş eserlerin yer aldığı sergi sanatçının bakış açısından Göçebelik, Şamanizm ve Kimlik Konuları ve Temellük (sanatı kendine mal etme) temaları etrafında üç bölümden oluşuyor.

YÖRÜK BİR AİLEDEN GELİYORUM

Serginin basın ön gösterimi ardından Ramazan Can ile işleri hakkında konuştuk. Nedir bu Şamanizm merakınız sorusuna genç sanatçı şöyle yanıt veriyor: "Karakeçili Yörüklerine bağlı bir aileden geliyorum. Osmanlı'nın vergi alamadığı için zorla yerleşik hayata geçirdiği yörüklerden bahsediyorum. Ben kendi kimliğimle ilgili bir arayış içine girdim ve bu yolculukta da yaptığım en basit şey çocukluğuma inmek oldu. Çocukluğumda uyurgezerlik gibi basit bir rahatsızlığım vardı. Hâlâ da atlatabilmiş değilim. Ailem beni o zaman birkaç doktorun ardından rahmetli dedemin tavsiyesiyle o bölgedeki ocak sahibi insanların yanına götürdü tedavi için. Alternatif ve bitkisel tıptan bahsediyorum. Benim Şamanizm'e olan bağım oradan geliyor. Çünkü beni tedavi sırasında yapılan eylemlerin hepsi Şamanizm temelliymiş. Bunlar çok basit eylemler ama beslendiği kaynaklar çok büyük. Ben bu sürece oradan girdim. Daha sonra bu konuyla ilgili kitaplar edindim, araştırmalar yaptım. Bu alanda okumalar yaptıktan sonra bir de tez yazdım yüksek lisans eğitimim sırasında. Şu an doktora tezim de yine bu konuyla alakalı. O dönem altı yaşındaydım ve çok korktuğumu hatırlıyorum. Sonuçta o yaştaki her çocuk korkar. Kısacası belli bir yaşa geldikten sonra da bu korkularımla yüzleşmek istedim.

BEN HERKESİ AYNI BULUYORUM: ET YIĞINI

Oto portrelerini oldukça "çirkin" ve "ürpertici" bulduğumu, dolayısıyla yoksa kendisini mi beğenmediğini soruma ise şöyle yanıt veriyor Can: "Ben herkesi aynı buluyorum. Kendimden yola çıkarak başkalarının portrelerini çiziyorum ve aslında herkesin birbirine benzediğini vurguluyorum. Hem fiziksel hem de psikoloji temelli olarak. Bu sadece fizyolojik bir şey değil. Kısacası ben kendi oto portrelerimi yapıyorum ama bu aslında başkalarının da yansıması. Örneğin derilerimizden kurtulduğumuzda neye benzeyeceğiz? Hepimiz üç aşağı beş yukarı aynı şeye benzeyeceğiz. Et yığını. Kimse birbirine diyemeyecek ki "Yüzündeki etler ne güzel, damarların çok hoş" diyemez herhalde. Ama insanoğlu bu belli olmaz. Belki orada da sınıflandıracak bir şey bulabilir.