Bu kadar hayalsiz bir millet miyiz?

Yeşilçam'a kimliğini giydiren isimlerden Safa Önal, yıllar önce yaptığım bir röportajda ''Sinema kendini arıyor, henüz bulamamış. Yeni gelenler Yeşilçam karşıtı tavır takındılar. Ama kendi sinemalarını henüz getirip koyamadılar. Devamlı okumuyorsanız, hiçbir şeyi takip etmiyorsanız, ben yazarım, ben çizerim diyorsanız sonuç böyle olur. Şimdi nihayet yabancı ülke dizilerinden uyarlama yapmaktalar. Güney Kore'den, Amerikan dizisinden alıyorlar. Bu kadar hayalsiz bir millet miyiz biz?'' '' diyerek Türk sinemasının durumunu değerlendirmişti.

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

Yeşilçam'ın en üretken ve en sembolik ismiydi Safa Önal. Geçen hafta fani hayata veda ederken ardında beyazperdeye yansıyan 395 senaryo bıraktı. Üretkenliği isminin Guinness Rekorlar Kitabı'nda yer almasını sağlayacak kadar fazlaydı.

"Vesikalı Yarim", "Ağaçlar Ayakta Ölür", "Ah Güzel İstanbul", "Ah Müjgan Ah", "Dila Hanım", "Tatar Ramazan", "Tatlı Nigar", "Doktor Civanım" sinema tutkunlarının belleğinde en özel yere sahip filmlerinden sadece bir kaçı. Türk sineması ile ilgili olup da onu tanımayan yoktu. Film Arası dergisi için röportaj yapmak üzere 2014 yılında uzun uzadıya dinleme fırsatı bulmuştum büyük ustayı. Neredeyse her bir cümlesi kulağa küpe olacak cinstendi.

Sinemamızın kimliğini bulamayışı, Yeşilçam geleneğinin kesintiye uğramasına ilişkin şu cümlelerini bu vesile ile bir kez daha hatırlatayım:

"Bugün Amerika bizim sinema salonlarımıza el koymuş durumda. Onların şirketleriyle anlaşarak vizyona girebiliyorsunuz. Her yerde onlar hazır ve nazır. Onun için bir dönemin büyük kaygusu ve amacı Milli Sinema meselesi bugün, kaybolmuş durumda. Geçenlerde rahmetli Yücel Çakmaklı için toplandık, konuştuk. Orada bu derdimizi anlatmaya çalıştık. Bugün öyle bir şey yok. Her yerden bir rüzgâr esiyor. Sinema kendini arıyor, henüz bulamamış. Yeşilçam diye adını koymuştu, sinema vardı. O sinema yavaş yavaş yaşayanlarının ihtiyarlaması, ölmesi, bir kenara çekilmesiyle azaldı ve seyreldi."

Sonraki nesle neden aktarılamadı Yeşilçam geleneği?

Aktarıldı. Bir miktar da onlar yaptı. Onlar da eskidiler, yoruldular. Bir sonraki nesilden Şahin Gök, Zeki Ökten öldü. Şerif Gören yoruldu. Onların yerine yeni gelenler Yeşilçam karşıtı tavır takındılar. Ama kendi sinemalarını henüz getirip koyamadılar. Bir gün komedi filmi çıkıyor bir gün küfür filmi çıkıyor. Belli bir niteliği henüz yok. Ama sevindiğim bir şey var; yapılan film sayısı artıyor."

İyi bir senaryo yazarının öncelikle dile hâkimiyeti olması gerektiğini her vesile ile vurgulayan Önal, bu konudaki üzüntüsünü de o röportajda şöyle ifade etmişti:

"Yavaş yavaş dilin bittiği, kitabın pek az okunduğu bir zamandayız. İnsanımız görsele kaçıyor, seyretmeyi seviyor ama yazıp okumayı, biriktirmeyi, araştırmayı, sayfa diplerine not almayı, bazı satırların altını çizmeyi pek düşünmüyor. Tartışmıyorlar, okudukları ile ilgili bir tartışma açmıyorlar. Kederliyim. Evvelki sene bir kurumda ders veriyordum. Bir Yahya Kemal bey şiiri okuyorum. Teşrin sözcüğü geçiyor. 38 tane öğrenci, pırıl pırıl insanlar, teşrin sözcüğünü bilmiyor. İki defa okudum tepkisiz baktılar. Şaşırdım, en azından beğenmediyseniz bile bir tepkiniz olsun. Hocam 'hepsi iyi de Teşrin nedir' dediler. İş o hale gelmişse... Biz bir imparatorluk yaşamış, o imparatorluğun varisi olmuş insanlarız. O dile sahip çıkmalıyız. Arapça'dan, Farsça'dan almışız ama o sözcükleri kendi gramerimize yerleştirmişiz. Dil bir insanın ve milletin kimliğidir."

Hayata ve topluma dair büyük bir dikkat sahibi olan ve ayrıntılara odaklandığı için muhteşem senaryolar kaleme alan Önal, neden bir senaristin bu kadar detaycı olması gerektiğini ise şu cümlelerle özetlemişti:

"Öğrencilerimin hafif tertip dalga geçtikleri bir deyimim vardı benim bu konuda. Senaryo yazarı patlıcanın çekirdeğinden Endonezya bayrağına kadar her şeyi bilmekle yükümlüdür. Bilemez tabi ama bir ölçekti bu. Siz bunları yapmıyorsanız, devamlı okumuyorsanız, hiçbir şeyi takip etmiyorsanız, ben yazarım, ben çizerim diyorsanız sonuç böyle olur. Şimdi nihayet yabancı ülke dizilerinden uyarlama yapmaktalar. Güney Kore'den, Amerikan dizisinden alıyorlar. Bu kadar hayalsiz bir millet miyiz biz?"

Genç sinemacılar üzerinde ciddi tesir bıraktı

TUBA ÖZDEN DENİZ

Sinema yazarı

Safa Önal ile 2019 yılında, Bilim ve Sanat Vakfı'nda Türk Sineması Araştırmaları'nın düzenlemiş olduğu Eskimeyen Filmler programı kapsamında tanışma imkânı buldum. Programda Lütfi Ö. Akad'ın kült filmi Vesikalı Yarim'in gösterimini yapmış, ardından da Safa Önal filmin senaryo yazım sürecini anlatmıştı. Programa çok yoğun bir katılım olmuştu, süreyi epey aşmamıza rağmen konuklar pür dikkat Önal'ı dinlemişlerdi. Önal, başka bir zamanın insanıydı. Nezaketi, hitabeti ile İstanbul beyefendisiydi. O gün genç sinemacılar üzerinde de ciddi bir tesir bırakmıştı.

Yeşilçam'ın en velûd senaristlerindendi, yönetmenlik de yapmıştı ve aynı zamanda çok iyi bir anlatıcıydı. Bâbıâlî ve Yeşilçam hatıralarını da hikâyeleştirerek aktarıyor, onu dinleyenlere güçlü bir duygu aktarmayı her zaman başarıyordu. Onu doğrudan dinlemek, anlattıkları bizi de çok heyecanlandırmıştı, kendisine BİSAV'da bir sözlü tarih çalışması yapmak istediğimizi söyledik, o da ricamızı kırmadı.

BABIÂLİ TECRÜBESİ YEŞİLÇAM KADAR ÖNEMLİ

Safa Bey ile uzun soluklu sözlü tarih sürecimiz böyle başladı. Bâbıâlî'de başlayan, Yeşilçam'da devam eden çok büyük bir hikâyesi vardı ve biz en baştan başladık. Çocukluk yılları, ortaokul zamanlarında öykü yazmaya dönük heyecanı, Bâbıâlî'de adım adım yükselişi, oradan Yeşilçam'a geçişi, dostları, ailesi, Yeşilçam sineması... Safa Önal ile bizden önce de yapılan sözlü tarihler vardı fakat o kayıtlarda sadece sinema tecrübesinden bahsediyordu. Bizim için Bâbıâlî'deki hikâyesi de çok önemliydi ve Yeşilçam tecrübesinden ayrı düşünülemezdi. Bu sebepten o yılları eşelemek, oradaki detay bilgilere ulaşmak istedik. Mekânları, kişileri tüm detayları ile aktarıyordu bize Safa Bey, biz de anlatırken o yokuşlarda ona eşlik ediyorduk.

Haftada bir, iki defa buluşuyor ve her defasında 5-6 saat süren kayıtlar yapıyorduk. Önal'ın çok güçlü bir hafızası vardı. Hayatı çok seviyordu ve yaşlılığın hareket kabiliyetini sınırlaması zoruna gidiyordu. En çok Taksim'deki Gezi Pastanesi'nde vakit geçiriyor ve orada öğrencileriyle, dostlarıyla buluşuyordu. Onu en çok heyecanlandıran ise hâlâ sinemaydı. Yazmayı düşündüğü halde bir türlü hayata geçemeyen senaryolar, yazıldığı halde çekilemeyen filmler, seneler önce yazdığı kültleşen filmlerle ilgili dizi projelerinden bahsederken gözleri parlıyor, gençleşiyordu.

YEŞİLÇAM'IN ÖZETİ

Sözlü tarih ile ilgili elimizde saatler süren kayıtlar vardı ve bunu bir belgesele dönüştürerek daha fazla kişiye ulaştırmak istedik. Havva Yılmaz'ın uygulayıcı yapımcı olduğu, Betül Demir'in danışmanlığında çektiğimiz belgesel için Kültür Bakanlığı'ndan destek aldık. İsmini Hayal Eyler Gönül Geçmiş Zamanı koyduğumuz belgeselde Önal'ın şiire olan tutkusu üzerinden senaryoya şekillendirdik. Belgeselde yer yer okuduğu şiirlere yer verdik. Çok güzel şiir okuyordu Safa Önal, ezbere bildiği mısra çoktu. Belgeselde, sözlü tarih kayıtları dışında Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Ediz Hun, İzzet Günay, Necip Sarıcı, Mahmut Cevher, Ümit Efekan, Ayla Algan, Cüneyt Arkın ile de röportajlar yaptık ve onlardan da Safa Önal ile ilgili hatıralarını dinledik. Yeşilçam'da bir prototip olarak düşündük Safa Önal'ı ve onun üzerinden bir Yeşilçam hikâyesi anlatmak istedik. Yeşilçam'ı Yeşilçam yapan en önemli isimlerden biriydi o.

ONU ÜRETKEN KILAN EDEBİYAT BAĞI

Safa Önal nasıl oldu da bu kadar çok senaryo yazdı diye merak konusudur her zaman. Önal'ın Bâbıâlî'deki çalışmalarını taradığımızda, sinemadan önce de inanılmaz bir üretim süreci olduğunu görüyoruz. Ve zaten oradaki birikimi Yeşilçam'a aktarıyor. Henüz ortaokul yıllarında öykü yazmaya başlıyor ve bunlar yayınlanıyor. Yelpaze dergisinin yayın yönetmenliğini yapıyor, Hayat dergisinde çalışıyor, Milliyet'te haftada üç gün Karanlıklar isimli romanı tefrika ediliyor, dergilerde öyküleri yayınlanıyor. Edebiyat dünyasından Özdemir Asaf, Peyami Safa, Tomris Uyar gibi pek çok isim onun çok yakın arkadaşı. Onlarla ilişkileri, Babıali'deki üretimleri, edebiyat ile olan güçlü bağı sebebiyle de çok sayıda senaryo yazıyor.