Bu bakkal başka bakkal

SİBEL ATEŞ YENGİN

sibel.ates@aksam.com.tr

Sizi Üsküdar’da Dibekçi Ahmet Mahallesi’ndeki bir bakkalla tanıştırmak istiyorum. Adı “Uysal Bakkal” ama bu bakkal başka bakkal. Neden mi? Çünkü sahibi Kanber Bozan’ın tek gayesi çocukların kitap okuması, okuyup da adam olması. Kitap okudukları için türlü çeşitli hediyelerle mahalleli çocukları ödüllendiren Kanber Bozan’ın hayat hikâyesi tam da “anlatsam roman olur” denecek türden…

KİTABIN ÖZETİNİ ANLATANA GOFRET

Dükkâna mal gelince kapının dışına koyardık. Mahallenin çocukları da yardım ederdi. Ben de çalışmalarına karşılık dondurma, çikolata verirdim. Böylece çocukları sevindiriyordum, onların da hoşlarına gidiyordu. Bir zamanlar bazı gazeteler çocuk kitapları dağıtırdı, onları saklardım. Bir gün oğlum dükkâna bakarken birkaç çocuk gelip kitap istemiş. O da sakladığım kitapları vermiş. Kitap okumak istemeleri çok hoşuna gidince gofret hediye etmiş. Bunu anlatınca benim de çok hoşuma gitti. Çünkü ben okuyamamıştım. Hep içimde ukde kalmıştı. Böylece bunu sürdürmeye karar verdik. Bir baktım kulaktan kulağa yayılmış, bir sürü çocuk bakkala gelmeye başladı. “Bakkal amca Robinson Crusoe okudum, bana da gofret verecek misin?” diyenler, “Kitap okuyan çocuklara hediye veriyormuşsunuz” diyenler… Ben de “Kitabı okuyup özetini anlatana istediği ne varsa hediye edeceğim” dedim. Hakikaten okuyup anlatmaya başladılar. 

SAYENİZDE KİTAP OKUYORLAR

Çocuklar okuldaki arkadaşlarına söz edince sosyal medyada duyulmaya başladı. Sizin gibi arkadaşlar söyleşi yapmak için geldi. O zamanlar elimizde çok fazla kitap yoktu. Onların aracılığıyla bu talebimizi ilettik. Sağ olsunlar bu haberi duyurdular. Bir iki haftaya kalmadan Eskişehir’den, Hopa’dan, Gaziantep’ten Kayseri’den Türkiye’nin dört bir yanından kitaplar gelmeye başladı. Bir ay içinde yedi yüz kitabımız oldu. Bir ana baba olarak başka ne isteyebiliriz ki elbette çocuklarımızın okumasını. Ailelerin de çok hoşuna gitti bu durum tabii. Hepsi teşekkür etmeye başladı. “Çocuklarımızın kitap okumasını istiyorduk ama söz dinletemiyorduk şimdi okuldan yorgun da gelseler ‘Biz kitap okuyacağız, Kanber Amca bize hediye veriyor’ diyorlar. Çocuğum sizin sayenizde okumaya başladı, çok mutluyuz” diyenler var. 

KEKELEYEN ÇOCUK DÜZELDİ

Hangi kitabı okuyacaklarına kendileri karar verince hem özgüvenleri gelişiyor hem de daha mutlu oluyorlar. Okuma hevesleri artıyor. Tek gayemiz çocuklarımızı okumaya teşvik etmek, bilinçlendirmek. Mahallemizde bir çocuk vardı. Kendine güveni yoktu. Arkadaşlarıyla bile diyalog kuramıyordu. Konuşurken kekeliyordu. Şimdi o çocuk gitti yerine bambaşka bir çocuk geldi. Karşıma geçip de okuduğu kitabın özetini anlatınca gözlerime inanamadım. Onun özgüvenini kazanması bir baba olarak beni çok duygulandırdı. Bunlara şahit olmanın mutluluğunu anlatamam. Öğretmenler de çok memnun. Gelip teşekkür ediyorlar. “Kaç yıllık öğretmeniz böyle bir proje aklımıza gelmedi. Yok böyle bir insanlık” diyorlar. 

BU ÇOCUKLAR SEVGİYİ BİLECEK

Keşke diğer esnaflar da böyle yapsa. Yirmi çocuktan ikisini okutabilsek bu bizim zenginliğimiz olur. Nasıl ki çocukluğumda bana verilen “Eti Puf”u unutamıyorsam benim de gofret verdiğim çocuk bunu unutmayacak. İşte o çocuklar büyüdüğünde merhametli ve vicdanlı olacak. Güzelliği, sevgiyi bilecek. Hepsi böyle olmaz, beş parmağın beşi birbirine benzemez ama beş parmaktan ikisini değerlendirsek fena mı olur. Bu çocuklar bir gün gelecek aydınlığımız olacak.

HAYATIM TARLADA GEÇTİ

Mahalleli çocukların “Kanber Amcası” Kanber Bozan’ın hayat hikâyesi tam da “anlatsam roman olur” denecek türden. Adıyamanlı çiftçi bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen Kanber Bey, ilkokula kadar okuyabilmiş. Nedeni malum. Aile geçimini zar zor sağlıyormuş. Kanber Bey’i başarılı bulan öğretmenleri, “Bırakma oğlum, okumaya devam et” dese de, o tarlada çalışmaya mecbur kalmış. “Babam, ‘Sana ayakkabı lazım, defter lazım, kalem lazım. Oğul ben bunları nasıl alayım. Öğretmenin karşılayacaksa oku’ dediği için hayatım pamuk toplamakla geçti” diye anlatıyor o günleri Kanber Bey. 13 yaşındayken Adıyaman’dan İstanbul’a gelmiş. Bir süre akrabalarının kalmış ancak çok dayanamamış. “Teyzemin bazı sözleri gururuma dokundu ben de ayrıldım. Senelerce iş hanlarında, sokaklarda yattım. Kimi zaman Kartal’dan Üsküdar’a yürümek zorunda kaldım. Bazı günler Üsküdar’daki balıkçılar karnımı     doyurdu. Ben de okumak istemez miydim ama olmadı” diyor.

NE ÇOCUKLUĞUMU NE GENÇLİĞİMİ YAŞADIM 

Askerden dönünce ailesini yanına almış Kanber Bey. Kardeşlerine iş bulmuş. Kanber Bey, mahallesinde oturan eşi Yeter Hanım’a âşık olmuş. Ailesini birkaç kez kız evine yollamış. Ancak sonuç hep hüsranla bitmiş. Aile kızını vermeye yanaşmamış. Kanber Bey de çareyi sevdiği kızı kaçırmakta bulmuş. “Bir gün kapıya dayandım ve ‘Haydi gidiyoruz dedim Yeter’e.” Kaçıp evlendik. Sonra barıştık aileyle, şimdi aramız çok iyi.” Kanber Bey ve Yeter Hanım’ın ilk çocukları doğduğunda Kanber Bey, Almanya’ya çalışmaya gitmiş. Bir daire alacak parayı kazanınca geri dönmüş. “Geldiğimde oğlum altı yaşına girmişti. Bir baktım beni tanımıyor. Çocukla diyalog kuramıyorum. Düşünsenize eve bir adam gelmiş, ‘Baban bu’ diyorlar. Çocuk için bir şey ifade etmiyordu ki. O süreçte çocuk da yıprandı ben de. Çok mücadele ettim. Pedagoglara gittim. Hâlâ anlatırken gözlerim doluyor. Neyse o günleri de atlattık. Ben okuyamadım ama çocuklarımın okul dönüş saatinde elime kitap alırdım ki beni okurken görsünler de örnek alsınlar. 16 senedir bakkal işletiyorum. Zengin de değilim fakir de. Hayatımı çocuklarıma ve aileme adadım. Çünkü ben ne çocukluğumu ne de gençliğimi bildim.”