YELİZ COŞKUN yeliz.coskun@aksam.com.tr
Bizim de hastalığımız engellileri tedavi etmek O, 36 yıldır yüreğini engelli çocuklara adamış bir diş hekimi. İmece usulü oluşturduğu seyyar diş kliniğiyle her yeri karış karış geziyor. Stajyer öğrencileri ve meslektaşlarıyla 110 bin kilometre yol yapan Prof. Dr. Ertuğrul Sabah, özel çocukları diş tedavisiyle buluşturuyor. Üstelik gönüllülük esasına dayanan bu serüvenin şimdi belgeseli de çekildi. 110 bin çocuğa ulaşan Prof. Dr. Sabah ve belgeselci Murat Erün ile buluştuk...
Prof. Dr. Ertuğrul Sabah, Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nden 1977 yılında mezun oldu. Almanya’da engelli çocukların diş tedavileri konusunda doktora yaptı. 1983’te Türkiye’ye dönen Ertuğrul Sabah, Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nde göreve başladı. Sonra gönüllü olarak dağ köylerindeki zihinsel engellilerin diş tedavilerini yapmak için yola koyuldu. İzmir’de, engelli eğitim merkezlerindeki öğrencilerin dişlerini ücretsiz tedavi etti. 2001’de gönüllüleri tek çatı altında toplamak için kollarını sıvayan Sabah, Ege Ağız Diş Sağlığı ve Diş Hekimleri Derneği’ni kurdu. Fakültenin eski bir aracını baştan aşağı yeniledi ve atıl malzemelerle seyyar bir klinik kurdu.
İYİLİK HAREKETİ FİLM OLDU
BU ÜLKEDE BU İŞ YAPILABİLİR
Çocuklarının tedavilerinin sürekliliği nasıl sağlanıyor?
KORKUNUZ, HEKİMİN SUÇU
‘Dişçi’ dediğimizde herkes korkuyor...
Bu diş hekiminin suçu. Koltuğa oturmuş birisi şunu demek ister: ‘Ben bu koltuğa oturdum ve sana güveniyorum. Ama ne yapacağını bana bir anlat, malzemeleri göster, nasıl yapacaksın. Bana bilgi ver.’ Bilgi vermezse arada güven olmaz.
Siz tabuları böyle mi kırıyorsunuz?
Mutlaka velileri ve öğretmenini isteriz. Zaten çocuk onların yanında ve diğer arkadaşlarına bir şey olmadığını görüyorsa, mekân kendi okuluysa yüzde90’ını tedavi ederiz. Bizi görünce ‘dadada-dududu’ diyerek dişini gösteriyor. Birbirlerinden çok etkileniyorlar. Bu çocukların zor değil, farklı çocuklar olduğunu kabul ederseniz her şey daha kolay olur.
Bu filmi çekmeseydim rahat edemezdim
Murat Bey, hocayla nasıl tanıştınız?
Bundan önceki belgeselim ‘800 kilometre engelli’yi çekerken Ayvalık Engelliler Şenliği’ne gitmiştim. Fakat o sene hoca benden birkaç saat önce oradan ayrılmış. Ayvalık’a sonraki gidişimde bir abim, ‘Seni birisiyle tanıştıracağım, ilgini çekecek’ dedi. Baktım; simsiyah giyimli, başında fötr şapkasıyla geldi Ertuğrul Hoca. Tanışmamızın üçüncü dakikasında dedim ki; ‘Ben senin peşine takılacağım. Seninle her yeri dolaşacağım. Ve filmini çekeceğim.’ O gündür bugündür peşindeyim. İki senedir film üzerine yoğunlaştık. 2018’de Kültür Bakanlığı’ndan destek aldık.
Böyle bir hikayeyi ölümsüzleştirmek nasıl bir duygu?
Bir belgeselci için bulunmaz bir fırsat. Ertuğrul Hoca, bu işi zaten diyet ödemek olarak görüyor. Eğer bu filmi çekmeseydim çok rahatsız olurdum. Bu da benim; engellilere, ailelerine olan borcumdur. Eski bir belgeselciyim ama artık kamera arkasında ağlamaya başladım.
Bu yolculukta hafızanıza kazınan anınız hangisi?
Oldukça fazla… Turgutreis’te bir çocuğu demir çekmece içinde getirdiler. Bir kağıda çizgi çizerken bile kemiği kırılıyor. Cam çocuk… Ağzında 8-10 tane çürüğü vardı. Hiçbir yerde tedavi imkânı bulamamış. Biz ona orada 7 tane dolgu yaptık. Tabi annesinin sevinci dillere destandı. Bir engelli çocuğa bir dolgu bile koysanız size 20 sene sonra görse hiç unutmaz. Okullarında engelliler servis yapar özellikle down sendromlular yapar. Onlara bir kere ‘tek şekerli çay istiyorum’ deyin. 10 sene sonra gitseniz hatırlar ve tek şekerli çayınızı getirir.
Ailelerin tepkileri nasıl?
Bizi en fazla etkileyen zaten annelerin tutumları. Babaların zaten yüzde 95’i yok. Engelli çocuk doğuran anneye baba der ki; ‘Buraya kadarmış.’ Yüzde 5’lik kısımdaki babalar da muhteşem babalardır. En az anneler kadar mücadele ederler. Bir anne, ‘Canlıyken mezara girmek gibi bir duygu’ demişti.
Yerinde tedavinin kazanımları neler?
Belki burada yaptığımız bir veya iki dolgu çok önemli değil. Bundan daha önemlisi; bir, gelen diş hekimlerimizin veya stajyerlerimizin bu çocukların varlığını görmeleri, hiç bir yerde göremeyecekleri sıcaklığı, vefayı, arkadaşlığı hissetmeleri. İki, bu çocukların da bizi görmeleri. Üçüncüsü ve en önemlisi ise kürek mahkumu olan annelere bir el uzatıyor olmamız.
Özel hastaları hayatınızda bir yere koymanızı istesem ne dersiniz?
Sağlıklı hasta randevu alır ama gelmez. Bir engelli hasta ise asla bunu yapmaz. Canı acır, ‘Ellerin kocaman. Bırak nefes alayım’ der. Biraz sıkıştır, küfür eder. Mesela bana ‘Şapkalı dede’ diyorlar. Teşekkür ederler ama ‘İyi ki varsınız’ demezler. Yüzlerce merkezde, binlerce çocuğu tedavi ettik, sıra kavgası görmedik. Ama normal hastalarımız her gün kapıda o kavganın içindeler. Engelliler yapılan iyiliğin ve güzelliğin değerini daha iyi bilirler. O kadar yalınlar ki, sağlıklı hasta muayene etmek istemiyorum diyebilirim (Gülüyor).
Bu iyilik hareketiniz belgesel oldu…
Sevgili Murat’ın imzasını taşıyan ‘Dişçinin Korkusu’, bir doktorun çabasını görünür kılarak, sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi için yol gösterici öneriler getiriyor. Özellikle engellilik ve sağlık alanlarında çalışanlar, karar alıcılar ve yardımlaşma kavramından “umudu kesmeyenler” için anlatılan bir öykü. Ben tatil nedir bilmiyorum. Her hafta sonumu engellileri tedavi ederek geçiriyorum. Bana ve ekibime virüs bulaştı diyorum. Engellileri tedavi etmek de bizim hastalığımız (Gülüyor).