Bizden başka terörle bu kadar uğraşan ülke var mı?

''Terör insanlığın yarattığı en dehşet verici durumlardan biri. Biz hâlâ şehit veriyoruz ve orada çocuklar dağa kaçırılıyor ve tabi ki beyinleri yıkanıyor. Film çok net anlatıyor bu durumu.'' diyen ''Nefes - Yer Eksi İki'' filminin oyuncularından İlker Aksum, ''Bizden başka terörle bu kadar uğraşan ülke var mı?'' diye soruyor.

GÜLCAN TEZCAN

Ülkenin yakın tarihine ilişkin gerçekleri beyazperdeye taşıyan hikâyelere bir yenisi eklendi. TRT ortak yapımı "Nefes - Yer Eksi İki" 1990'lı yıllarda terörle mücadelenin en ön saflarındaki Mehmetçik'in yaşadıklarını konu alıyor. Sinema sektörünün anlatmaya pek de hevesli olmadığı konuları kamu yayıncılığının da sorumluluğu gereği beyazperdeye taşıyan TRT, Nefes-Yer Eksi İki'de PKK'yla mücadele eden askerlerin ne yaşadığını, bölge halkının arada kalmışlığını göz hizasından ve hakikati es geçmeden anlatıyor.

Yapımcılığını Mustafa Cihat Durmuş'un üstlendiği, senaryosu Hakan Evrensel'e ait "Nefes-Yer Eksi İki"nin yönetmeni Ozan Uzunoğlu oturuyor. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin zorlu şartlarında 1993 yılında kesişen hayatları konu alan filmin oyuncu kadrosunda, Murat Yıldırım, İlker Aksum, Şahin Kendirci, Arda Anarat, Eren Hacısalihoğlu, Yasin Çam, Begüm Akkaya, Cezmi Baskın, Burak Sergen, Erdal Cindoruk yer alıyor.

Filmin galası öncesi oyuncular Murat Yıldırım ve İlker Aksum ile senarist Hakan Evrensel'e filmle ilgili merak ettiklerimi sordum.

MURAT YILDIRIM: KALBE DOKUNAN BİR FİLM OLMASI ÖNEMLİ

Dünyayı değiştirmek gibi bir düşüncemiz yok. İşin olumlu ya da olumsuz tarafında olmak gibi durum var. İnsanın kendine olan saygısı için hiçbir şey yapamasa da üzülmesi yeter. Yüzbaşı Tayfun da gazeteciye aslında "Bir kişinin fikrini bile değiştirsen, bir kişinin bile kalbine girsen yeter" diyor. O yüzden bu işin kalbe dokunan bir film olması çok önemliydi.

2000'den sonra doğan çocuklar 1990'larda ne yaşandığını pek bilmiyor. Siz neler hatırlıyorsunuz o yıllardan?

Annem Mardin, Ömerli ilçesinde doğmuş büyümüş, dedeleri de öyle. Pınarcık köyü baskını olmuştu 1987'de. O yaz tatilinde Ömerli'ye gitmiştik ve annemin tanıdıklarının, uzaktan akrabalarının bebekleri de katledilmişti. 8 yaşımda tanıştım bu haberlerle ve bunlarla büyüdük. Ama sonuçta birçok insan o dönemin o haberleriyle büyüse de günümüzde şehit haberlerine herkes çok alıştı. Sıkıntı da burada başlıyor. Bu film bizim için mücadele eden, zorluklara katlanan o askerlerin yanında olmamız, şehitleri unutmamamız gerektiğini hatırlatıyor. Güzel de oldu film. O anlamda içime çok siniyor.

Gelincik metaforu var başından sonuna kadar...

Mitolojide olduğu gibi filmde de gelinciği kan kırmızısına benzetiyoruz. Bunun sebebini sorduğum zaman senaristimiz Hakan Evrensel bize şunu söyledi; gelincik çıktığı zaman biz bilirdik ki çatışmalar başlayacak. Çünkü artık kar kalktı, soğuk hava bitti ve her an bir baskın olabilir, her an bir arkadaşımızın kafasına bir kurşun gelebilir. Gelincikler bize hep o durumu hatırlatırdı. Bu metaforu filmde de kullandık. Çok etkileyici şeyler bunlar.

Canlandırdığınız Tayfun Yüzbaşı "Burası birbirinin yaşadıklarından habersiz insanların ülkesi" diyor bir yerde. Film bu anlamda ne söylüyor bize?

Tayfun Yüzbaşı karakol baskını haberleri arasında askerlerini korumak ve eşinin riskli doğumuna katılmak arasında sıkışıp kalıyor. O bölgede o dönem terör baskısı altında kalmış insanları da anlatmamız gerekiyordu. Köydeki insanlara askerlerimizin nasıl yaklaştığı, köydeki halkın onları nasıl sahiplendiği, orada yaşayan, arada kalmış gençlere, çocuklara askerlerin nasıl sahip çıktıklarını çok dinledik. Salman burada onu temsil ediyor. Dışardan olaylara bakan ama aslında orada ne yaşandığından bihaber kişileri de gazeteci Ufuk temsil ediyor. Bu üçünün yolunun kesiştiği bir hikâye.

Tayfun'un gazeteciye yüklediği misyon, "Bunları anlat" diyor ya. Filmin amacı da bu diyebilir miyiz?

Dünyayı değiştirmek gibi bir düşüncemiz yok. İşin olumlu ya da olumsuz tarafında olmak gibi durum var. İnsan hiç olmazsa kendine olan saygısı için hiçbir şey yapamasa üzülmesi yeter. Tayfun da gazeteciye aslında "Bir kişinin fikrini bile değiştirsen, bir kişinin bile kalbine girsen yeter" diyor. O yüzden bu işin kalbe dokunan bir film olması çok önemliydi.

Terör diyoruz ama PKK cephesini hiç görmüyoruz filmde...

Biz bir savaş ya da bir taraf anlatmadık. Bizim için mücadele eden askerlerin yaşadıkları zorlukları anlattık. Bu bir tercihtir. Benim için bu filmde en zor sahne hangisiydi biliyor musunuz, karakol baskını olduğu gece menzildeki sahnemiz. Bu kadar uzun nasıl olacak, bunu seyirciye nasıl geçirebileceğiz? Hiçbir çatışma ve karşı tarafı görmüyoruz. Ama öyle bir gerilim yaşanıyor ki... Bu daha etkileyici. O yüzden bu tercih benim daha çok hoşuma gitti.

Hâlâ şehit veriyoruz ve çocuklar dağa kaçırılıyor

İLKER AKSUM

Nefes Yer Eksi İki'nin meselesi nedir?

Bu film 1990'ların terör dünyasını anlatıyor. Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının neler yaşadığını, ailelerinin neler yaşadığını hatırlatıyor. Benim babam da savaş pilotu. Senaryo bana geldiğinde şaşırmıştım, bu kadar detaylı bilginin bulunmasına. Meğer senaristimiz asker emeklisi imiş. Terörle bu kadar uğraşan bizim ülkemizden başka bir ülke var mı hatırlamıyorum. Şunu görüyoruz ve biliyoruz ki terör insanlığın yarattığı en dehşet verici durumlardan biri. Biz hâlâ şehit veriyoruz ve orada çocuklar dağa kaçırılıyor ve tabi ki beyinleri yıkanıyor. Orada Şahin kardeşimin de çok güzel bir karakteri var. Çok net anlatıyor bu durumu. Bu filmin misyonu bence bu olmalı. Gazeteci Ufuk da aydınlanıyor. 'Ben savaş muhabiriyim ama burada neler oluyormuş' u ilk defa bölgede anlıyor. Ortadoğu'ya, Afganistan'a gitmiş ama ülkesinde olanların farkında değil. İlk defa bu kadar sıcak bir çatışmanın içinde kalınca o da kendi karakterini bulmaya başlıyor. Gerçekle yüzleşiyor.

Niye kendi kahramanlarımızı anlatma konusunda bu kadar çekimseriz sizce?

Dört bin yıllık mazisi olan bir milletiz. Ne kahramanlıklarımız var ama Mevlana'yı bile 2023'te çektik. Ne yazık ki bunun ekonomiyle çok alakası var. Bizim kahramanlıklarımız anlatmakla bitecek gibi değil. İnşaallah bu işler dünyaya açılır, birçok ülkeye satılır. Bu tabi biraz kulis, biraz misyonla alakalı. Eğer iyi bir gişe yapabilirsek zaten o kapılar açılıyor. Askerimizi, polisimizi anlatan diziler var. Onlar da dünyaya açılıyor. Şu anda dizi ihracatında ikinci sıradayız. Kahramanlık hikâyelerimiz çoğaldı. Selçuklu, Osmanlı döneminden işler yapılmaya başlandı. Ama günümüzdeki kahramanlıkları anlatmak biraz maddi açıdan sıkıntılı. Filmler artık çok ciddi paralara yapılıyor. Şu anda da böyle bir ekonomiye sahip değiliz sinema sektörü olarak. Pandemiden önce sinemada yılda 100'e yakın film çekiyorduk. Şu anda azaldı. Bergen pandemiden sonra bir ateş yaktı ama devamını getiremedik. İnşaallah Nefes Yer Eksi 2 bir ateş daha yakar. Çünkü sinemamızı yaşatmak zorundayız.

GÖZÜMÜZÜ KAPATMAMIZIN ANLAMI YOK!

HAKAN EVRENSEL / SENARİST

Senaryoyu kitabınızdan uyarladınız. Nasıl gelişti o süreç?

Yer Eksi 2 adlı kitabım 2005 yılında çıkmıştı. Nefes: Vatan Sağolsun filminin senaryosunda da yararlanılmıştı bu kitaptan. Yıllar sonra yönetmenimiz Ozan hocanın ısrarları ve 'sadece bu kitaptan bir senaryo yapalım' dediği için bugün buralara kadar geldik. Buna benzer çok teklifler geldi daha önce. Ama benim farklı bir bakış açım var. İçinde bulunduğum projelerin gerçekçi olmasına çok önem veriyorum. Hamasî olmamasına, siyasete ve ticarete bulaşmamasına özen gösteriyorum. O yüzden birçok projeyi reddettiğimi söylemeliyim.

Seyirci bu tür acı veren işleri görmek istemez diyenler var. Gerçekten öyle mi?

Seyirci istemeyebiliyor. İnsan mutlu olmak ister. Tatlı şeyler konuşmak, görmeyi tercih eder. Bunlar hoş olaylar değil.

Hollywood'un savaş filmlerinde sahte kahramanları izlemeye bayılıyoruz ama

Çok haklısınız. Benim de derdim bu zaten. Bu amaçla kalem oynatmaya çalışıyorum. Çok da karşılık bulduğunu söyleyemeyeceğim. Nefes: Vatan Sağolsun'da bir sahne vardı. Bir çatışmada şehit düşenler televizyon haberlerinde 45 saniyede anlatılıyor. Bu süre ne yazık ki üç beş saniyeye düştü. Bu filmde de onun gibi bir sahnemiz var. Özellikle koydum o replikleri. Umarım filmimiz bu süreyi daha uzatır.

Tayfun Yüzbaşı "Burası birbirinin yaşadıklarından habersiz insanların ülkesi" diyor. Bu dengeyi tutturmakla ilgili tedirginlikleriniz oldu mu?

Olmaz olur mu? Ama çok temel bir şey var. Hepimize Türkiye Cumhuriyeti devletinin vermiş olduğu bir nüfus cüzdanı var. Bu bizim kimliğimiz. Bu kimliğe uygun olarak hareket etmemiz gerekiyor. Benim tarafım Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Türk milleti. O bölgede yaşayanların çok arada bırakıldığına inanıyorum. Bunu vurgulamaya çalıştım. Millet olarak topluca bir mücadele içinde yer almadığımız sürece bu acıları yaşamaya devam edeceğiz. Gözümüzü kapatmamızın hiçbir anlamı yok. Bir an önce bu mücadelenin daha fazla kimse acı çekmeden bitmesi için elimden geleni yapmaya çalışıyorum işin özeti.

Filmin duygusal tonu çok baskın...

Mümkün olduğu kadar yazdığım, yaptığım bütün işlerin gerçekçi olmasına özen gösteriyorum. Asker yemez, asker üşümez, asker uyumaz denilir. Hayır, asker önce bir insandır. Ama milletine hizmet ederken bu güdülerini geri plana atar. Ben öyleydim, arkadaşlarım öyleydi, askerlerim, komutanlarım vs. öyleydi. O yüzden de gerçekçi bulunuyor toplumda yaptığım işler.

Arkadaşlarınızın isimlerini verdiniz mi filmdeki kahramanlara?

Evet, filmdeki bütün isimler o bölgede birlikte görev yaptığım, şehit ve gazi olan arkadaşlarımın isimleri.