Bir altına hücum hikâyesi: The Sisters Brothers

Patrick DeWitt'in ‘Aynı' adlı romanından, Jacques Audiard tarafından beyazperdeye uyarlanan The Sisters Brothers, western türünü sevenler için bu haftanın dikkat çeken filmi olarak karşımıza çıkıyor. Film tür bakımından yeni bir soluk olarak nitelendirilmese de, uyarlandığı eserin hakkını vererek iyi bir hikâye anlatımıyla tatmin edici olmayı başarıyor.

BAŞAK BIÇAK / basakbicak@gmail.com

Un Prophète filmiyle Oscar adaylığı kazandıktan sonra Dheepan ile Cannes’da Altın Palmiye’ye uzanan Jacques Audiard, western türüne geçiş yapıyor. Her ne kadar bir Fransız’ın western çekmesi -nedense- övgüye değer bir davranışmış gibi pek çok eleştirmen tarafından takdirle karşılansa da; western türünün en önemli filmlerinden birini İtalyan Sergio Leone sinema tarihine armağan etmişken, sırf western çektiği için Audiard’ın övülmesi abesle iştigal... Ancak elbette bu durum, The Sisters Brothers’ın hakkını teslim etmemize engel değil zira film, prodüksiyon kalitesi, oyuncu yönetimi ve bilhassa hikaye anlatımıyla seyircisini mutlu etmeyi başarıyor. Türe Coenvari bir kara mizahla yaklaşmayı deneyen fakat kitabın mizah duygusunu tam anlamıyla –bence kara komedi bu film için abartılı bir tanımlama- geçiremeyen yapım, 1969 tarihli Butch Cassidy and the Sundance Kid klasiğinden ve altına hücum devrinden ilhamla yaratılmış bir eserin temelleri üzerinde yükseldiğini fazlasıyla belli ediyor. Çünkü doğru cast seçimi ve oyuncu performansları dışında filmde bir yönetmen pırıltısı olduğunu söylemek zor. Açıkçası yine bu yıl izlediğimiz Coen k ardeşlerin parça parça hikâyelerinden oluşan The Ballad of Buster Scruggs’ı o kadar iyiydi ki, dramatik hikâyesi olmasa The Sisters Brothers’ı yalnızca ortalama bir film olarak addedebilirdim. 

Charlie ve Eli kardeşler arasındaki tuhaf bağın yanı sıra, hikâyeye dâhil olan John ve Hermann karakterlerinin arasındaki ortaklığın, altına hücumdan öte, “baba” figüründen ileri geliyor olması öykünün dramatik yapısını güçlendirirken; aynı şekilde Charlie’nin abisiyle yaşadığı tartışmadan sonra başına gelen ironik durum ve bilhassa filmin alabildiğine basit ve epey dokunaklı olan finali, benim gibi son dakikaya kadar acaba sorusunu sormaya devam eden seyirciyi alan kısım oluyor. Hep söylerim, bir filmi herkesin sevmesi onu iyi bir film yapmadığı gibi; herkesin nefret etmesi de kötü hale getirmez. Bazen bir diyalog, bazen bir kare, bazen bir müzik, bazen bir karakter ya da bir olay… Çok kötü/iyi bir filmden bize kalan bazen çok basit bir şey olabilir ve en azından benim açımdan bu kez The Sisters Brothers son karesiyle hatırlanacak bir film olarak hafızamda yer etmeye hak kazanıyor. Puanım: 5/3.5