Bir akıl hastasına ait mektupların resme yolculuğu

Bir akıl hastasının yazdığı mektuplardan yola çıkarak çalışmalar üreten sanatçı Dilara Göl: ''Tanımadığım bir insanın içsel yolculuğuna eşlik etmek aidiyet duygumu pekiştirdi. Aynı zamanda toplumsal anlamda 'Normal ve anormal olana kim karar veriyor?' ve 'Biri diğerlerinden farklıysa, bu onun bozuk olduğunu mu gösterir' sorularının cevaplarını aradım...'' diyor.

ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr

Sizi bu hafta kendine has üslubu, sessiz görünen ama çığlık atan çizgileri ve minimal fakat güçlü tarzıyla dikkat çeken bir sanatçıyla tanıştırmak istiyorum. Dilara Göl ile. Akşam Cumartesi için Beyoğlu'ndaki atölyesinde sohbet ettiğimiz sanatçıyı önce gelin daha yakından tanıyalım: "1995 İstanbul doğumluyum. 2017 yılında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü'nden mezun oldum. 2016 yılında Siemens Sanat 'Sınırlar Yörüngeler' 18'e katıldım. 2017 yılında Base ve Mamut Art Project'de eserlerim sergilendi. 2021 Mayıs ayında Simbart Projects'de 'Disorder' adlı ilk kişisel sergimi gerçekleştirdim. Üretimlerime Beyoğlu'ndaki atölyemde devam ediyorum."

NORMAL VE ANORMAL OLANA KİM KARAR VERİYOR?

Yaptığınız sanatsal çalışmaların hem içeriğini hem de tekniğini nasıl tanımlıyor ve adlandırıyorsunuz?

Bir akıl hastasının yazdığı mektuplardan yol çıkarak ürettiğim çalışmalar, belirli bir süreklilik içinde ve sona ulaşma kaygısı güdülmeden devam ediyor. Mektuplar, 1990'larda bir akıl hastanesinde yazılmış. Ona ulaşmayı ya da tanımayı düşünmeden kendi gerçekliğimi kurguladım. Kişinin hastalığından ziyade, içinde barındırdığı duyarlılıkla ilgileniyorum. Hastanın elinden bırakmadığı taş, onun için patolojik bir simge işlevi görüyor. Bu kişinin taşta bir kimlik araması, ona anlamlar yüklemesi ve taşın bir belleği olduğuna inanması beni üretme yolunda motive etti. Anlamsız gibi görünen bir nesne ile kurulan ilişkilerin insanın varoluş kaygısını, kendi mevcudiyetini ve dünyayı algılamasına dair detayları barındırdığına inanıyorum. Tanımadığım bir insanın içsel yolculuğuna eşlik ediyor olmak aidiyet duygumu pekiştirdi. Aynı zamanda toplumsal anlamda "normal ve anormal olana kim karar veriyor?" ve "Biri diğerlerinden farklıysa, bu onun bozuk olduğunu mu gösterir?" sorularının cevaplarını aradım. Tüm bu süreçte sorduğum sorular benim için çok kıymetli, bu sebepten sık sık düşündüklerimi yazarak ilerliyorum.

Eksik, kırık taraflarımızın sağlam ve güçlü olanlardan çok daha gerçek olduğunu düşünüyorum. Bu düşünceden yola çıkarak eserlerimde çok yaşamış fakat fark edilmemiş malzemeleri kullanmayı tercih ettim. Silgi tozları, dağılmış çiçekler, yıpranmış formların bir araya gelmesiyle aslında dışarıdan bozuk olarak görünen şeyin içeride çok daha kırılgan ve naif olduğunu vurgulamak istedim. Tüm bu süreç, aslında bir bakıma normal ve anormal yargıları üzerinden bir eleştiri barındırıyor.

YALIN BİR DİLİ SEVİYORUM

Daha çok minimal tarzda üretimler yapmaktan mı hoşlanıyorsunuz, neden?

Genel olarak yalın bir dili sevdiğim için tercih ediyorum. Pratiğimde sıklıkla farklı malzemeler kullanıyorum. Bütünlüğü medyum üzerinden kurgulamak yerine medyumu, üzerine düşündüğüm kavramların birer enstrümanı olarak görüyorum. Özellikle defter ve yazı oldukça kullandığım çalışma biçimlerinden. Defter benim için en samimi dil ve bir yanıyla kayıt alma biçimi. Herhangi bir nesnenin veya sembolün bende bir karşılığı varsa defterlerimde bunları biriktiriyorum.

Hayaliniz, hedefiniz, kaygınız nedir geleceğe ve yaptığınız işlere dair?

Beslendiğim alanları her daim olabildiğince genişleterek üretmeye devam etmeyi hedefliyorum. Birçok sanatçının gelecek kaygısı yaşamadan üretebilmesini isterdim. Kaygının üretimi ciddi anlamda etkilediğini düşünüyorum. Bu tür kaygıların olmadığı bir durumda sanatçıların neler üretebildiklerini görmeyi isterdim.