Bi' dünya konser salonu Müziğin Mabetleri'nde...

Müzisyen Yalçın Akyıldız Berlin'den Prag'a, Viyana'dan Zürih'e uzanan Avrupa'nın farklı şehirlerinde bulunan konser salonlarının hikâyesini Müziğin Mabetleri kitabında topladı. Konser salonlarının akustik ve mimari özelliklerinin yanı sıra şehirle yolu kesişen Dostoyevski, Tolstoy, Kafka gibi yazarlar, roman karakterleri, şehrin müzeleri, parkları, insanları bu senfonik seyahatnamede bir araya geldi.

ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr

Avrupa'nın otuz ikonik konser salonu Müziğin Mabetleri kitabında bir araya geldi. Müzisyen Yalçın Akyıldız tarafından kaleme alınan eser, on yıllık bir emeğin ürünü. Viyana'dan Berlin'e, Prag'dan Helsinki'ye, Varşova'dan Hamburg'a, Londra'dan Paris'e ve daha pek çok şehre uzanan müzik yolculuğu aynı zamanda bir kültür panoraması. Çünkü kitap bir seyahatname olarak kurgulanmış. Konser salonlarının yanı sıra şehrin parkları, müzeleri, insanları, yolları, havası, suyu, yemek yenilecek yerleri, şehrin kokusunun hissedileceği kafeleri yalın bir anlatımla okuyucuya aktarılıyor.

MÜZİSYEN YORUMLARI DA VAR

Konser salonlarının akustik ve mimari özellikleri, tarihçesi, salonlarla ilgili müzisyenlerin yorumları kitapta yer alan önemli bilgilerden. Örneğin Berlin Filarmoni Orkestrası hakkında bilgi edinirken, Konzerthaus Berlin'in 235 yıllık tarihini de öğreniyoruz. Şehrin müzikle özdeşleşen geçmişiyle Mozart'ın Saraydan Kız Kaçırma Operası temsilinden 1800'lü yıllarda Wagner'in yönettiği Uçan Hollandalı'sına gidiyoruz. Yolculuğumuz henüz bitmedi. Berlin Duvarı'nın yıkılmasından tam bir ay sonra Konzerthaus Berlin'den ünlü şef Leonard Bernstein'ın yönetimindeki Beethoven'ın 9. senfonisi yükseliyor. Adeta bir zaman tünelinin içinde farklı şehirlerde, bazen roman karakterleriyle, bazen o şehrin yazara anımsattığı filmle keşfe çıkıyoruz. Bu tünelin ucu kimi zaman Stockholm'deki şehir kütüphanesinde veya Abba Müzesi'nde ya da Nobel Edebiyat Ödül Töreni'nin ardından verilen yemek salonunda bitiyor veyahut bizlere rengârenk dünyanın kapılarını açan eşsiz mimar Gauidi'nin ayak izlerini takip ediyoruz.

Konser salonlarında Yunan mitolojisinden müziğin, sanatın, şiirin tanrısı Apollon selamlıyor okuyucuyu. Yalçın Akyıldız büyük bir heyecanla yazdığı satırlarında bizleri Tolstoy'un Anna Karenina'sına, Dostoyevski'nin karakterlerine, Şolohov'a, Turgenyev'e, Kafka'ya, Thomas More'un Ütopyası'na götürüyor. Bazen Nobel Edebiyat Töreni'nde Orhan Pamuk'un okuduğu Babamın Bavulu'na veya Seneca'ya kulak veriyoruz. Kitapta yer alan fotoğrafların yanında yazarın samimi dili ve anlatımının gücüyle yazarla birlikte Ahmet Haşim'in dizelerinde olduğu gibi konser salonunun merdivenlerinden ağır ağır, eteklerimizde güneş rengi bir yığın yaprakla çıkıyoruz. Orhan Veli'nin dizelerindeki Varşova'yı anımsıyoruz, Nazım Hikmet'e bir selam gönderiyoruz. Bu öyle bir yolculuk ki müziğin evrenselliği yazarları, roman kahramanlarını, müzisyenleri, tüm kültürleri bir araya getiriyor. Literatür Yayınları'ndan çıkan kitap, notaların sihirli yolcuğunu, müziğin mabetleri olarak kabul edilen dünyanın önemli konser salonlarıyla okuyucuya sunuyor.

Peki bu özgün kitabın yazarı Yalçın Akyıldız kimdir? Kendi ağzından hayat hikâyesini şöyle özetliyor: "1970 yılında İstanbul'da doğdum. Şişli Terakki Lisesi'nin ardından İstanbul Üniversitesi İspanyol Dili ve Edebiyatı bölümüne girdim. Müzik çalışmalarımı lise sonrasında profesyonel olarak sürdürdüm. Gidecek Yerim mi Var, 'Aşk-ı Kıyamet', Neyleyim gibi bestelerim Emre Altuğ tarafından seslendirildi. Kurucusu olduğum Yeditepe Müzik Film etiketiyle 17 albüm ve dört sinema filminin yapımcılığını, iki senaryo ve üç filmin müziğini üstlendim. Andante Dergisi ve Radikal Gazetesi'nde yazılarım yayımlandı."

KONSERLERDE YAŞADIĞIM HARİKA DUYGUYU KAYBETMEMEK İÇİN YAZDIM

Hangi türlerde ve içeriklerde müzikler yapıyorsunuz, tarzınızı nasıl tanımlarsınız?

Müziği bir tür içinde değerlendirmeyi çok doğru bulmamakla birlikte geçmişte yaptığım besteler pop tarzında seslendirildi. Yıllar sonra Mengü Arslanoğlu'yla yaptığımız albümde bestelerimi caz öğelerini barındıran bir tarzda kaydettik. Beste çalışmalarım sürüyor, film müzikleri yapmayı çok seviyorum, bazen de sadece kendime müzik yapıyorum. Bir tarzım var mı, açıkçası bilmiyorum.

Türkiye'de müzik sektörü hakkında ne düşünüyorsunuz? Üretimleri ve yeni şarkıcıları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Müzik yapmak, kaydedip dinleyiciye ulaştırmak yirmi yıl öncesine göre çok daha kolay. Bu sayede farklı türlerde bağımsız işlerle karşılaşabiliyoruz ki çok iyi oluyor bana sorarsanız. Yapımcıların egemenliğinin azaldığını görüyorum.

ÇIKAN SONUÇTAN MEMNUNUM

Müziğin Mabetleri kitabının yazım süreci nasıl gerçekleşti?

Kitabı yazmaya 2010 yılında Londra'daki bir konser sırasında karar verdim. Sonraki 10 yıl boyunca 33 şehir ve 37 salon gezdim. Gezeceğim salonlarla ilgili bir ön araştırma yaptım elbette ama kitapta esas olarak kendi gözlemlerimi yansıttım.

Kitabınız hangi konularda bir kaynak niteliği taşıyor?

Bildiğim kadarıyla konser salonlarıyla ilgili yapılmış böyle bir çalışma yok, bu anlamda bir ilk oldu. Kitabın konser dinleyicilerine, klasik müzik tutkunlarına ve gezmeyi sevenlere bir kaynak olmasını umut ediyorum.

Neden böyle bir kitap çıkarma gereksinimi duydunuz?

Açıkçası ben bu kitabı gittiğim konserlerde yaşadığım harika duyguyu kaybetmemek, kayıt altına alabilmek için yazdım. Benzer duyguları yaşadığımız insanlarla paylaşabildiğim için çok mutluyum.

Çıkan sonuçtan memnun musunuz?

Öncelikle böyle bir dönemde kitap çıkartabilen herkes mutlu olmalı. Her şeyin ama özellikle kâğıdın inanılmaz derecede pahalılaştığı bu dönemde böylesi bir kitabı hayata geçirmek beni fazlasıyla memnun ediyor. İçeriğine gelince, baştan beri arzu ettiğim şeyi yakaladığımı düşünüyorum.

Önünüzdeki projelerden kısaca bahseder misiniz?

Amerika ve Japonya'daki salonları gezmek ve kitabın genişletilmiş baskısını yapmak istiyorum. Bir de opera evleri projesi var kafamda.