Bay Giovanni'de sinemayla ilgili her sorunun cevabı vardı

Türk sinemasının pek çok usta ismiyle ilgili birbirinden önemli kitaplara imza atan yönetmen Gülşah Nezaket Maraşlı Göç'ün Beyoğlu'nda Bir Levanten Giovanni Scognamillo adlı yeni kitabı okurla buluştu. Göç, yakın dostu sinema tarihçisi Bay Giovanni'nin hayatını anlatırken bu izlekte Türk sinema tarihine ilişkin de önemli bilgiler paylaşıyor.

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

Yeşilçam'a olan ilginizin kaynağı nedir?

Yeşilçam'dan önce sinemaya ve televizyona ilgi ve merakım vardı. Dolayısıyla Türk Sineması'nın direği olan Yeşilçam'ı sevmem de kaçınılmazdı. Bugün yeni çekilen diziler yerine televizyonda yakalayabilirsem Yeşilçam filmlerini izlemeyi tercih etmem de bu sebepten. Mesleğime çok erken yaşlarda başladım; 15 yaşımda tatillerde ilçe gazetesinde çalışırdım. O zamanlar Yeşilçam zayıf gibi görünse de hâlâ etkinliğini koruyordu. Yabancı hayranlığının yaygın olduğu o dönemlerde, az da olsa TV'de fevkalade Türk filmleri de seyrederdik. Bunlar Yeşilçam'ın en güzel örnekleriydi. İlk gördüğüm film, 7 yaşımdayken, Osman Seden'in Nereye Bakıyor Bu Adamlar filmiydi. Büyülenmiştim sinemadan. Sonrasında Seden'in Çalıkuşu dizisine hayran oldum. Yabancı kültürün yeni yetişen nesil olarak bizi çevrelediği ortamda, bir Türk yönetmenin harikulade filmler yapmış olması, seçmek istediğim meslekte benim de iyi işler yapabileceğimin kanıtıydı. Yeşilçam hayranlığım da Osman Seden'le başladı.

En son Beyoğlu'nda Bir Levanten Giovanni Scognamillo adlı kitabınız yayınlandı ama öncesinde Yeşilçam'a dair pek çok anı, biyografi ve araştırma kitabınız da var. Hangi isimler üzerine çalıştınız bugüne kadar? O isimleri seçme sebebiniz neydi?

İlk kitabım Osman Fahir Seden'le Türk Sinemasında Düet, çocukluğumdan beri hayran olduğum Osman Seden'le ilgili. Seden, ölümünden iki ay önce son röportajını, canlı yayın programını benimle yapmıştı. Üsküdar FM'de Sinema isimli programıma katıldı, iki saate yakın Yeşilçam'dan ve sinemadan konuştuk. Vefat edince, usta yönetmenin son sözleri uçup gitmesin, kayıt altında olsun istedim. Önce radyo programımın çözümü ile başladım ama bu Seden için zayıf kalacaktı. Çalışmamı genişlettim ve Seden'in hayatını kaleme aldım.

İkinci kitabım Bir Halit Refiğ Filmi. Albüm kitaplar serisi yapmak istiyordum ve serinin ilki Refiğ idi. Kitap, bir albüm niteliğinde ama o albüm hem Halit Refiğ'in doğumundan başlıyor ve hem de Refiğ'in albümündeki nadide fotoğraflarla Yeşilçam'ın tarihine tanıklık ediyor. Refiğ ve eşi Gülper hanımla da çok iyi dost olduk, evlerinde saatlerce Yeşilçam'dan, sinemadan konuşurduk. Onun, meslek hayatımda beni nasıl cesaretlendirdiğini unutamam. Onun hayatının da genç sinemacılara örnek olacağına inancımdan, bu kitabı hazırladım. Refiğ'in evinde fotoğraflara çalıştım, önüme bütün albümünü sererek heyecanla fotoğrafların hikâyelerini anlattı. Bazı fotoğraflar, onun özel isteği üzerine kitapta yer almıştı.

Günahıyla Sevabıyla Yeşilçam/Türk Sinemasının Dine Bakışı kitabımda, Yeşilçam'ın din konusuna –ama sadece İslamiyet değil, Hıristiyanlık dinine de- nasıl eğildiğini incelerken, Ö. Lütfi Akad, Yavuz Turgul, Mehmet Dinler, Hülya Koçyiğit, son dönemin iyi yönetmenlerinden Yüksel Aksu ve hatta St. Antuan Kilisesi Başrahibi sayın Pişta gibi isimlere yer verdim. Onlarla Osman Seden, Yücel Çakmaklı ve daha birçok yönetmenin filmlerini izleyip değerlendirdik.

Yeni çıkan kitabım Beyoğlu'nda Bir Levanten Giovanni Scognamillo, Halit Refiğ ile başlattığım albüm kitap serimin ikincisi olarak hazırlamıştım, Gio'nun doğumundan başlayan kitap, onun hayatını ve Yeşilçam'a ait bulunmaz arşivlik fotoğrafları içeriyor. Kitabımı o hayattayken yazmıştım, çıkarmak bugüne nasip oldu. O da Refiğ gibi büyük bir heyecanla albümünü önüme sermişti. Gio ile çok daha başka bir dostluğumuz vardı. Meslek hayatımda hem yönetmen, hem senarist hem bir yazar olarak en fazla Gio'nun verdiği destekten söz edebilirim. Gio benim için bambaşka bir yerdedir. Diğer kitaplarım da yine sinema ve TV alanında yazıldı ve yayımlandı.

İSİMLERİ BAŞLI BAŞINA DEĞER

Sinemacı ve sanatçı olarak tanıdığınız ustalar sizde nasıl izler bıraktı?

Osman Seden ve Ö. Lütfi Akad, vefatlarından önceki son röportajlarını benimle yaptılar, kaderin benim için ördüğü tuhaf bir cilvesi. Lütfi Akad'ın geçen gün son röportajımızın ses kaydını buldum arşivimde, fevkalade duygulandım. Giovanni Scognamillo, Halit Refiğ, Ayşe Şasa, Bülen Oran, Yücel Çakmaklı hem dost olduğum hem birlikte çalıştığım isimler. Memduh Ün ve yakın zamanda kaybettiğimiz Ertem Göreç ile de tanışıklığım vardı. Onların isimleri bile sinemamıza katkılarını anlatan birer imzadır.

Ustalarından öğrendiklerinizin TV yönetmenliğinize katkısı oldu mu?

Olmaz mı! Evet, ben Yeşilçam geleneğinden geliyorum. O terbiye ve meslekî ahlak üzerindeyim. Bir yönetmen olarak ustam olmadı, kendi kendimi yetiştirdim ama isimlerini saydığım dostlarımdan çok şey öğrendim. Sinema ve televizyon birbirlerinden çok farklı mecralar olduğu doğrudur. Ama siz, bu iki malzemeyi doğru potada eritirseniz, farklı sonuçlar elde edersiniz, benim yaptığım gibi. Ben hem haber, hem program, hem kısa film yönetmeniyim, 30 yılımı aştım mesleğimde. Yeşilçam geleneğini kullanarak TV yönetmenliğimi sürdürüyorum. Eğer izleyicileriniz "rejide kesinlikle Gülşah yönetmenimiz var, toplanın," tweetleri atıyorsa, spikerinizin annesi "Gülşah yönetmen mi yönetiyor, onun resimleri bunlar" diye mesaj atıyorsa, işte bu mesleğinizde oluşturduğunuz farkındalıktır.

BU KİTAP SAYESİNDE ONUNLA KONUŞMAYA DEVAM ETTİM

Bay Giovanni Türk sineması için bir sinema tarihçisi olmanın ötesinde ne anlam ifade ediyordu?

Gio, başlı başına bir okuldu, onu en anlamlı kılan özelliği bu idi. Kapısı her zaman herkese açıktı. Her sorunun cevabını onda bulabiliyordunuz. Sadece meslek hayatınızla ilgili değil, özel hayatınızla ilgili de onunla dertleşebilirdiniz. O, gençlere verdiği destek ile birçok sinema yazarının yetişmesine katkıda bulunmuştur. Onun korku türüne olan ilgisini bilmeyen yoktur. Bu konuda beni hep cesaretlendirmişti, korku türünde yazdıklarımı basmam için. Ama hâlâ buna cesaretim yok!

Kitabınız sadece biyografi değil. Yeşilçam'a dair hem Bay Giovanni'nin hem sizin yorum ve değerlendirmeleriniz var. Bu tür bir anlatı olması Bay Giovanni'nin tercihi miydi?

Bu tamamiyle benim tercihim. Aslında Bir Halit Refiğ Filmi kitabımla aynı formattaydı. Fakat onun vefatı beni derinden etkiledi, gerçek anlamda bir dostumu, manevi destekçimi kaybetmiştim. Bu nedenle vefatından sonra Gio ile konuşmaya nasıl devam edebilirim, diye düşünürken, ona sorular sormaya ve cevaplarını da onun kitaplarından-yazılarından-röportajlarından bulmaya başladım. Bu hem acıydı hem de onunla konuşmaya devam etmenin verdiği çok değerli bir deneyimdi. Bu deneyimi okuyucumla da paylaşmak istedim. Tıpkı o hayattayken kitabı yazdığım vakit olduğu gibi Gio'ya merak ettiğim her şeyi sormaya devam ettim ve cevaplarını fazlasıyla aldım. Gio'yu ve onun dostluğunu hâlâ o kadar özlüyorum ki, bugün bile bazen aklıma düşer, "Bugün Gio'yu aramalıyım," der, sonra onun öldüğünü acıyla hatırlarım. Bunu Ayşe Şasa'da da yaşamıştım, onu çok özlediğim bir vakit telefonu elime aldım, tam evinin telefonunu çevirecekken buldum kendimi ve artık aramızda olmayışını hatırladığımda ne hale geldiğimi bir düşünün!

Sizin için Bay Giovanni'yi bu kadar değerli kılan neydi?

Hiç kuşkusuz dostluğuydu! Bana verdiği sonsuz desteğiydi! Ve sinema tarihinin ta kendisi olmasıydı. İlk kitabım "Osman Fahir Seden'le Türk Sinemasında Düet"i Türker İnanoğlu basmak istemişti ve "Gio kitabını okusun, onay verirse," dediğinde güldüm, "Gio önsöz yazarım zaten," dedim. Türker Bey yanımda telefonu çevirdi, "Gio'cum..." diye beni sordu, Gio ne söylüyordu bilmiyorum ama Türker Bey her duyduğuna "yaaaa, öyle miiii," diyerek bana bakıp içtenlikle gülümsüyordu. Telefonu kapattı ve bana "Basıyorum kız senin kitabını!" dedi. Adını vermeyeceğim, ünlü bir sinema yazarımız kasıtlı olarak ilk kitabımı bastırmamamı söylemişti, onun değersiz göstermeye çalışmasına mukabil Gio'nun önsözünü yazarak Türker İnanoğlu'na öve öve bitiremediği o ilk kitabım, Türkiye'nin iki büyük üniversitesinde dört-beş yıl zorunlu ders kitabı okutuldu, sınavlarda sorularda çıkan bir kitaptı. Gio bunu duyduğunda "Gülşah, farkında mısın sen artık profesör mesabesindesin, üniversitelerde sadece profesörlerin kitapları okutulur," demişti. İşte bana böyle destek, umut ve cesaret veriyordu.

TÜRK SİNEMASINI FESTİVALLER ÖLDÜRDÜ

Artık Türk Sineması tanımı bile bazı çevrelerce nerdeyse reddediliyor. Yeşilçam'dan bu noktaya nasıl gelindi sizce?

Şimdi, birçokları belki kızacak bana ama şu bir gerçektir ki, festival sineması Türk Sineması'nı öldürdü. Biz 90'ların sonlarında sinema programı yapımcılık ve sunuculuk yapıyorken, konuklarımla Yeşilçam öldü mü, bitti mi konularını konuşurduk. Her olgunun bir ömrü vardır. Yeşilçam da umutlarla doğdu, vaatlerle büyüdü ve yalnızlıkla öldü. Hayat boşluk kabul etmez, bir şey yok olduğunda muhakkak yerine bir başka şey koymak durumundasınız. Yeşilçam yerine o dönemlerde revaçta olan ve aslında havalı da olan festival filmlerine tutundu herkes. Fakat bir müddet sonra anlaşıldı ki, bu filmler sinema için yeterli değildir, çünkü sinemada her şeye yer vermek durumundasınız ama iç dinamiklerinizi de korumalısınız. Festival filmleri bu dinamiklerden hep yoksun kaldı, iç karartıcı ve gereksiz uzun sahnelerin her zaman seyirci bulmasını bekleyemezsiniz ki! Yeşilçam'ı reddedip yerine festival filmlerini koymaya çalışanlar yanıldı.